Elini başkasına açtı. Beli hep bükük. Suriye’ye NATO bombaları yağacaktı. Fiyakayı bizim Dışişleri Bakanı, “Esed sözümüzü dinlemedi, böyle oldu” diye öğünerek yapacaktı.
Beklenen olmadı.
Bombalar bizde patlıyor.
Türk ordusu, polisi, jandarması, gümrük teşkilatı, Türkiye- Suriye sınırının kontrolünü yapamıyor. Kendi sınırından “ölüm toplayan ülke” olduk.
Oysa hayat toplayacaktık.
Suriye sınırını boydan boya kaplayan; Hatay’ı kucaklayıp Silopi’ye kadar uzanan 600 kilometre boyunca mayınlı toparkalardı.
Konu Meclis’e geldi.
Tartışıldı. Konuşuldu.
Xxx
Suriye sınırı boyunca 306 bin dekar mayınla döşeli arazi 1956 yılından beri “gelişi-gidişi- ekilişi- biçilişi yasak bölge” olarak duruyordu.
1 kilo kimyasal girmemişti.
1 damla kirli su akıtılmamıştı.
1 gram yapay gübre atılmamıştı.
1 tek hibrit tohum düşmemişti.
Yağmur suyuyla sulanmış.
Kendi otuyla gübrelenmiş.
Kendi doğasıyla bugüne gelmişti.
Xxx
Altın değerindeydi.
Dünya doğala dönmüştü.
Suriye sınırındaki bu topraklar; Hz. Adem’in cennetten kovulup
dünyaya geldiği ilk günkü gibi ekilmemiş, biçilmemiş, kirlenmemiş,
tuzlanmamış, yozlaşmamış olarak kaldığı için altın değerinde organik
tarım yapmaya hazırdı. Hormonsuz, gübresiz, ilaçsız doğal üretilen
ürünler zengin ülke pazarlarında 2.5 ile 10 kat fiyat yüksekliğiyle
alıcı buluyorlardı.
Mayınlar temizlenecek.
Topraklar verime açılacak.
Oranın insanına “verimli, bilgili, bilimsel, ekonomik ölçekli ekilip biçilmesi şartıyla” dağıtılıp
büyük çiftlikler halinde örgütlenmiş toprak sahibi çiftçi yapılarak; bu
topraklardan verim, zenginlik, mutluluk, hayat fışkırması sağlanacaktı.
Xxx
Yasası çıktı.
Mayınlar temizlenecekti.
Yapamadılar.
Şimdi o sınır topraklardaki sınır kapılarında bomba yüklü kamyonetler
patlıyor. Türkiye, zenginlik ve hayat toplayacağı araziden “ceset parçaları toplayan Ortadoğu’nun zavallı bir ülkesi görüntüsüyle” dünya TV’lerine haber oluyor.
Sınırdan mal gidecekti.
Sınırdan bomba gidiyor.
Sınırdan mal gelecekti.
Sınırdan füze geliyor.
Sınırdan ceset gidiyor.
Sınırdan ölüm geliyor.
Sınırdan kin gidiyor.
Sınırdan nefret geliyor.
Sınırdan militan gidiyor.
Sınırdan terörist geliyor.
Ve sonunda sınır kapısındaki dürümcüde günlük 7 lira yevmiye
karışlığı, yoksul ailesine destek için, çalışan 14 yaşında çocukların
cesedi geliyor fakat söylenene bak; “Türkiye Ortadoğu’da bölgesel güç olacak bunu engellemek isteyenler sırın kapısına bombalı kamyonet koydular” diyen çürümüş propagandayla hala halk aldatılıyor.
Bu çürümüşlüğü yarattılar.
Utancı olması gerekir.
O utanç kime yazılmalı?
Kime yazılacağını, siz biliyorsunuz.
(uyan borusu)
Haram Uçuş!
Helal Uçuş!
KAFTAN, otoriterliği… FES, Osmanlıdan esintiyi… ETEK BOYU, muhafazakarlığı… DÜĞMELER, biatçılığı… KUMAŞ dindarlığı… BOYUN ATKILARI, liberal Müslüman demokratlığı anlatıyor. İş dünyasından “kulis haberleri” yazan Jale Özgentürk, hosteslerin etek boylarının kaç santim olacağını THY Genel Müdürü Temel Kotil ile Başkan Hamdi Topçu’nun birlikte kararlaştırılıp sosyetik modacı (tasarımcı) Dilek Hanif’e verdiklerini yazdı. Paranın gücü işte bu! Sosyatik modacı Hanif’in bütün değer yargılarını değişti. Modacı Dilek Hanim “THY’yi Helal Uçuş Havayolları” yapacak hostes giysi kıyafetini böyle tasarladı fakat “THY’i, Haram Uçuş’tan Helal Uçuş”a atlatan tasarımı” kaç para karşılığında yaptığını açıklamıyor.
Yorum Gönder