Ergenekon davasından tutuklu olanların tahliye edilmeyeceklerini 14 Temmuz günkü “Adalete Güvenim Tam, Yaşasın Adalet” başlıklı yazımda yazmıştım.
Bütün bunları daha önce de yaşadık. Onlara bakarak her şeyi anlamak mümkün.
Tıpkı “sivil 12 Eylül” döneminde olduğu gibi, üniformalı 12 Eylül’de de egemen (Kenan Evren) her işini hukuk kisvesine büründürerek, kendi mahkemelerinin tutukluluk ve mahkûmiyet kararları aracılığıyla yürütürdü.
Önemli davaların, yaşamsal celselerinden önce de attığı nutuklarda, verdiği demeçlerde savcılara belge, hâkimlere kanaat olmak üzere direktiflerini sıralardı.
Bu defa da öyle oldu. Düzenin egemeni, talimatını önceden verdi.
Ben mesajın alındığına, beklenen tahliyelerin çıkmayacağına emindim.
Emre Kongar 29 Temmuz Pazar günkü köşesindeki “Özgürlük Çığlıkları... Savaş Naraları...” yazısında Silivri’deki o unutulmaması gereken duruşmayı anlatıyor ve bir yerde, sanık Erkan Önsel’in izleyicilere şu seslenişine yer veriyor:
- Bu dava göstermiştir ki, bizim özgürlüğümüz Türkiye’nin özgürlüğüdür.
***
Erkan Önsel haklıdır. Onların, Büşra Ersanlı’nın, Aziz Yıldırım’ın özgürlükleri, hepimizin, Türkiye’nin özgürlüğüdür.
Ama acaba Türkiye bunun farkında mı?
Eğer Türkiye bunun farkında olmuş olsaydı, bütün bunlar böyle olabilir miydi?
Bu konuda çok ciddi kaygılarım var.
Çünkü Türkiye galiba, “onların özgürlüklerinin kendi özgürlüğü olduğunun” hiç mi hiç farkında değil, tıpkı hapiste olan gazeteciler aracılığıyla kendi haber alma özgürlüğünün gasp edildiğinin farkında olmadığı gibi...
Nitekim, benim duyduğum üzüntüyü, yine 29 Temmuz Pazar günkü köşesinde Orhan Bursalı dile getiriyor, Büşra Ersanlı’nın Cüneyt Özdemir’in programında Ergenekon davaları için, “karanlık” tabirini kullanmasını haklı olarak eleştiriyordu.
Ne garip, Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım aynı günkü gazetelerde yer alan açıklamasında şunları söylüyordu:
- Amaç şike değil, bizleri Ergenekon, Balyoz ya da herhangi bir silahlı suç örgütüne monte ederek, hükümet karşıtı bir hareketin içinde gösterme çabasından ibarettir.
Büşra Hanım, henüz sürmekte olan ve hukuki gerekçelerinin zayıflığının sırıtması, hukukçuları aşıp sokaktaki adamın bile tüylerini diken diken eden Ergenekon davası hakkında, ne idüğü belirsiz delilleri bile tartışmadan bir fikir edinmiş:
- Ergenekon karanlık bir örgüt!
Aziz Yıldırım’ın da kanaati kesin:
- Ergenekon ve Balyoz davalarındaki sanıklar, silahlı terör örgütü üyesi!
***
Dikkat buyurun, bu iki kişi, alelade vatandaşlar değil, sivil 12 Eylül’ün hukuksuzluk darbesinin acısını tatmış, başlarına gelen haksızlıklara yurtiçinden ve dışından büyük toplulukların isyan ettiği insanlar.
Yine de fark etmiyor. Yine de kendilerine yapılan suçlamaların benzerlerini aynı mesnetsizlikle başkaları için rahatlıkla kullanabiliyorlar.
Hukuk dışı davranışlar, kendilerine uygulandığında zulüm, başkalarına reva görüldüğünde hukuk oluyor demek ki...
Demek, Erkan Önsel’in çığlığını Türkiye algılamamış.
Zaten öyle olmasaydı bütün bunlar da olabilemezdi.
Türkiye’de bütün insanların özgürlükleri çiğnenmiş durumdadır. Herkes, her an içeri alınabilir. Tıpkı şairin dediği gibi:
“Tutukluluk gözaltı herkesin başında. Kim bilir nerede nasıl, kaç yaşında?”
Ne yazık ki, insanlarımızın içinde yaşadıkları bu durumdan henüz haberleri yok.
Dilerseniz konuyu bir fıkra ile kapatalım.
Stalin Rusyası’nda bir aydın, arkadaşına rastlamış ve sormuş: - İvan ne yapıyor?
- İvan öldü! demiş beriki.
- Nasıl olur yahu, diye üstelemiş bizimki, biraz önce karşı kaldırımda gördüm.
- Öldü öldü, diye yanıtlamış arkadaşı, öldü, ama daha henüz haberi yok.
Yorum Gönder