İŞÇİ Partisi Lideri Doğu Perinçek Silivri “Bastil” zindanlarından “CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu İmralı sürecinin üçüncü ortağıdır” diye büyük bir ithamda bulundu. Diğer yanda Perinçek’i doğrularcasına basına düşen çok önemli bir haber yer aldı.
CHP içerisinde Öcalan’lı açılım ve anayasa konusunda izlediği politikalarla ilgili Parti Meclisinde tartışmaların yaşandığı iddiası edildi.
CHP İzmir Milletvekili Prof. Dr. Oğuz Noyan genel başkana ulaştırılmak üzere 12 maddeden oluşan deklarasyonu Parti Meclisine sunmuş.
12 maddeyi tek tek incelediğimizde CHP’nin sadece seyirci olduğu ve gereken muhalefeti yapmadığı, hem örgütün büyük bir bölümünde hem de ona inanan halk üzerinde yarattığı rahatsızlığın gittikçe büyüdüğünü yalın bir dille anlatıldığını görüyoruz.
Evet, ne yazık ki halkın umudu olan CHP, AKP’nin halkı aldatmasına karşın, söylemleri, yaptığı tutarsız politikaları ile adeta işbirliği içerisinde olduğu görüntüsünü vermektedir.
Kılıçdaroğlu Almanya gezisinde Bölünme tutanaklarının Milliyet Gazetesinde açıklandığı gün Almanlara
“Biz negatif bakmıyoruz .” Dedi.
(Allah aşkına Sayın Kılıçdaroğlu, neye negatif bakmadığınızı bir açıklar mısınız? Soruyorum.)
Bugün CHP, AKP in Totoliter demokrasi karşıtı yapısı karşısında kendi özünü, felsefesini kimliğini gösteremeyen bir tutum içindedir. Bunu herkes söylüyor, yazıyor ama CHP duymuyor, görmüyor.
Adı Apo yerine İmralı olarak değiştirilen bebek katili ile devletin görüşmesini bizim haberimiz yok, bizden saklanıyor, başbakan açıklamalı gibi sözlerle geçiştirmek hiç şık olmuyor.
Oysa bilinmeyen ne kaldı ki?
Türkiye’nin parçalanması, Türk Milletinin yok edilmesi söz konusudur.
Bize ABD tarafından dayatılan yeni bir tehlike ve tahdit değildir tüm olanlar. Aslında 1918 yılından beri söz konusudur. Wilson İlkelerinin 12. Maddesinde Türkiye’yi parçalama isteği açıkça belirtilmiştir.
“Atatürk olmasaydı belki bugün o istenilen konumda olacaktık.”
Başaramadılar ama başarmak için yıllarca sabırla çalıştılar. Türk Milleti olarak toparlanmaz, sessiz kalırsak neler olacak açıkçası bunu düşünmek bile istemiyorum.
Projeler 1918 de ABD çıkarına başlamıştı. Güya dünya barışı üzerine, aslında ABD çıkarına Wilson Senatoda konuşurken kurnaz tilkiyi oynuyordu.
Yıllar sonrasına gelince;
2 Nisan 2003 günü Dışişleri bakanı Abdullah Gül’ün ABD Dışişleri Bakanı Powel ile yaptığı gizli anlaşma ve daha sonra yapılan OSLO anlaşmaları Türkiye’yi ABD ye bağımlı hale getirmiştir. Yani başbakan ABD den izinsiz en ufak bir adım atamamaktadır.
Bu demek oluyor ki, ama şöyle ama böyle, bir şekilde Türkiye ya iç savaşa sürüklendirilecek tıpkı Arap Baharı veya Suriye’de olanlar gibi. Ya da analar ağlamasın düzmecesi ile yapılacak olan sözde barış kandırmacası ile olacaktır.
Günümüze gelene kadar ABD’nin hayali olan BOP projesi kapsamında Başbakan Erdoğan’ın eş başkan belirlenmesi ve Wilson İlkelerine ilave olarak eklenen senaryolar yazılmış tıkır tıkır oynanmıştır, oynanmaktadır. Anlıyoruz ki başbakan bunun için seçilmiş ve iktidara getirilmiştir. Aksi halde bir insan vatana bu kadar ihanet içinde bulunamaz.
Türkiye manzarası;
Türkiye’de 77 yaşındaki Hüseyin Kale gibi gıda ihtiyacını çöplerde arayan, pazarlardan atıkları toplayan emeklilerimiz hayat standartlarının altına yaşam savaşı veriyorlar. İşçilerimiz, öğrencilerimiz, toprakları ellerinden alınan çiftçilerimiz hakları için yürüyüşler, mitingler yapıyorlar. Bazı kesim bir torba bulgura, makarnaya muhtaç bırakılmışken öte yandan topraklarımızda barındırdığımız Suriye teröristlerine milyarlarca dolarlar saçılıyor. Ne uğruna? BOP projesinin hayata geçmesi, ABD ve İsrail’in çıkarı için elbette,
Bunlara ilaveten Türkiye, Türk Silahlı Kuvvetlerinin en güçlü komutanlarının subaylarının esir alınması ile TSK ya tasfiye süreci başlatılmıştır. Türkiye aydınların zindanlara kapatıldığı, yargısının çöktüğü ve siyasallaştığı bir ülke konuma getirilmiştir.
