Şu İmralı zabıtları... Yer-gök sallanıyor. Korkarım biz ona bakarken, daha büyük şeyler oluyordur.
Zabıtların
sızması... Yazılacak o kadar çok şey var ki!.. İsrail, ABD, NATO,
İngiltere, Almanya, Almanya’da hastanede yatan Talabani, onun adına
işleri yürüten eşi Hero Hanım, Barzani, Gül, Erdoğan, BDP, PKK, Kandil,
Altan Tan nerede, ama illa da Kerkük ne yanda?!..
Sızıntıdan 1 gün önce Başbakan Erdoğan’ın Birleşik Arap Emirlikleri’nden dönerken, “Irak'takini
bölünme olarak kabul etmiyorlar, 'eyalet sistemine geçiştir' diyorlar.
Eyalet sistemine geçişse Süleymaniye için Kerkük veya Musul için aynı
sistemi niçin düşünmüyorsun? Biz, Kerkük için diyoruz ki 'oraya özel
statü tanıyalım, aynı şeyi Musul'da, Süleymaniye'de yapalım'. Ama
bunların hiçbirine yanaşmıyorlar...” diye dertlenmesini bir yere not edin. Aynı konuşmasında, Suriye’nin kuzeyinde, Irak’ın kuzeyindeki gibi bir otonom bölgeye “ne legal, ne illegal” müsaade etmeyeceğini söylemesini de. Bunları isteyen, Erdoğan’ın itirazlarına yanaşmayanlar kimlerdir, bilmiyoruz.
Zabıtlar 28 Şubat’ta yayınlandı. Sadece 4 gün önce Almanya Başbakanı Merkel Türkiye’deydi.
28
Şubat 1933’te Almanya Berlin’de büyük Reichstag yangını çıkarıldı.
Büyük bir komplo olan o yangın sonrasında Hitler’in diktatörlüğünün önü
açıldı.
Bakalım Türkiye’nin “İmralı yangını” kimin-neyin diktatörlüğünün temellerini atacak?
“İmralı süreci”nin “yerli” olduğu en baştan açıklandığı için yabancı “parmakları” şimdilik bir yana bırakıp, yerli aktörlere odaklanalım. O kadar “yerli”ydi ki, İngiliz ve ABD Büyükelçileri en baştan “biz yokuz” dediler. Yıllardır, “silahla olmaz, siyasi çözüm” diye yanıp, tutuşan Mesut Barzani de adeta buharlaştı.
Öylesine “yerli”ydi ki, Adalet Bakanı Sadullah Ergin zabıtların sızmasından sonra bile nedense, “Yürütülen
süreçte katkı anlamında, birisinin bir arabuluculuğu anlamında
pozisyonu yok. Tamamen yerli unsurlarla yürütülen bir süreç” deme gereğini duydu.
Sızmadan
bir gece önce Cumhurbaşkanı Gül çok uzun bir aradan sonra ilk kez
röportaj verdi, CNN Türk’te Taha Akyol’un sorularını cevapladı. En
ciddi soruyu cevaplarken dahi kahkaha atmamak için adeta kendisini zor
tuttuğu gözlenen Gül, MİT’in İmralı temasları hakkında şunları söyledi:
“Devlet
günlerinde Başbakan, Genelkurmay Başkanı ve MİT müsteşarı beni ziyaret
eder, gündemdeki konular görülüşür. MİT Müsteşarı da düzenli olarak
bilgi verir bana. Bu son süreçle ilgili de bilgileri verir. Ben de
dikkat etmeleri gereken konuları söylerim.”
Bir not daha; Şubat başıydı, birkaç yıl önce kendisine “Kürtleri uyutma görevi teklif edilen”, sonra sürpriz bir şekilde İmralı heyetine seçilen, sızıntıdan sonra otomatik “zanlı” yapılan BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan şöyle ilginç bir iddiada bulundu:
“İmralı
Adası’nda Abdullah Öcalan ve avukatlarının yaptığı görüşmeler canlı
yayınla Ankara’dan izleniyor. Ama biz milletin vekili olarak bu konudan
haberdar değiliz, ne konuşulduğunu bilmiyoruz.”
Sadede gelirsek; Oslo’da da, son mutabakatta da ana “yerli aktör” MİT ve Müsteşar Hakan Fidan.
Oslo patladığında Başbakan Erdoğan, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı “himayesine” aldı, “Onu harcatmam” dedi, hatta gazetecilere “isabetli seçim yapmışım değil mi?” sorusunu sordu.
Özel yetkili savcılar Hakan Fidan’ı sorguya çağırdığında da Fidan’a şöyle kefil oldu:
“Oslo’daki
görüşmelerde MİT Müsteşarı'nın birtakım sözler verdiği iddiaları
yalan, çünkü hiçbir yazılı tutanak tutulmadı. Sadece sözlü görüş
alışverişi yapıldı o toplantılarda, hepsi bu. MİT Müsteşarı'nın gayretlerinden çok memnunum. Zira ülkeme çok şey kazandırdı. İyi yetişmiş bir bürokrat o. Benim sır küpüm. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sır küpü. Biz insan kıyma makinesi değiliz. Onun gerek Oslo'daki olsun, gerek İmralı'daki olsun, çalışmaları takdire şayandır.”
Böylesi yetki, sorumluluk, güven, imkân var ve İmralı sızıntısı yaşanıyor... Herkes zan altında...
Tamam velev ki sızıntı BDP kaynaklı, yani hırsız suçlu. İyi ama ev sahibinin hiç mi suçu yok?
Başbakan şu ana kadar Hakan Fidan’a kefalet beyanında bulunmuş değil. Acaba neden?
Velev ki sızıntı BDP kaynaklı. Peki o isimlere “karar verip”, Erdoğan’ın önüne getiren Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in hiç mi suçu veya sorumluluğu yok?
Habur rezaleti MİT’i salladı, Emre Taner ve Afet Güneş’i götürdü.
İmralı lağımında da birilerinin boğulacağı kesin. Bakalım o deliğe kimler düşecek veya süpürülecek!..
Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak ve Şirinyer’e kucak dolusu sevgiler
Müyesser YILDIZ
6 Mart 2013
Yorum Gönder