Atatürkçüler, çağdaşlaşmadan yana
olanlar, eleştirel aklın önderliğini savunanlar, yurttaş olmamızın en
büyük adımı 3 Mart gününü unutmamalıdırlar. Çünkü 3 Mart, Türk
aydınlanmasının başlangıç günüdür, yurttaş olmamızın en büyük adımıdır.
Üç buçuk yıl süren anti-emperyalist karakterli bağımsızlık savaşından sonra, 29 Ekim 1923’te devlet şekli olarak “Cumhuriyet Modeli”nin
seçilmesi, bunun TBMM tarafından anayasaya konularak ilan edilmesi,
yüzyıllar boyunca padişahlıkla yönetilen Türk toplumu için çok ileri bir
adımdı.
Cumhuriyetin ilanı bütün dünyada büyük
yankı yaptı. Ancak Batı dünyasında, bu konuda kuşkulu sorular da ileri
sürülmeye başlandı.
İlan edilen bu cumhuriyet nasıl bir modeldir?
İçeriği ve niteliği nedir? Otoriter bir cumhuriyet midir? Demokrasiye
açık bir cumhuriyet midir? Yoksa din kurallarını öne çıkaran dine
dayalı bir cumhuriyet midir?
Bu soruların yanıtları henüz açık
değildi... Batılı yazarlar, siyaset bilimciler ve yabancı devletlerin
diplomasi çevreleri, Türkiye’de ilan edilen siyasal rejimin din
kurallarına dayalı bir cumhuriyet olacağını varsayıyorlardı.
Dayandıkları temel gerekçeler ise bir toplum, 700 yıllık geleneklerini
bir anda söküp atamazdı... Türkler, toplum katmanlarının derinlerine
kadar inen din kurallarının egemenliğinden kolayca sıyrılıp kurtulamazdı... Öyleyse ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti, ancak din kurallarına dayalı bir “din devleti”, “dinsel bir cumhuriyet” olabilirdi.
Bu
düşünce kalıbı, aslında karşı çıkılamayacak sosyolojik temellere
dayanıyordu. Şöyle ki 1071 yılından beri Anadolu’da egemen olan
devletler; Selçuk devleti, beylik devletleri ve daha sonra 700 yıl süren
Osmanlı İmparatorluğu, temelde din kurallarını rehber alan
devletlerdi. Bu modelden bir anda kopmak ve ayrılmak olanak dışıydı...
İşte, 29 Ekim 1923’ten 4 ay sonra, 3 Mart 1924’te kabul edilen yasalarla yukarıda özetlediğimiz bu düşünce tersyüz edildi.
Devrim yasaları
3 Mart 1924 günü, uzun süren görüşmeler sonunda TBMM, üç temel devrim yasasını kabul etti. Bu yasalar:
1. Halifeliğin İlga Edilmesi (Kaldırılması) Yasası.
2. Şeriye ve Evkaf Bakanlığı’nın Kaldırılması Yasası.
3. “Tevhid-i Tedrisat” (Eğitimin Birleştirilmesi) Yasası.
TBMM
tarafından kabul edilen bu üç yasa, nitelikleri ve içerikleri yönünden
çok büyük bir devrimdir. Bu üç yasa ile aslında, Osmanlı’dan gelen
dine dayalı teokratik devlet yapısı yıkılıyor, laik temellere dayalı
cumhuriyet modeli konuluyordu. Bu üç yasanın kabul edilmesiyle, aslında Türk Aydınlanma Devrimi gerçek olarak başlıyordu.
1924 yılı başında Atatürk, Başbakan İnönü’ye gönderdiği bir iletide, halifelikle ilgili olarak “Halifeliğin
din ve siyaset açısından hiçbir anlamının kalmadığını, hilafet
makamının en nihayet tarihi bir hatıra olmaktan öte fazla bir önemi
olmadığını; Türkiye Cumhuriyeti’nin safsatalarla varlığını,
bağımsızlığını tehlikeye atamayacağını” belirtmişti.
