“Hürriyet”te bir yıldır yok Ferai Tınç.
29 Temmuz 2011 “Bana Müsaade” başlıklı yazısıyla bir yaprak dökümü arasında köşesini kapatan usta gazetecinin bıraktığı boşluğu; kendisine hafta başı verilen “Basın özgürlüğü” ödülünün ardından bir kez daha duyumsadım.
Ve Ferai’nin özlediğim eski yazıları arasında uzun bir gezinti yaptım. Değerli meslektaşımın yazılarına yeniden göz gezdirirken bu ödülün neden ona verilmiş olduğunu gayet iyi anladım…
Ana akım medyada Ferai Tınç gibi bir yazarın sesini bir daha kolay kolay duymayacağız. Sebebini -aşağıda küçük bir örneklemesini aldığım- özgürlük yazılarına bakarak görmek mümkün:
“Cezaevinde …sayısı altmışın üzerinde.. gazeteci.. özgürlük müjdesi bekliyor. Uzlaşma iklimini oluşturmak için ilk adım cezaevlerindeki gazetecilerin özgürlüklerine kavuşması olmalıdır… Düşüncelerin serbestçe ortaya konduğu, tartışıldığı, farklı düşünenlerin ne dediklerini dinleyip anlayarak yaratabiliriz uzlaşma ortamını... Önümüzdeki günlerde, siyasiler düşünce, ifade ve basın özgürlüğünden yana mesajlar verirlerse çok sayıda gazetecinin özgürlüklerine kavuşacağını umuyorum. Bu konuda da, Meclis’e yeni giren meslektaşlarımızın örnek olmasını diliyorum. Kendileri gibi düşünmeyenlerin de haklarını savunma konusunda herkesten fazla titizliği ve öncülüğü onlardan bekliyorum.” 20 Haziran 2011 “Gözden Geçirme Zamanı” başlıklı yazıdan…
“7 Mart 2011 tarihi itibarıyla 68 gazeteci hapiste. Bunların büyük bir kısmı Terörle Mücadele Yasası kapsamında ceza almışlar. Hükümet, bu gazetecilerin ‘terörist’ olduğuna inanıyor. Ama gerçek öyle değil. Bu gazeteciler de yazdıkları nedeniyle tutuklular. Kandil’i Q ile yazmak da bu propaganda çerçevesinde değerlendiriliyor. …Türkiye’nin en büyük sorunu olan Kürt meselesinin etraflıca araştırılması, halkın doğruyu yanlışı kendi akıl süzgecinden geçirip kanaat sahibi olması gerekmez mi? Ama Terörle Mücadele Yasası bunu engelliyor. Ve yeni tasarıda bu sorun hiç ele alınmıyor.” 3 Nisan 2011 “Değişiklikler neden basın özgürlüğü için yeterli değil”…
“Dün IPI heyeti Nedim Şener’i ziyaret etmek üzere yine İstanbul’daydı. Ama IPI Direktörü Alison Bethel, ‘Biz sadece IPI’’nın basın kahramanı Nedim Şener için gelmedik, cezaevlerinde bulunan, mesleklerini yaptıkları için haklarında davalar açılan, cezalara çarptırılan bütün gazeteciler için buradayız. Dünyada basın özgürlüğünün konuşulduğu birçok platformda son zamanlarda Türkiye’nin ismi daha sık gündeme gelmeye başladı. Bundan endişe duyuyoruz… Gazetecilerin hapis ile cezalandırılması demokratik ülkelerinde kabul edilemez’ dedi.” 18 Mart 2011 “Gazeteci dayanışması” .
“21’inci yüzyılda, kitap yakmaların sanallaşabileceğini hiç aklıma getirmemişim. ‘Bu arkadaşlar yazdıklarıyla ilgili tutuklanmadılar’ diyenler şimdi Ahmet Şık’ın basılmamış kitabının kopyalarının bile silinmesi kararı karşısında ne düşünüyorlar?.. ‘Cezaevlerinde gazetecilik yaptıkları için tutuklu kimse yok’ta ısrarlılar mı hâlâ?” 27 Mart 2011 “İleri demokrasi sansürü” .
“Odatv baskını dikkatle izleniyor. Onlar darbeci, terör örgütü Ergenekon ile ilişkileri var iddiaları tatmin edici değil. Yayın organları ve gazeteciler hangi görüşü savunurlarsa savunsunlar aslolan ifade ve basın özgürlüğüdür. Kürt sorunu ile ilgili yayın yapan birçok gazete de PKK organı olmakla suçlandığı için kapatılıyor, gazeteciler terör örgütü üyesi oldukları iddiasıyla hapis cezalarına çarptırılıyorlar. ‘Terörist bunlar. Müstahaklar’ deyip geçecek miyiz?.. Böyle bir önyargı ve siyasi saplantı içinde, haklardan, özgürlüklerden söz etmek mümkün değil… Başbakan cuma sabahı yaptığı konuşmada çok ilginç şeyler söyledi. Bazı hâkimlerin Başbakan’a yönelik hakaretlere ‘ağır eleştiri’ kararı vermelerini içine sindiremediğini anlatırken, ilginç bir mesaj da verdi. ‘Men dakka dukka, dak edersen duk ederler’ derken, basın özgürlüğünden yana kararlara tahammülsüzlüğünü de gizlemedi.” 20 Şubat 2011 “Yine Basın Özgürlüğü” .
“Mustafa Balbay’dan Şamil Tayyar’a, Emine Demir’den Mehmet Baransu’ya kadar farklı görüşlerden gazetecilerin, görüşlerini savunmasanız da ifade özgürlüklerini savunmak demokrasi kültürünün gereği. Biz gazetecilerin de sorumluluğudur. Gazetecilerin düşüncelerini ifade ettikleri ya da Türkiye’nin gerçeklerini haberleştirdikleri için mesleklerini yapamaz hale getirilmelerini mümkün kılan her yaptırım, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden geri dönüyor. Çünkü gazeteciyi meslekten men etme girişimi, özünde halkın haber alma özgürlüğünü kısıtlamak, halkın habere ve farklı görüşlere ulaşma hakkını elinden almak anlamına geliyor. Biz yeni bir yıla yine gazetecileri hapiste, büyük bir kısmı hapis ve para cezaları ile karşı karşıya, muhalif seslerin bastırılmaya çalışıldığı, medyanın propaganda aracı olarak görüldüğü bir ortamda giriyoruz. Tahammülsüzlük ve dayatmacılığın normal sayıldığı bir iklim bu. Yeni yıl dileklerimden biri de, basın ile ilgili yasaların demokrasi kriterlerine uygun biçimde yeniden ve en kısa zamanda düzenlenmeleri olacak. Düşünceler sanık, ifadeler tutuklu olmasın artık.” 31 Aralık 2010 “Düşünceler sanık, ifadeler hala tutuklu” .
Sevgili Ferai’nin dilekleri yerine gelmedi…
12 Eylül referandumu ve 12 Haziran seçimleri dönemeçlerinden bu yana; “tutuklu düşünceler” yok olmak bir yana misliyle arttı. “Yetmez ama evet”çiler sağ olsun!
Yorum Gönder