Rezaletin son perdesi LYS’de yaşandı. ÖSYM’nin bademciği ağrıyor, neşter vuran yok.
Bu durumdan en çok zarar görenlerden biri de ÖSYM Başkanı’nın adaşı, emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Ali Z. Demir. ÖSYM Başkanı Ali Demir’e bir mektup göndermiş. Diyor ki:
“Önceden hazır olunmasa, bilinmese de; başarısız olunca, tökezleyince, beklentilerine yanıt vermeyince, bireyin kişiliği ve ilkeleriyle bağdaşmayınca, onuruyla koltuğunu bırakır, asıl mesleğine döner. Öğretmenlik ya da öğretim üyeliği çok onurlu bir meslek değil mi? Görmüyor muyuz, dünyanın birçok uygar ülkesinde cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar, genel müdürler, başkanlar ve diğer yönetsel görevlerde olanlar; en sıradan başarısızlıkları, yolsuzlukları, yanlış davranışları söz konusu olunca görevlerini bırakıyor, kamu güveninin ve yetkesinin sarsılmasına izin vermiyorlar. Kaldı ki, insan onurundan daha büyük bir onur, daha büyük bir koltuk var mı?
Sayın Prof. Dr. Ali Demir, başarısızlık üzerine başarısızlık sergilediniz bu görevinizde. Yüz binlerce genç mutsuz oldu, kaygıya, kuşkuya, umutsuzluğa, güvensizliğe kapıldı sizin başkanlığınızda düzenlenen sınavlar yüzünden. Birçokları bunalıma girdi, canına kıymak istedi, canına kıydı. Acı günler yaşadı toplumumuz. Bir kez daha düşünün isterseniz: Değer mi bütün bunlara? Neyin hesabını yapıyorsunuz bilmiyorum. Bildiğim, ‘tak’ dediği insanların canına. Bir tek çocuğun, bir tek gencin haksızlığa uğraması, ruh sağlığının bozulması, düş kırıklığı yaşaması bile, her türlü yaldızlı koltuktan daha önemli değil mi sizce!? Zaten arapsaçına dönüştürülmüş, çağdaşlıktan, bilimsellikten, olanak eşitliğinden, insan hak ve özgürlüklerinden uzaklaştırılmış bir eğitim-öğretim dizgemizin orta yerine tüy diktiniz iyice…
Ülkemize, insanımıza, çocuklarımız, gençlerimize, ana-babalarımıza ve geleceğimize yazık değil mi? Bir kez, bir kez daha düşünün lütfen! Başkaları sizin görevinize son vermeden, siz son verin görevinize. İzin vermeyin adınızın (adımızın) daha çok kirlenmesine...”
Pişman Değilim!
AKP’nin kişiye özel af yasası ile “Adam öldürdüğüme pişman değilim” diyerek serbest kalan Muhsin Kehya’nın, CHP Kayseri Merkez İlçe Başkanı Ömer Yılmaz’ı nasıl öldürdüğünün öyküsünü, değerli meslektaşımız Recep Bulut’un “İnfaz Çetesi-12 Eylül Öncesi Siyasi Cinayetler” kitabından okuduk.
Recep Bulut kitabında, Ömer Yılmaz’ın cenaze törenine ilişkin bir ayrıntı vermiş:
“Tören sırasında bir grup gencin ‘Ömer’ler ölmez’ diye slogan atması üzerine polis slogan atan gençleri dağıtmaya kalktı. Bu sırada gençlerin dağılmasına tepki gösteren Ömer Yılmaz’ın avukat eşi Ayşe Yılmaz, ‘Bırakın gençleri! Gençlerin (Ömer’ler ölmez) sloganını çok mu görüyorsunuz’ diye polislerin önünü kesmek isterken polislerin savurduğu cop darbelerine hedef oldu. Ayşe Yılmaz, özellikle 2. Şube Müdürü Enver Yılmaz’ın kendisini tanıyor olmasına rağmen başına copla bile bile vurduğunu öne sürmüştü. Cenaze sırasında baygınlık geçiren Ayşe Yılmaz, götürüldüğü sağlık kuruluşunca 20 gün süreyle iş göremez raporu almış ve başına isabet eden cop darbeleri yüzünden kör olma tehlikesi atlatmıştı.”
Ömer’ler ölmüştü, zorbalık sürüyordu. Katiller ve katilleri salanlar, pişman değillerdi!
İşte “zamanın ruhu” dedikleri, aslında böyle bir şeydi...
Verdikçe Vermiş
Bakanlar Kurulu’nun, özelleştirmelerle ilgili yargının verdiği hükümlerin uygulanmamasına, yani yüksek yargı organının verdiği kararların, yürütme organınca yok sayılmasına ilişkin uygulaması karşısında derin bir sessizliğe gömülmüştü Danıştay Başkanı Hüseyin Hüsnü Karakullukçu.
Milliyet gazetesinden Tolga Şardan, Karakullukçu’nun hayali ihracatçılarla Danıştay’da sürmekte olan davalarla ilgili görüşmeler yaptığının polisçe belirlendiğini haberleştirdi. Karakullukçu, hayali ihracatçılarla görüşme yaptığını da yalanlayamadı.
Danıştay Başkanlığı’na seçildiğinde Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Karakullukçu için “Kurban olduğum Allah, verdikçe veriyor” demişti.
Şükürler olsun, sayelerinde memleketimiz aldıkça alanların çoğunluğa ulaştığı bir yer oldu.
Aday Belirleme Yöntemi
CHP’nin, yerel seçim çalışmalarını çok ciddi yürüteceğini daha önce de duyurmuştuk.
Yeni bir gelişmeyi daha aktaralım: Nüfusu 100 bini aşan 100 önemli merkez belirleniyor. Bunlardan 60’ı CHP’nin elinde, diğer 40 merkez diğer partilerde. Artı 5, eksi 5 puan ile kazanılmış ya da yitirilmiş yerler ile önemli kıyı ve kültür merkezleri de aynı kapsam içinde. Yerel seçimlere doğru çok iyi izlenecek bu merkezlerde öne çıkan 20’ye yakın aday adayı için anketler düzenlenecek, kamuoyunun nabzı tutulacak.
Özetle, CHP’nin belediye başkan adaylarını “Karar verdim, oldu” ile değil, ince eleyip sık dokuma ile belirleme düşüncesi var.
Bakalım, parti gerçekten böyle bir yöntemi uygulayabilecek mi?
Yorum Gönder