İşte 3 Mart’ta Atatürk’ün bu düşüncesi eyleme geçiyordu.
Toplumun laikleşmesi
Bu yasalardan “Eğitimin Birleştirilmesi Yasası” ile eğitim şeriat kurallarının etki ve baskısından kurtarılıp çağdaş eğitim modeline yöneliyordu.
Dinsel koşulları temel alan eğitim yerine, eleştirel aklı öne çıkaran çağdaş ve evrensel eğitim modeline dönülüyordu.
Bu yasalarla devletin ve toplumun laik kurallar çerçevesinde yapılanmasının önü açılıyordu.
Daha
sonra, toplumsal devrimler adım adım birbirini izledi. Öncelikle
hukukun laikleşmesi yönünde adımlar atıldı. Hukuk ve bilim din
kurallarının baskı ve egemenliğinden kurtarıldı.
Hilafetin
kaldırılışıyla devletin laikleşmesi gerçekleşiyor, çağdaş bir toplum
için gerekli olan Yurttaşlık Yasası, Borçlar Yasası, Ticaret ve Ceza
yasalarının kabul edilmesiyle hukukun laikleşmesi ve çağdaşlaşması
sağlanıyordu.
Türbe, tekke ve zaviyelerin kapatılması ve harf
devriminin yapılmasıyla kültür ve toplumun laikleşmesi yönünde büyük
adımlar atılıyordu.
Tutucu iktidarların politikaları
Çok
partili düzene geçtiğimiz 1950 yılından bugüne, tutucu iktidarlar
daima 3 Mart Devrim Yasaları’nı baş hedef almışlardır. Bu yasaları
bozmak, tersyüz etmek için gayretler hiç durmamış, giderek yoğunlaşmış, günümüzde de en üst düzeyde amacını sürdürüyor.
1955 yılında Menderes’in DP grubuna söylediği “Siz hilafeti bile geri getirebilirsiniz” sözü
boşuna değildir. Köy Enstitüleri’nin ve Halkevleri’nin kapatılması,
aslında 3 Mart Devrim Yasaları’na karşı duruşun somut göstergeleridir.
Tutucu siyasal iktidarlar, sürekli olarak özellikle “Eğitimin Birleştirilmesi Yasası”na karşı çıkmışlardır.
Gereksinme
ve gerçek ihtiyaç düzeyine bakılmadan sürekli sayıları artırılan
imam-hatip okulları, alabildiğine çoğalan ve yaygınlaşan Kuran kursları,
geçen yıl yasalaşan 4+4+4 “ucube modeliyle” eğitimin
dinselleştirilmeye yöneltilmesi, kız çocuklarının eğitimden
uzaklaştırılıp toplumdan koparılarak erken evliliklere özendirilmesi, hepsi ama hepsi 3 Mart yasalarına karşı gelme amacından kaynaklanıyor.
Atatürkçüler birleşmelidir
Atatürkçüler,
çağdaşlaşmadan yana olanlar, eleştirel aklın önderliğini savunanlar,
yurttaş olmamızın en büyük adımı 3 Mart gününü unutmamalıdırlar.
Çünkü 3 Mart, Türk aydınlanmasının başlangıç günüdür, yurttaş olmamızın en büyük adımıdır.
Çünkü
3 Mart Devrim Yasaları, Ortadoğu’da ve tüm İslam coğrafyasında bir
toplumun ortaçağın karanlık dogmalarından ve feodal yapısından
kurtarılıp aydınlanma yoluna girişinin en büyük adımıdır.
Türk aydınlanmasının temellerini tersyüz etmek isteyenlere karşı bütün Atatürkçüler, bütün ilerici güçler birleşmelidir.
Atatürk
devrimcileri, toplumsal gelişmenin geriye götürülemeyeceğini, akan
suların tersine döndürülemeyeceğini tarihsel olarak kanıtlamak
zorundadırlar.
Yorum Gönder