Bir oluşuma terör örgütü diyebilmek için cebir, şiddet, silah
olması lâzım. Ama Ergenekon’da bunların hiçbiri yoktu. Ne yapıp edip,
bitmiş Danıştay cinayetini Silivri’ye monte ettiler. Savcılar “Osmanım”
dedikleri cinayet sanığını cezaevinde ziyaret edip, hem sanık, hem açık
ve gizli tanık yaptılar. Katil Alparslan Aslan’la, Genelkurmay eski
Başkanı İlker Başbuğ’u yanyana getirdiler. Alparslan Aslan’ın
İstanbul’da görüştüğü kişilere dair diğer sanıkların belgeli iddialarını
duymazdan, görmezden geldiler.
Danıştay’ın güvenlik sistemini kuran OYAK’tı. AB, OYAK için “askerin büyük ekonomik gücü oldu. Tasfiye edilmeli”
diye buyurmuştu. Danıştay cinayeti vesilesiyle OYAK’ın ipliği pazara
çıkarıldı. Bu sistemi kuran OYAK çalışanları da cinayet günü
görüntülerini sildikleri iddiasıyla tutuklandı.
Aylar sonra, 14 Ağustos’ta hakim karşısına çıkan OYAK Güvenlik Müdürü Orhan Çoban 15. Ağır Ceza Mahkemesi’nde şunları anlattı:
"Danıştay
binası içinde OYAK’tan herhangi bir görevli yok. Kayıt cihazı Genel
Sekreter Yardımcısının odasında bulunuyor. Görüntüler burada
kaydediliyor. Kayıt cihazı arızalı da olsa görüntülerin izlenmesi ve
bilgisayara kaydedilmesi mümkün. Cihazın bozuk olmasının bir anlamı yok.
Kurduğumuz sistemden görüntüleri izleyen Danıştay görevlileri,
saldırgan olup olmadığını tespit edebilirdi. Tespit etmemişler. Biz mi
suçluyuz? Sistem cihazı da Danıştay Genel Sekreter Yardımcısı’nın
kilitli dolabı içerisinde. Danıştay Genel Sekreter Yardımcısı’nın
dolabını açmak mümkün değil.".
Bu ifade üzerine
mahkeme, Danıştay’a yazı yazarak, o dönemdeki Genel Sekreter Yardımcısı
Suna Türkoğlu’nun odasında bulunan bilgisayarın durumunu sordu.
Danıştay’ın cevabi yazısında, “Saldırının yapıldığı dönemdeki Genel Sekreter tarafından kullanılan bilgisayarın hâlâ muhafaza edildiği”
bildirildi. Mahkeme bunun üzerine yeni bir yazı göndererek, söz konusu
bilgisayarın bir an önce kendilerine gönderilmesini isterken, bir yazı
da soruşturmayı yürüten Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne gönderip, “Danıştay Genel Sekreter Yardımcısı odasındaki bilgisayar incelendi mi?”
diye sordu. Sonraki günlerde gelen Emniyetin cevabı şok ediciydi, çünkü
Genel Sekreter Yardımcısı odasındaki bilgisayarda inceleme
yapılmamıştı.
Hale bakın, Türkiye’yi sarsan bu cinayetin işlenmesinden sadece 3 saat sonra dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, “Bekleyin,
çok kısa sürede bu olayın neden yapıldığı ve arkasında kimler olduğu
ortaya çıkarılacaktır. Sürprizlere hazır olun. Gladyo tipi bir yapılanma
var” demiş, Başbakan Erdoğan 12 gün sonra, “Bu iş başörtüsüyle ilişkili değil. Susurluk, Küre, Sauna bağlantıları var. Saldırı iktidarımıza yöneliktir” hükmünü vermiş, ama Danıştay Genel Sekreter Yardımcısının odasındaki ana bilgisayarla ilgilenen olmamıştı.
Taa ki sanık Orhan Çoban’ın Ağustos’taki sözlerine kadar.
Bu,
başta İlker Başbuğ, yüzlerce insanın yakın zamanda mahkûm edilmesinin
ana gerekçelerinden birisi yapılacak Danıştay cinayeti ile ilgili
iddiaların seyrini değiştirecek bir gelişmeydi. Peki ne oldu, takip
edebildiniz mi? Edemediniz, çünkü sineği deve yapan, insanları
manşetlerde infaz edenler buna ilgi göstermedi. Gelişmeler minik
sütunlarda gizlendi.haberguncel.blogspot.com
Ergenekon davasında savcı mütaalasını
verme aşamasına gelmiş... İlgisiz onlarca dava birleştirilirken, OYAK
davasının Ergenekon’la birleştirilmesi talebi reddedilmiş. İşte böylesi
kritik bir dönemde bakın Danıştay bilgisayarı konusunda neler oldu:
-İstanbul
15. Ağır Ceza Mahkemesi, Danıştay’dan Genel Sekreter Yardımcısının
odasındaki bilgisayarın hard diskinin gönderilmesini istedi. Bir hard
disk gönderildi, ama içinin boş olduğu anlaşıldı.
-Mahkeme
bir daha yazdı. Danıştay bu defa da olay tarihi olan ve mahkemenin
istediği 16-17 Mayıs 2006 yerine 2009-2011 yılında kullanılan
bilgisayarın hard diskini gönderdi.
-28 Aralık 2012’deki
duruşmada mahkeme bir kez daha Danıştay’a yazı yazılmasını
kararlaştırdı. Yazıda, genel sekreter yardımcısı’na ait 16 Mayıs ve
saldırı günü 17 Mayıs 2006 tarihlerinde kullanılan bilgisayarın hard
diskinin istendiği hatırlattı. Cihaz yine mahkemeye ulaşmadı. Çünkü
Danıştay bu defa kurumdaki 25 bilgisayardan hangisinin o dönemde genel
sekreter yardımcısı tarafından kullanılan bilgisayar olduğunu tespit
edemediğini bildiriyordu.
-Danıştay’ın bu cevabı üzerine
Mahkeme Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne başvurup, 25 bilgisayarın
incelenmesini ve o dönemde hangisinin kullanıldığının tespit edilmesini
istedi.
-Bu arada Mahkeme bir yazı da
Ankara’daki Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderip, Danıştay’da çalışan 5
kişinin tanık olarak ifadelerinin alınmasını ve ifade tutanaklarının
gönderilmesini istedi. Mahkeme, yargılamanın daha hızlı yapılabilmesi
için tanıkların İstanbul’a getirilmesi yerine bu yolu izlemişti. Öyle ki
yazışmalar internette UYAP (Ulusal Yargı Ağı Projesi) üzerinden
yapıldı. Mahkemenin ifadesini alınmasını istediği o 5 kişi arasında,
aranan bilgisayarın sahibi Genel Sekreter Yardımcısı Suna Türkoğlu da
vardı. Ne mi oldu? Ankara 1 ay sonra İstanbul’daki mahkemenin gönderdiği
talimat yazısını iade etti. Neden mi; Yazı ekleri UYAP sisteminde bir
türlü açılamadığı, bu yüzden de istenilen tanık ifadelerinin alınamadığı
gerekçesiyle.
Aranan
bilgisayarla ilgili sonuca gelirsek; Bugünkü Star Gazetesi’nde Helin
Şahin’in haberine göre, Danıştay Genel Sekreteri Yardımcısının
odasındaki bilgisayarın hardiskine ilişkin bilirkişi raporu 5 Şubat’ta
mahkemeye ulaşmış. Hem de İstanbul Emniyeti’nden.
Bir
dakika, o bilgisayar hard diski ne ara bulundu? Daha önemlisi neden
Ankara Emniyet’te değil de İstanbul Emniyet’te incelendi?
Peki
İstanbul Emniyet’i 70 sayfalık bilirkişi raporunda ne yazmış? Teknik
izahatlar sebebiyle çoğunu anlamadım. Tek anladığım, eğer bu hard disk
gerçekten Genel Sekreter Yardımcısının odasındaki bilgisayara aitse,
orada da bazı görüntüler silinmiş. İyi de Danıştay binasında hiçbir OYAK
görevlisi çalışmazken ve dahi kilitli bir dolaptaki bilgisayara kimler,
nasıl ulaşır da siler?
En iyisi Star’ın o bilirkişi raporuna ilişkin haberini aktarayım, kararı siz verin:
“Harddiskin
çalışma saatleri incelendiğinde, 11.05.2006 ile 19.06.2006 arasında
çalıştırılmamış veya kullanılmamış. Arıza forumlarına bakıldığında tarih
aralığında kayıt cihazına OYAK görevlilerince arıza gidermeye ait
müdahaleler yapıldığı görülmüştür. Bu müdahalelerin loglarını sistem
diskinde tutması gerekirken loglar yoktur. Bu sistem diski 16.05.2006’da
kullanılan orijinal sistem diski değildir... Mevcut diskteki 16.05.2006
tarihine ait görüntülerde 13 silinmiş dosya olduğu tespit edildi.
16.05.2006 saat 11.00’e ait olan 8 görüntü dosyasının çalışmadığı ve
saat 19.54’teki görüntülerin data bilgilerinin olduğu tespit edilmiştir.
Bu 8 görüntü dosyası silinmiş. Bundan dolayı 8 görüntü geri
getirilemeyecek şekilde üzerine başka veriler yazılmıştır.”
Raporun
son satırları, gözaltına alındığımızda İstanbul Emniyeti’nin
sorularıyla, ifademi alan Savcı Zekeriya Öz’le aramda geçen bir
konuşmayı hatırlattı. İstanbul polisi daha bilgisayarlarımızı
incelemeden, bilgisayarımızda bulunduğu iddia edilen sözde belgeleri
sordu. Zekeriya Öz ise “Biz silinse de herşeyi buluruz” dedi.
Ergenekon,
Balyoz, Odatv ve uzantısı diğer tüm davalarda olmayan belgeleri eliyle
koymuş gibi bulan, sehven ekleme yapanların Danıştay bilgisayarlarındaki
bu “çaresizliğini” neye yormak gerekiyor?
Ergenekon
davasını bitirip, herkese ceza vermek için acele edilirken, oradaki
tutsaklara ihale edilen Danıştay cinayetiyle ilgili çok önemli bir
soruşturmanın böyle sürüncümede bırakılması umursanmayacak, göz
yumulacak bir durum değildir.
Önemle herkesin dikkatine sunulur!..
Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak ve Şirinyer’e kucak dolusu sevgiler...
Müyesser YILDIZ
14 Şubat 2013
Yorum Gönder