Lafla Peynir Gemisi Yürüse - Şükran Soner

Lafla Peynir Gemisi Yürüse
Gözünüzden kaçtıysa Prof. Köksal Bayraktar’ın dünkü Cumhuriyet’in 2. sayfasında yayımlanmış “Haksız tutuklamalara karşı siyasal tepki” başlıklı yazısını okumanızı öneririm. Hoca, alanında uzman olmanın ötesinde Silivri damgalı yargılamaları da izleyen bir hukukçu olarak, “sivil darbe hukuku” niteliğine bürünmüş hukuksuzlukların uygulanmasının doğrudan tanığı. Yaşanmışlıkların birikimi ile haksız tutuklamalara karşı siyasetin içtenlikli, gerçekten çözüm üretme amaçlı tepkisi varsa onlara pratik, kolay çözüme ulaşmaya yönelik öneriler getiriyor.
Hocamızın bilim insanı kimliği ile söyledikleri üzerinden bir iki anımsatma da bizden olsun. Arkadaşımız Musa Kart’ın birinci sayfada yer alan renkli karikatürü, “Adalet Züccaciye”sine girmiş ellerinde terazi ve kılıç, gözleri bağlı fil, dükkânın içinde kırılmadık bir şey bırakmamış. Yani iktidarlarının, Başbakanımızın, başta eski Genelkurmay Başkanı Başbuğ, şimdilerde emeklisi, muvazzafı görev yapacak üst kademe komutan kalmamış TSK’nin zorlu durumu, moral değerler erozyonu, dipten gelen tepki dalgası karşısında “Komutana terör örgütü üyeliği suçlaması olmaz, önceden tutuklama doğru, haklı değil” türünden açıklamaları, adalet terazisinin işleyeceğine yönelik “güvence” anlamını taşımıyor.
Başbakan bugünkü kadar kesin olmasa da benzer açıklamayı Başbuğ’un ilk tutuklanmasında da yapmıştı. Ortadaki haksızlıklara, hukuksuzluklara seyirci kalmak, hele de mutlak iktidar gücü ortada iken, siyasal suç ortaklığı ile eşanlamlıdır. “Ben aksine uyardım, istemedim” ile aklanılamaz. AKP’nin 12 Eylül referandumu sayesinde yargı bağımsızlığı, HSYK aracılığı ile özlük hakları iyice iktidar denetimindeyken, “Yargı bağımsız biz ne yapalım, uyarıyoruz dinlemiyorlar” mazeret olabilir mi? Elbette yargı bağımsızlığına müdahale niteliğinde değil, tam tersi hukuk devleti düzeninin işleyişi, insan hakları, hak hukuk düzeninin ayaklar altına alındığı haller için, iktidarlarının doğrudan siyasal sorumluluğu, olup bitene seyirci kalınmasındaki günahları yenilir yutulur cinsten değil ki...

***

İktidarlarının besbelli TSK içindeki kaos bağlantılı geç kalmış yeni duyarlıklarının hak hukuk anlamında bir sonuç vermesi beklentilerine gelince... Gerçek niyete, çözüm üretecek adımların atılıp atılmayacağına bakmak gerek. Haksız tutuklamaların hukuk devleti düzeninin, hak hukukun işleyişi anlamında yarattığı vahim tablo karşısında, gerçeğin kabul edilmesi, çözüm üretilmesi gereğinin de altının çizilmesi, gerçekten çözüm üretmeye adım atma anlamına gelmiyor. Adalet zücaciye dükkânının kurtarılması için öncelikle gözleri bağlı filin dükkândan çıkarılması, sonra da kırılan eşyaların yerlerine yenilerinin konulması gerekiyor.
Başbakan Erdoğan’ın da altını çizdiği gibi, hukuk bilimi adına Prof. Bayraktar da aynı gerçeğin altını çiziyor. Var olan hukuk düzeni içinde de yargı çarkları hukukun işleyişi, insan haklarının korunması gözetilseydi, böylesine ağır siyasal içerikli, kurumları, kitleleri sarsan kara tablolar ortaya çıkmayacaktı. Silivri’yi Sevgili Balbay’ın kitabının başlığı ile “zulümhaneye” dönüştüren sonuçlar yaratılamayacaktı. Siyasal, özel yargı düzeninde insan hakları, hukuk devleti düzenine aykırı, geçerli yasaların maddelerini amacı aşan, önyargılı yorumlamalarla gelinen noktadan, hak hukuk iadesine nasıl dönülebilecek?
Başbakan öncelikle yargının işleyişinin hızlandırılmasını öneriyor. Kararsız ceza niteliği kazanmış infazların sona erdirilmesinde küçük bir adım belki... Ancak yıllarca kanıtları konmadan terör örgütü üyeliği tutukluluklarının ardından, “yanlış yapmışız” kararları kolay verilebilir mi? Hele de söz konusu milletvekilleri, gazeteciler, simge olmuş üst düzey komutanlar, kamuoyunun gözündeki isimler olduğunda... En ağır karalamalardan, suçlamalardan sonra, “kanıt bulamadık, suçsuzmuş” demesi kolay ve aklanabilir bir durum mu?
En azından yeni hak hukuk ihlallerini durdurmaya yönelik önlem gerekmez mi? Hocamızın da önerdiği gibi örneğin “suçun işlendiğini belirleyen kuvvetli kanıtlar olmadan” tutukluluğun yapılamamasını sağlayacak tek maddelik yasa değişikliğiyle hem yeni davalar hem de üst yargı kararları için kolaylık sağlanamaz mı? Sakın ola ki iktidarlarının siyasal sıkışıklığı içinde gündeme gelen hak hukuk duyarlığının genel, geleceğe yönelik bir işlev kazanacağı umuduna kapılmayalım... Her gün yenisi gelen operasyonlar, yargısız infazlar, medyaya yapılan servislerle gerçekleştirilen kamuoyu yargılamalarına bakmak düş görmemek için yeter de artar bile. Balyoz savunmalarındaki hukuksuzluğa itiraz eden hukukçuların haklarını savunan barolar için açılan yeni davalar bile yeterince ders verici değil mi? Bir de garibim, sahipsiz öğrencileri, tek tek birey ve örgütlenemeleri hedef alan, özü siyasal muhalefet yapanları toptan teslim alma içerikli polis operasyonları, terör örgütü üyeliği suçlamalarına, cezaevinde unutulmuşçasına tutukluluklara bakarsak...

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget