Ya ‘gizli’ basın sansürü ne olacak? - Ruhat Mengi

Ya ‘gizli’ basın sansürü ne olacak?
Türkiye’de olaylar öyle garip, öyle anlaşılmaz, öyle ÇELİŞKİLERLE DOLU hale geldi ki aslına bakarsanız konuşmanın, yazmanın da bir anlamı kalmadı.. Eskiden iktidarların hatalı adımları, uygulamaları önce medya ve muhalefet partileri, sonra da halk tarafından denetlenir, milletin tepkileri görülür, cumhurbaşkanları “uyaran” konuşmalar yapar, eleştiriler ve tepkiler bu hataların düzeltilmesinde rol oynar, bu da olmazsa yargı işe karışırdı..

Şimdi devletin üç erki; yasama-yürütme-yargı “tek elde” toplandığı, bağımsız bir yargı da yüksek mahkemeler dahil ortadan kalktığı gibi Cumhurbaşkanı her yapılanı, her kararı onaylıyor. Muhalefet partileri veya medyadan tepki gelecek olsa hakaretli cevaplarla o dakika susturuluyor, “halk” deseniz üç günde bir öne sürülen ve kimlerin yaptığı belirsiz (kuruluş isimleri bile bazen verilmiyor ama verilse de “tarafsızlığı, bağımsızlığı” gayet belirsiz) anketlerde “hiçbir hataya tepki vermez ve her karardan-uygulamadan hoşnut” görünüyor.. Bu durumda daha ne konuşulabilir, yazılabilir ki?

Alan memnun, satan memnun görünüyorsa, gerisi de zaten ya susturulmuş veya sözü uyarısı umursanmaz hale getirilmişse neyi tartışacak, neyi (hele de konu özgürlükler ise) konuşacaksınız? Ama “adet yerini bulsun” diye hala yazılıyor, konuşuluyor işte..

‘GERİ GİDECEK’ YER KALMADI..

TBMM Uzlaşma Komisyonu 1 Ağustos’ta toplanarak partilerin “yeni anayasada temel hak ve özgürlükler bölümünde kalan maddeler” için hazırlanan öneri ve metinleri ele alacak deniyor.. AKP “basın özgürlüğünün sınırlandırılması” gerekçelerini daraltmış, basın özgürlüğü (!) sadece “kamu düzeni, başkalarının hak ve hürriyetleri ile genel ahlaka aykırılık” gerekçesiyle sınırlanabilecekmiş.

Meclis Başkanı Cemil Çiçek “Genişletmeyi hedef alan bir anlayışla çalışıyoruz. Bu bakımdan basın özgürlüğü dahil temel hak ve özgürlükler geri gitmez” demiş. TBMM Başkanı iyi, güzel söylemiş de bu “temel hak ve özgürlükler”, bu “basın özgürlüğü” daha ne kadar geriye gidebilir ki zaten? Geride yer kaldı mı?

TELEFON VE KİTAP!

Hangi demokratik (gerçek demokrasiden söz ediyoruz tabii) ülkede toplum bırakın kendi arasında özgürce konuşmayı veya bir tepki gösterisinde bulunmayı, “telefonla dahi” konuşmaya korkar? Sanatçıları bile hak aradığında, eleştiri yaptığında ya hakarete uğrar veya işsiz kalır?

Hangi demokratik ülkede gazeteciler, yazarlar “yazıları veya kitapları” nedeniyle tutuklanır ve sonra “tutuklanma nedenini anlayamadığı gibi, bırakılma nedenini de anlamadan” tahliye edilir? Hangi ülkede aynı gruptan birileri bırakılırken diğer gazeteciler “terörist” suçlamasıyla hapiste tutulur?

Hangi demokratik ülkede “darbeciler, muhtıracılar” tutuklanmazken darbe faaliyetinde bulunduğunun kanıtları yıllar boyu gösterilmeden, bir darbe veya girişimi olmadan yüzlerce sivil ve asker keyfi şekilde tutuklanır? Tahliye istediklerinde gerekçe gösterilmeden, suçsuzluklarına dair delillere, bilirkişi-üniversite raporlarına bakılmadan, bilimsel verilerle suçsuzluğun ispatı umursanmadan “tutukluğunun devamına” denir? Hangisinde insanların “suçluluğu ispatlanana kadar suçsuz kabul edildiği” veya “iddia edenin ispatla yükümlü olduğu” şeklindeki hukuk kuralları tersine çevrilmiştir?

KALDIRILAN HABERLER, PROGRAMLAR?

Hangi demokratik ülkede siyasi baskı ve korkularla, medya patronlarına çıkarılan fahiş vergi cezalarıyla televizyonun en çok izlenen, reklam yağdıran “Haberler”i, haber programları bitirilir ve halkın tüm talebine, beklentisine rağmen (baskı nedeniyle) televizyon tarihinde görülmemiş şekilde gidecek kanal bulunmaz? Bu kadar çok sayıda gazeteci tutuklanır veya işini kaybeder? Hangisinde (ve bu ülkenin geçmişinde de) medyanın büyük kesimi bu günkü kadar “taraflı ve hatta siyasi militan durumunda” olmuştur..

Şimdi tamam, hep beraber “üç maymunlar” oyununa katılmamız isteniyor ve durumlar doğal gösteriliyor da “din kardeşi”yiz samimi olalım, bu kadarı “basın özgürlüğünde geri gitmeme” masalı da yenir yutulur gibi mi artık?

Uzlaşma Komisyonu ne yapacaksa yapsın ama bu açıklamaları yapmadan, dinleyenleri “saf” yerine koymadan yapsın, “saf” olmayanlara mevcut ortamda çok komik geliyor!
*****

PKK Suriye’de niyetini açıklamış!

Halep bombardıman altında.. Esad rejimi muhaliflerinin Halep’i ele geçirmek üzere yaptıkları saldırılar sonunda Suriye ordusu da şehri bombalıyor, siviller ölüyor ve orada çok kanlı bir iç savaşın sürdüğü bildiriliyor.

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov “Halep’te yaşanan trajedide ‘Suriye rejimine karşı olan mücadeleye destek veren komşu ülkeler’in rolü olduğunu, bunun bedelinin ise daha fazla kan olduğunu” söylemiş. Burada komşu ülkeler çoğulu kullanılmış ama baktığınızda “muhalifler”i koruyup kollayan, silahlandıran Türkiye’den başka kimse görünmüyor ortada.. BM olaya bizim gibi aktif karışmıyor ve seyrediyor, Dışişleri Bakanı Davutoğlu ise dün hala “Birleşmiş Milletler’le görüşme yapmayı planladığını” söylüyordu. Davutoğlu Halep bombardımanı konusunda yalnızca Suriye rejimine yükleniyor ama Esad’ı destekleyen- Rusya’nın Bakanı Lavrov’un “muhaliflerin saldırısı sonucu bombardıman” ifadesi de maalesef göz ardı edilemez.

YANLIŞ POLİTİKA

Türkiye’nin Suriye’deki iç savaşa müdahalesinin, açıkça muhaliflerin yanında yer almasının yanlış olacağı söylenmişti, öyle olduğu Halep bombardımanı konusunda da saklanamıyor.. Benim teyzem bir Suriyeli ile evlendiği için tüm ailesi Suriye’de.. Kuzenlerimin hepsi Şam ve Halep’te yaşıyorlar ve bu nedenle herkesten daha çok meraktayım, üzgünüm.

Bununla birlikte Suriye’de olup bitenlerin, “PKK’nın Kuzey kentlerinin tamamında kontrolü ele alması”nın ülkem adına, daha da güçlenecek ve azacak teröristlerin karşısına çıkacak gencecik askerlerimiz adına en az onların hayatı kadar önemli sonuçlar yaratacağını düşünüyorum.

DÖRT PARÇASI BİRLEŞMİŞ KÜRDİSTAN

Barzani’nin bir araya getirdiği ve Kürt bölgelerinde hakimiyet ilan eden Yüksek Kürt Konseyi üyesi Şeyhali “Türkiye’nin müdahalesi durumunda bölge kan gölüne döner” tehdidi savururken gelecekte olacakları da söyleyivermiş. Önce Türkiye’de yıllardır oynanan “Kürt sorununu barışçıl yollarla çözmek” oyununun benzerini yutturmaya çalışmış, “Bağımsız Kürdistan” niyetini reddetmiş ama yalanı sürdüremeyerek kendiyle çelişkiye düşmüş.

Diyor ki; “Kürtlerin elbette dört parçası birleşmiş, sınırların ortadan kalktığı bir Kürdistan hayali var. Bizim de böyle bir hayalimiz var ama şu anda böyle bir plan yapmadık”.. Hükümetin Suriye politikası tutmaz da PKK istediği başarıyı orada kazanırsa, sınırların ortadan kalktığı “dört parçanın biri” neresi olacak, iç savaş çıkarma sırası nereye gelecek, daha kaç gencimiz onların bu hedefi nedeniyle kaybedilecek, bunları derhal düşünmenin zamanıdır.

Umalım da bu yanlışı düzeltme fırsatı hala mevcut olsun! (Meclis hala tatile girebiliyorsa onlara da helal olsun!!)

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget