Cehennem Ateşi Harlanırken! - Işıl Özgentürk

Cehennem Ateşi Harlanırken!
Şimdi gencecik bir kadının 12 Eylül’de nasıl işkenceye maruz kaldığını, nasıl tecavüze uğradığını okuyacaksınız:
Asansörle çıktık yukarıya. Götürüldüğüm odanın tabanı beton. Göz bağının altından seçebiliyorum, yere serili hiçbir şey yok.
“Kendin mi soyunursun, biz mi soyalım?”
Kendim soyunurum, bedenime onları dokundurtmayacağım. Hırkamı, kazağımı, atletimi çıkardım. Bir sandalyeye oturttular, kollarımı kütük gibi bir şeye bağlamaya çalışıyorlar. Nihayet bitti. Askıdayım işte. Odaya biri girdi. Ayak seslerinden, kapının açılıp kapanma sesinden anlayabiliyorum.
“Utanmıyor musun bu kadar erkeğin içinde soyunmaya?”
Utanıyorum, ama belli etmemeye çalışıyorum. Bana dokunmasınlar yeter. Bu arada üzerimde kalan diğer çamaşırlar da; pantolonum, çoraplarım, iç çamaşırlarım çıkarılıyor.
Acı çok daha keskin. Nefes almanın kendisi ayrı bir işkenceye dönüşüyor. Soru soran yok, konuşan yok. Sadece arada bir “Tamam mı, yeter mi” diye sesleniyorlar.
Tekrar yerdeyim. Kollarım artık hissetmiyor. Çıplağım, çıplaklığım beni korkutuyor. Utanıyorum. Terliyorum, korkunç terliyorum. Başka şeyler düşünmeliyim. “O kadar erkeğin ortasında çırılçıplaksın, ne düşüneceksin, çıplaksın işte! Giysilerini iste. Hadi iste onları.”
Tekrar askıdayım. Kollarım bana ait değil, hissetmiyorum. Giysilerim onları geri versinler. Başka bir şey istemiyorum. Aklımda sadece pantolonum, kazağım, hırkam var. Bunlara kilitlendim...
***
Bildiğim, sevdiğim, bütün türküleri unuttum. Hiç kimsenin yüzünü hatırlamıyorum. En sevdiklerimin bile... Birileri olmalı, bu kadar uzak olamazlar. Tutunacak bir yer bulmalıyım.
“Yalnızsın işte. Tutunacak hiç kimse yok. Giysilerini iste. İste onları, daha ne bekliyorsun? Onlar seni koruyacak.”
Kapı gürültüsü duydum. Odaya yeni biri girdi galiba.
“Daha bitmedi mi? Ne uğraşıyorsunuz, indirin yatırın yere orospuyu!”
İndirin, yatırın yere!
Bir anda askıdan indirildim. Yere fırlattılar. Başım yere çarptıktan sonra buz gibi betonu hissettim. Terden sırılsıklam olmuşum. Kollarımı kullanıp ayağa kalkmaya çalışıyorum, ama söz geçiremiyorum onlara. Kahkaha seslerini, küfürleri duyuyorum.
Göz bağının altından sadece ayakları hayal meyal görüyorum. Ayağa kalkmaktan vazgeçip bacaklarımı toplamaya çalışıyorum. Tekmeyle engelliyorlar. Kollarımı bacaklarımı sıkıca tutmaya çalışıyorlar. Çırpınıp kurtulma çabalarım sonuçsuz. Bağırmaya çalışıyorum, sesim çıkmıyor sanki.
Üzerimde bir ağırlık hissediyorum. Duyduğum acıdan dişlerim birbirine geçiyor. Karşı koyamıyor, kıpırdayamıyorum, kafamı bile oynatamıyorum. Kendi haykırışlarım, çığlıklarım, sesim bana yabancı gibi geliyor. İğrenç şeyler söylüyorlar.
“Kocan bile böyle becerememiştir” diyor birisi.
Üzerimdeki o iğrenç ağırlık işini bitirdiğinde, su nasıl buza dönerse öylece donup kaldım. Mumya gibi dondum kaldım. Ölümü isteyecek gücü bile alıp götürdüler benden.
Annemin, babamın, sevdiğimin, sevdiklerimin yüzü yok artık, hatırlayamıyorum. Uçurumdan aşağı yuvarlandım. Artık kirlendim, kimsenin yüzüne bakamam, sevemem, anne olamam! Yaşamak adına hiçbir şey kalmadı elimde, alıp götürdüler hepsini! Boşluğun içinde kayboldum.
Evet, bu cehennem sıcaklarında sizlerin, İstanbul’da terörle mücadeleden sorumlu Emniyet Müdür Yardımcılığı’na atanan Sedat Selim Ay’ın işkence yaptığı Asiye Zeybek Güzel’in kendi başından geçenleri anlattığı 1999’da yayımlanan “İşkencede Bir Tecavüz Öyküsü” adlı kitabından kısaltarak aldığım bir tecavüz öyküsüne ortak olmanızı istedim.
Evli, çocuklu ve mutlu ailelere(!), deniz kıyısında kurulmuş saat gibi duydukları her kapı gıcırtısında elleri havada oynamaya başlayanlara inat sanki bu yaz ülkenin tam ortasında bir cehennem ateşi yanıyor ve sürekli dört bir koldan harlanıyor.
Oldu işte, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından Türkiye’nin iki kez mahkûm edilmesine neden olan bir işkenceci (Sedat Selim Ay) terfi ettirilerek, İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdür Yardımcılığı’na atandı.
Ey vicdan nereye gizlendin, bugünlerde en çok sana ihtiyacımız var!
Not: Sizlere söz vermiştim, değerli heykel ustası Mehmet Aksoy’la birlikte geliştirdiğimiz bir projeden söz edecektim. Cehennem ateşi öyle bir bastırdı ki proje bir başka zamana kaldı.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget