Devlet, toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel kişiliği olan bir yapıdır.
Devlet, Anayasa ve Anayasaya uygun yapılan yasalarla yönetilir.
Anayasa, bir devletin temel kurumlarının nasıl işleyeceğini belirleyen, bazı ülkelerde yazılı, bazılarında ise yazısız genel kabul görmüş kurallar bütünüdür.
Yasalar, devletin temel yasası olan Anayasaya aykırı olamayacağı gibi, iktidarlar ve ülkede yaşayan tüm yurttaşlar anayasal kurallara uymak zorundadırlar.
Bu kısa açıklamadan sonra başlığı oluşturan konunun anlaşılabilmesi için Anayasadaki tarifi ve özgürlük alanının ne olduğuna bakmak gerekir.
Anayasanın “Din ve Vicdan Hürriyeti” başlığı altındaki 24. maddesi şöyledir.
“Madde 24 - Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.
14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir.
Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.”
Anayasal durum bu olmasına karşın, ülkemizde yaşayan 25 milyon civarındaki Alevi yurttaşlarımızın ibadet özgürlüğü sürekli tartışma konusu yapılmakta ve 1000 yıldır ibadet ettikleri Cemevleri ibadet yeri olarak kabul edilmemekte ve sürekli cami dayatması yapılmaktadır.
Hatta bu cami dayatması lafta kalmayıp birçok ailevi köyüne yapılan camilere imam atanıp maaş verildiği halde, camide ibadet edecek cemaat bulunmamaktadır.
Her seçim öncesi hatırlanan Alevi yurttaşların oylarını almak için kulağa hoş gelen söylevler (nutuklar) atılmakta, çalıştaylar toplanmakta, bu hava içinde seçimler yapıldıktan sonra Alevi yurttaşların sorunları unutulduğu gibi 1000 yıldır sürdürdükleri inançlarına karışılmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti, Anayasanın 2. Maddesinde belirtildiği gibi “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” Laiklik ilkesi gereği yukarda açıklandığı gibi din, vicdan ve ibadet özgürlüğü anayasal güvence altına alınmıştır.
Hiç kimsenin Alevilerin inançlarına ve ibadet şekillerine karışmaya, vicdani ve yasal yetkisi yoktur.
Buna karşın, ne yazık ki öteden beri birileri kendilerini görevli görmekte, Alevilerin ibadet yeri olan Cemevlerine, Cümbüş Evi demekte sakınca görmemektedirler.
Alevi gerçeği, inancı ve ibadeti 1000 yıldır tüm kıyımlara, zulümlere karşın süregelmekte iken, ülkedeki tüm yurttaşların güvenliğinden, din ve ibadet özgürlüğünde sorumlu Sayın Başbakan “Cemevi kültürel mekândır. İbadet yeri camidir. Kültürel mekânlarla ibadet yerleri karıştırılmasın” diyerek, Alevi yurttaşlara ibadet yeri olarak cami dayatması yapmaktadır.
Amaç Alevileri asimile etmektir.
Haklı olarak ırk ayrımcılığını reddedip, mezhep ayrımcılığı yapmak çelişki değil midir?
Şu bilinmelidir ki Aleviler, inanç ve ibadetlerinde vazgeçmeyecekleri gibi, daima yüzleri aydınlığa doğru ve laik Cumhuriyetin temel harcı olmaya devam edeceklerdir. 25.02.2013
Gündüz AKGÜL
Emekli Cumhuriyet Savcısı
Yorum Gönder