Stockholm’de hava eksi sekiz derece. Pırıl pırıl bir güneş… Ama şu anda
ne soğuk ne kuzey güneşinin ışık oyunlarını düşünecek haldeyim… Aklım fikrim
biraz sonra başlayacak toplantıda…
Uluslararası PEN Yazarlar Birliği’nin
İsveç merkezinin düzenlediği bir toplantı bu. İnsan haklarını, düşünce ve ifade
özgürlüğünü savunmak ve kollamak, dünyanın neresinde olursa olsun, yazarların,
şairlerin, edebiyatçıların asal sorumluluğu.
Siz şu aksiliğe bakın ki, tam
da toplantının olacağı gün Uluslararası PEN’in Hapisteki Yazarlar Komitesi 2012
yılının temmuz-aralık dönemine ilişkin raporunu yayımlamış. Rapor anında PEN’e
üye tüm ülkelerin internet sitelerinde, tüm basınında yer almış… Yani bizdeki
gibi değil. Medya önemsiyor bu haberleri. Raporda, insan hakları, düşünce ve
ifade özgürlüğü açısından en kötü durumda olan dört ülkenin Çin, Vietnam,
Özbekistan ve Türkiye olduğunu biliyor toplantıya gelenler.
Stockholm’ün
göbeğinde, belediyenin kültür merkezindeyiz. Salon tıka basa dolu. Çoğu İsveçli,
az sayıda Türk ve Kürt dinleyici… Sahnede İsveç PEN Başkanı Ola
Larsmo, bir yanında PEN’in eski genel sekreteri, Türkiye’yi yakından
tanıyan yazar Eugene Schoulgin; öte yanında PEN Türkiye
Merkezi’ni temsilen ben… O soruyor biz
yanıtlıyoruz…
Anımsayacaksınız; Fazıl Say, mahkemeye sevk
edilince PEN Türkiye Yönetim Kurulu olarak, Fazıl Say’ın yanında olduğumuzu
belirten bir açıklama yayımlamıştık. 2012 Haziranı’ndaydı. 2013’ün Ocak ayında
bir şikâyet üzerine İstanbul Cumhuriyet Savcılığı her birimizin ifadesini
almıştı… Türk Ceza Yasası o çok tartışmalı 301. maddeye göre (Türklüğü, Türk
devletinin manevi şahsını aşağılamak vb.) 6 aydan 2 yıla hapis cezası istemiyle
dava açılması söz konusu.
Sahnede Ola Larsmo soruyor, biz yanıtlıyoruz… O
gün yayımlanan raporu, hapisteki gazetecileri soruyor. Benimkilerin yanı sıra
farklı görüşleri de dile getiriyorum. “Hükümete göre onlar gazeteci
değil, terörist” diyorum. (Yani Mustafa Balbay
gazeteci değilse ben de Japonum!) Eugene ekliyor: “Hükümete
göre onlar hırsız, tecavüzcü…” Hükümetin yargı reformu için on yıldır
nasıl canla başla çalıştığını, Başbakan’ın hükümsüz uzun tutukluluklar için ne
çok, ne çok üzüldüğünü ve bunu sık sık dile getirdiğini
söylüyorum.
Türkiye’deki kitlesel duruşmalar (Ergenekon, Balyoz, KCK);
İstanbul Barosu Yönetim Kurulu’na yönelik suçlamalar geçiyor sahneden… İsveç
PEN’in araştırması, Türkiye’de hapisteki gazetecilerin yüzde 70’inin Kürt
oldukları geçiyor sahneden…
Geçen kasım ayında Uluslararası PEN’in kalabalık
yönetici kadrosuyla Türkiye’ye gelmesi; Cumhurbaşkanı’yla ve Egemen
Bağış’la görüşmeleri ardından yayımladıkları mektup geliyor
sahneye…“Özetlersek” diyor Ola Larsmo,
“Ülkenizin ünlü piyanisti, 11. yüzyıl şairinden 4 satır tweet’lediği için
mahkemeye verildi; siz de bunu kınadınız, eleştirdiniz diye hakkınızda dava
açılabilir… Doğru anlamış mıyım?”
Ne kadar anlatsanız, bu
yabancılar bir türlü anlayamıyor bazı şeyleri!
Ola Larsmo’nun bu sorusuna, o
sahnede “doğru” dememek için ömrümden birkaç yıl seve seve
verirdim…
Sustum, sustum, sustum… Sonunda “Doğru” dedim!
İşte sevgili okurlar, dışarıdan bakıldığında “ileri
demokrasimizin” hali… Sahi, kim aşağılıyor bu ülkeyi, bu
devleti?..
Yorum Gönder