İktidarın dizginlerini ellerinde tutanların şu şaşkın görüntülerine bakın!
Aslında şaşırmalarını anlamak mümkün değil, her şeyin böyle olacağı belli değil miydi?
Öyle olduğuna göre, akla gelen ilk olasılık şaşırmayıp, şaşırmış göründükleri.
Yani her şeyi bile bile yaptılar ve yapmaktalar, bu arada halkı aldatıyorlar.
İkinci olasılığın daha iyimser mi, yoksa kötümser mi olduğuna siz karar verin!
“Aslında, samimiler, son olaylar karşısında gerçekten şaşırdılar” diyebilirsiniz.
Ama unutmayın! Bu olasılık aldatmaya oranla daha ağır sonuçlar içeriyor, çünkü ülkeyi yönetenlerin kavrama yetenekleri hakkında kuşkular doğuruyor.
ABD’nin “Yeni Ortadoğu” projesi çerçevesinde Suriye’ye nasıl baktığını herkes biliyordu.
Bölgedeki Amerikan projesinin var olan devletleri parçalayarak, bölge sınırlarını yeniden çizerken, bölgede devlet sayısını artırmak ve bölgede Pax Americana’ya göbekten bağlı yeni devletler oluşturmak olduğunu da yine herkes biliyordu.
Bölgedeki her istikrarsızlığın yeni bölünmelere, parçalanmalara yol açtığı, zaten bu kaosu yaratanların amaçlarının bu olduğu kimsenin meçhulü değildi.
Gerek Irak müdahalesi, gerek, Arap Baharı, gerekse ABD ve Sarkozy Fransası’nın öncülük ettiği Libya operasyonlarını bilinçli bir şekilde bu çerçeve içinde ele almak en doğru davranış biçimiydi.
***
Kuşkusuz, zaman bölgede yeni ihtiyaçlar yaratmış, yeni gerçekler oluşturmuştu.
Kuşkusuz yeni oluşumların bunlara uygunluk göstermeleri zorunluydu.
Ama herhalde, yeni gerçeklere uygun davranmak demek 2003’ten başlayarak GOP’un eşbaşkanı olduğunu iddia etmek demek değildi.
ABD’nin Irak’ı işgaline destek çıkmak, Türkiye açısından kendi içindeki tehlikeleri kışkırtmak, hiç de çıkarına olmayan bir bölgesel istikrarsızlık yaratmak demekti.
Suriye’de Beşşar Esad’ı karşı oynanan oyunların arkasında da, ABD’nin bölgeye yeni düzen getirme planlarının yattığını görmemek, bütün bu olanların Beşşar’ın diktatör olmasından kaynaklanmadığını anlamamak mümkün değildi.
Türkiye 400 kilometrelik sınırı olan Irak’taki istikrarsızlıktan nasıl doğrudan etkileniyor ise, 800 kilometrelik sınırı olduğu ortak sınırı olan Suriye’deki istikrarsızlıktan da öylesine etkilenecekti.
Bu durumda yapılması gereken, Suriye’de ani büyük çalkantılara omuz vermek yerine, ülkedeki normalleşmeyi daha fazla sarsıntıya yol açmadan sağlayacak bir geçişi desteklemekti.
Bir anlamda, son aşamalarda bu çözümü destekleyen Rusya’nın tutumu, Amerikan politikasından çok daha fazla Türkiye’nin yararınaydı.
Ama bu görülmedi.
***
Herkes başından beri, Suriye’deki istikrarsızlığın Türkiye’ye sıçrayacağını biliyordu.
Herkes baştan beri, Kuzey Irak’taki oluşumdan sonra, onun benzeri bir oluşumun Suriye’de meydana gelmesinin ülkemizin güneyde, Kürtler ile sınırdaş olması anlamını taşıdığını biliyor, söylüyor, yetkilileri uyarıyordu.
Türkiye içindeki Kürt kardeşlerimiz bizim yurttaşlarımız ve onların sorunlarının çözülmesi zorunlu.
Tabii ki, bunun için atılması gereken çok adımlar var ve burada Türk’ü de Kürt’ü de eşit çaba gösterecek ve eşit hakka sahip olacak.
Ama Türkiye’de akılcı yaklaşım, bunu ülkenin bir sorunu olarak ele almak ve çözmeye çalışmaktı.
Oysa şimdi sorun artık uluslararası boyuta ulaşmıştır.
Çözümü de tabii ki, çok daha güçleşmiştir.
Olayın bu noktaya varmasında Kuzey Suriye’deki Kürt oluşumu rol oynamıştır.
Suriye’de olanlardan sonra işlerin bu noktaya geleceğini herkes görüyor ve söylüyordu.
Yani Suriye yangınına benzinle koşanlar, ne olacağını sanıyorlardı ki?
Bugün olanları görememiş olmanın izahı, gaflet mi, dalalet mi, yoksa?..“Yoksa...”nın ne olduğunu telaffuz etmeye bile utanıyorum.
Yorum Gönder