CHP Parti Sözcüsü Haluk Koç, devletin hukuk dışına çıkarıldığını belirterek "Tutanaklar açıklansın. Bu sıradan bir olay değil. Başbakan'ın bilgisi dâhilinde sızdırıldığından şüpheleniyoruz." "Tam bir hukuksuzluğun içine gömülmüş bir devlet yapısıyla karşı karşıyayız." Dedi.
Açıklayacak ne kaldı ki sayın vekilim?
Bunu ben böyle düşünüyorsam, Atatürk’ün kurmuş olduğu CHP’nin genel başkanı ve yönetiminin bilmemesine, bilmemelerine imkân var mıdır?
Atatürk CHP’si bu olamaz. Bir partili olarak sorulara ve ithamlara yanıt verememenin hicabını duymaktayım.
CHP bir kitle partisi olarak kendi bünyesinin içinde her kesimi kucaklamak zorundadır ama ne var ki, Atatürk çizgisinde olmayan hatta Atatürk düşmanları olanları partiye alıp önemli yerlere getirmekle büyük hata yapmıştır. Bu iyi bir niyetle mi yoksa bilinçli olarak mı yapıldı bunu çözmekte zorlanıyorum.
İçerideki Kemalist vekillerin kendi çabaları ile güzel şeylere imza attıkları bilinmesine rağmen bence seslerini daha çok yükseltmeleri gereklidir. Yoksa iş işte geçecektir.
Partime zarar vermemek adına fazla konuşmak istemiyorum. Bu arada Sn Noyan’ı gönülden desteklediğimi ve diğer milletvekillerinin de artık ciddi bir şekilde düşünmelerini diliyorum.
Ne CHP ‘yi ne de Türkiye’yi bölmeye kimsenin hakkının olmadığını düşünüyorum. CHP bir kurumdur sağcısıyla, solcusuyla halkımıza Atatürk yadigârıdır ve cumhuriyetin kalesidir.
Halkın beklediği CHP’ye yakışır politikalar yapması ve iktidarın karşısına özüne dönerek dik durması, önder olmasıdır. Bunu yapmayan bir CHP maalesef bölünmeye hatta yok olmaya mahkûmdur gibi! Ne var ki bu düşünceler içerisinde olanlar aldanıyorlar. (Buna kimsenin ama hiç kimsenin hakkı yoktur.) Örgütteki ulusalcılar dışlanmış olsalar da CHP ‘nin bölünmesine asla izin vermeyecekler sonuna kadar mücadele edeceklerdir. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.
Öte yandan başbakanın basında yer alan İmralı tutanakları için basını suçlaması, hakaret etmesi olağandır. Belki bu da oyunun bir parçasıdır. Zira açıklanması istenmeyen belgeler devlet sırrı niteliğinde dikkate alınır ve korunur, tıpkı 1 Mart tezkeresinin 10 yıl geçmesine rağmen halka açıklanmaması gibi.
Devletin halkından gizleyecek nesi olur? Bu kadar giz içinde olmak vatan için hayırlı şeyler değildir düşüncesini getiriyor akıllara.
Tutanaklar sızdırıldı mı, kim sızdırdı tartışmalarına son noktayı Gazeteci Fikret Bila koyuverdi.
İmralı tutanaklarının sızdırılmadığını ve BDP' den elde edildiğini söyledi. Bu açıklama beni düşüncelerimde haklı kılmaktadır. (Bir ihtimal halkın nabzını yoklama amacı ile ABD ve Erdoğan’ın bilgisi dâhilinde de yapılmış olabilir demiştim.)
CHP Parti Sözcüsü Haluk Koç’un
Türkiye'nin birliğini, üniter yapısını, kardeşliğini tartışmayacaklarını ve anayasanın ilk 4 maddesini de tartışmaya açmayacaklarını söylemesi, ileriye dönük olarak CHP için kaybolan umutlar karşısında bir ışıktır.
Kaybolan umutlar diyorum.
Zira Sayın Kılıçdaroğlu ilk 4 madde içerisinde bulunan Herkesi Türk olarak tanımlayan bir vatandaşlık tanımını tıpkı BDP, tıpkı APO nun yol haritasındaki gibi dillendirmişti. Bu söylemler CHP ilkelerine tamamen tezat sözlerdi.
Başbakanın İmralı tutanaklarını açıklayan Milliyet Gazetesine ve bu açıklamayı sayfalarına taşıyan diğer basın için gayri milli kavramını kullanması ise komiktir. Herkesin kendisine biat etmesini beklemekte ve de istemektedir.
Oysaki medyanın büyük bölümü başbakanın elindedir.
Yanlış politikalar yanı sıra Türkiye’nin bu günlere gelmesindeki en büyük katkı, yandaş medya tarafından yapılmıştır. Vebal, halka doğruları anlatmak yerine gazetecilik şerefini, onurunu çiğneyerek, çıkarları için başbakana biat eden, sinen medya patronlarının, yazarların ve büyük iş adamlarınındır. Bir gün gelecek tarih karşısında hesap vereceklerdir bunu asla unutmamalıdırlar.
Netice olarak İmralı tutanaklarının ister bilerek isterse sızıntı olarak açıklanması ve bir katilin Türk hükümetini tehdit etmesi ve de hükümetin bu katille bir masaya oturması utanç vericidir. Başbakan bu utancın altından nasıl kalkacak merak etmekteyim.
Sevgiler
Yorum Gönder