Başbakan Erdoğan 6 Haziran'da ATV'de konuşurken bir yere geldi ki açıkça feryat etti. O feryat cümlelerini hatırlayalım: 'Özel yetkili mahkemeler tartışması MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın ifadeye çağrılmasıyla başladı. Burada yargı yürütme alanına girdi. MİT Müsteşarı'nı şüpheli sıfatıyla çağırırsanız devletin tekerine çomak sokarsınız. Burada çizmeyi aşan bir adım atıldı. Bana bağlı olan müsteşarımı alırsanız ben durmam. Ha alacaksanız beni alın! (...) Tutuksuz yargılanabilecekken tutuklanan insanlar, askerler, gazeteciler var. Yargıya olan güven artmışken azalmaya başladı.'
Türkiye'de belli bir yargıç kesimi o kadar güç kazandı; o kadar 'dediğim dedik' hale geldi ki, böylece bir yargıç sultası/hegamonyası/ diktası ortaya çıktı. Derin bir adli kadro; Türkiye'de 'Biz istediğimizi alırız; istediğimizi tutuklarız; istediğimizi mahkum ederiz.' havasına girdi. Bu özel savcılar/yargıçlar takımı; yaptıkları yanlışlar için, 'Mağdurlar, üç ay beş ay feryat ederler, sonra unutulur gider.' diye düşünüyorlar.
***
Sonunda iktidar; bu yargıçlar saltanatının önünü kesmek amacıyla 3. Yargı Paketi denilen yasa değişikliğini yaptı.
Ama o da bir işe yaramadı. Bu özel yargıçlar; eski yorumlarını ve uygulamalarını hiçbir şey olmamış gibi sürdürdüler. Ve tutuklu yargılanan milletvekillerini bile tahliye etmediler.
Manzara gösteriyor ki bu özel yargıç ekibi; artık şüphelilerle hasım haline gelmiş durumda.
Balyoz davasında; mahkeme heyeti, sanki, 'Sizi elimize geçirdik; bir daha bırakmayız; size gününüzü göstereceğiz!' havasında.
Demekki yeni yasa yetmiyor; yeni, özgür ruhlu yargıçlar gerekiyor.
YILDIRIM'IN FERYADI
Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ın cumartesi günkü konuşması da işte böyle bir sürece karşı yükselen feryat idi. Çünkü; 'şike operasyonu' adı altında, Aziz Yıldırım da özel yetkili savcılar tarafından uydurulan gerekçelerle tutuklatılıp ısrarla içeride tutulmuştu. Bu operasyonun temel gerekçesi; püf noktası şike iddianamesinde (sayfa 150) şöyle yazılmış bulunuyor: (Aziz Yıldırım liderliğindeki) Suç örgütünün Türkiye Futbol Federasyonu üzerinde etkinliğinin bulunduğu, Federasyon Başkanı Mahmut Özgener'in Aziz Yıldırım'ın futbol camiası içierisindeki gücünden faydalanabilme adına şahsa her türlü desteği verdiği, Fenerbahçe kulübüne Federasyon'dan usulsüz şekilde paralar aktarıldığı, bu paraların şike faaliyetinde kullanıldığı (...)'
Eğer bu iddia doğru ise o zaman Savcı Mehmet Berk neden Mahmut Özgener'i de iddianameye şüpheli olarak dahil etmedi? Hadi şüpheli yapmadı neden tanık olarak bile ifadesini bile almadı? Almadı; çünkü; Sayın Özgener; Savcı Berk'in bu iddiasını yalanlayacaktı ve iddianame de çöpe gidecekti.
Peki 'gerçeği bulmak ve adaleti onun üzerine kurmak ile görevli' özel yetkili yargıç Mehmet Ekinci neden, 'Gel bakalım; Sayın Özgener; bu ağır suçlamalara ne diyorsun? Şu para işini bir açıkla. Ne verdin Fenerbahçe'ye' diye ona soru sormadı?
Soramadı; çünkü alacağı cevap ile iddianame de dava da çökecekti...
Unutmayın ki Aziz Yıldırım'ın izlenmesi Mahmut Özgener ile konuşması gerekçe gösterilerek başlatıldı. Federasyon'dan Fenerbahçe'ye proje karşılığı usulüne uygun olarak verilen parayı 'çete işi' gibi gösteren bu iddianameye ve bunu doğru kabul edip ceza veren yargıya destek olmak; insan vicdanına sığar mı?
İşte Sayın Yıldırım'ın o konuşmasını zulme uğramış bir insanın feryadı olarak görmek gerekir. Kendisinin havuza zarar vermek; Galatasaray ve Trabzonspor ile kavga etmek gibi bir derdi yoktur. Hele hele o seçkin kulüplerimizin taraftarı ile Fenerbahçe yönetiminin en küçük sorunu yoktur.
Adil olalım; özel operasyon polisinin ve savcılarının yanında durmayalım.
Hz. Ali diyor ki: 'Bir kere zalim olmaktansa bin kere mazlum olmak yeğdir.'
Yorum Gönder