İktidar, PKK’nın eli kanlı şefi Apo’yla İmralı’da masaya oturdu, birçok konuda
el sıkıştı. Sonra denildi ki, “Masadaki bu uzlaşmayı artık hayata
yansıtalım...”
İlk adım olarak da PKK’nın elindeki
altısı asker, biri polis, biri de kaymakam adayı sekiz kişinin serbest
bırakılması kararlaştırıldı.
Apo, Avrupa’daki ve
Kandil’deki yamaklarına hitaben bir mektup yazdı; bu mektup, önceki hafta
İmralı’ya giden BDP heyeti aracılığıyla “ilgili makamlara” iletildi.
Yani teröristler, şeflerinin ne istediğini öğrendi. Ama
TBMM’nin çatısı altındaki partilere bu konuda hiçbir bilgi verilmedi. Hatta
denildi ki:
“Susun. Konuşmayın. Sormayın. Merak bile
etmeyin.”
Sonuçta BDP’nin Kandil’e götürdüğü mektup
amacına ulaştı; iki yıla yakın bir süredir esir tutulan altısı asker biri polis,
biri kaymakam adayı sekiz kişi Türkiye’ye gönderildi.
Sıra KCK affında!
Dünkü
gazetelerden öğreniyoruz ki; PKK’nın verdiği bu “ödün” tek yanlı değilmiş...
Şimdi sıra iktidara gelmiş!
Hazırlıkları süren 4.
Yargı Paketi’nde öyle düzenlemeler yapılacakmış ki; içerideki binlerce tutuklu
KCK’lı serbest kalacakmış! Yani “sekiz” veren PKK bunun karşılığını “binlerce”
olarak alacakmış!
İktidarın yapacağı düzenlemeler
öyle formüle edilecekmiş ki; bunlardan PKK ya da KCK dışındaki terör örgütü
sanıkları asla yararlanamayacakmış...
Vuran kazanıyor!
Mahkemelerimizde hâlâ
yargılanan iki “terör örgütü” var... İki dediğime bakmayın; aslında bir
buçuk!
İlki, “terör örgütü” olduğu tüm dünya
tarafından kabul edilen PKK ve bunun şehir örgütlenmesi olan KCK...
İkincisi; yani “buçuk” olan; hâlen “terör örgütü” olduğu
mahkeme tarafından bile kabul edilmeyen, bu yüzden adı “iddia edilen” ifadesiyle
birlikte anılmak zorunda olan Ergenekon...
PKK’nın
yaptıkları belli: Otuz binden fazla vatandaşımızın ölümüne neden olmak... Ve
binlerce vahşi eylem!
Ergenekon’un yaptıkları:
Tartışmalı birkaç silah, patlamayan birkaç bomba, kimin yaptığı belli olmayan
birkaç suikast!
PKK’nın elebaşısı Apo; Ergenekon’un
bir numarası eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ...
İçerideki PKK’lıların hepsi, “Evet biz PKK’lıyız” diyor; Ergenekon
sanıklarının hepsi, “Bu Ergenekon da ne ki?” diye birbirlerine ve yargıçlara,
savcılara soruyor...
PKK’lılar yaptıkları, hatta
yapmadıkları her eyleme sahip çıkıyor; Ergenekon ve Balyoz sanıklarına emniyet
ve savcılık makamı tarafından “uygun suç” üretiliyor.
Dağda on binlerce PKK’lı var; sokakta ben “Ergenekoncuyum” diyen bir
kişi bulamazsınız!
Suçu, yapmamak
mı?
Bu bir buçuk örgütü birbiriyle kıyaslamamın
nedeni; iktidarın tavrı... İktidar “katiller şebekesi” olduğu kesin olan PKK’yla
masaya oturup uzlaşıyor, çay içiyor, “açılım” süreci başlatıyor...
Ancak “buçuk” olan terör örgütüne, ilkine tanıdığı
hakların çeyreğini bile tanımıyor!
4. Yargı
Paketi’yle, “ayrı bir devlet kurmaya ant içen” PKK’ya verilen söz tutulacak ve
gerçek teröristler serbest kalacak...
Ağızlarından
“vatan”, “millet”, “hak”, “hukuk” kavramları düşmeyen ve yıllarca PKK’yla
savaşan insanlar ise içerideki altıncı, yedinci yıllarına doğru yolculuğa
çıkacak.
Sorum şu:
“Buçuk
terör örgütü” Ergenekon’un suçu, PKK’nın yaptığını yapmamak mı?
Onlar da iktidarın ilgisine mazhar olabilmek için, ülkeyi kan gölüne
mi çevirmeliydiler? PKK gibi otuz bin vatandaşımızın ölümüne neden mi
olmalıydılar?
Yoksa asker polis demeden devlet memuru
mu kaçırmalıydılar?
GÜNÜN SORUSU
İkide bir İmralı’ya gidip otuz bin kişinin katili
PKK’yla pazarlık yapan MİT Müsteşarı, bir kez olsun Silivri’ye gidip,
“Ergenekon’un bir numarası” olduğu iddia edilen eski Genelkurmay Başkanı Org.
İlker Başbuğ’la görüşmeyi de düşünüyor mu?
Uyan Türkiye... (14)
Ergenekon
tutuklusu Rektör Fatih Hilmioğlu, kanserin son demlerinde... Her insanın en
temel hakkı olan “tedavi hakkı” bizzat yargılandığı mahkeme tarafından ihlal
ediliyor. Çünkü mahkeme, Hilmioğlu’nun hasta olduğuna bir türlü inanmıyor ve
durmadan Adli Tıp’a göndererek, rapor istiyor. Adli Tıp’ta ise bu işler son
derece yavaş yürüyor. Sonuçta Hilmioğlu, her Adli Tıp’a sevk edilişinde tedavi
şansını en az iki üç ay daha kaybetmiş oluyor.
O
tahliye edilmediği için ölümcül “uyku apnesi” hastalığına yakalanan Emekli
Üsteğmen, Avukat Serdar Öztürk de tedaviyi reddediyor. Biz de Silivri’deki bu
insanlık dramına dikkat çekmek için iki haftadır “devleti yönetenler”e ulaşıp,
“bir şey yapmaları”nı istiyoruz.
Eğer siz de
yapılanları haksızlık olarak görüyorsanız, devlet yönetiminde söz sahibi
makamları arayarak duygularınızı iletmeyi ihmal etmeyin.
Protokol listesinden devam ediyoruz; sıra bugün Maliye Bakanı Mehmet
Şimşek’te...
“Onun bu konuyla ne ilgisi var” demeyin;
çünkü onun da her “iç sorun” hakkında diğer bakanlar kadar söz hakkı var:
Faks: (0312) 425 00 58
E-posta: mbkalem@gmail.com
Yorum Gönder