İktidarın demokrasisi, Vahhabi Şeyhler’den çok daha geridedir. Totaliter kapalı rejim; tektipçi karakterini her gün daha fazla belirgin kılıyor. Bunun en net örneklerini “televizyon ekranlarında görüyoruz.”
Bu ülkeye demokrasi geldiğini; yaygın bir TV programında; Mehmet Ali Güller ve Kenan Çamurcu’nun, İktidar güdümlü; hayatlarında 1 kez dahi Ankara’dan ötesini görmemiş meşhur Ortadoğu uzmanlarımız ile Suriye meselesini tartıştığında anlarım.
Başından beri “tektipçi bir yönelim üzerinden” ekranlara doldurulan garip simalar, kitleleri manipüle etme işinde çok ilerlediler. Öyle ya, bu ülkede; hayatında hiç Diyarbakır’a gitmemiş adamlar Kürt meselesi uzmanı, hayatında Ankara’dan ötesini görmemiş adamlar ise “Ortadoğu uzmanı” olabiliyor.
Tuhafazakar kapalı rejimin yaptığı şey temelde budur.
Demokrasi naraları atarken, farklılıklara karşı son derece net ve sert bir tutum sergileyen iktidar; faşist ve totaliter ruhunu iktidarı süresince belirgin kılmıştır. Özgürlük; hangi fikre mensup olursa olsun, insanların konuşma özgürlüğüne müdahale etmemektir.
Zorba ve baskıcı rejim; “yıllarca sopa olarak kullandığı Ergenekon ve balyoz” soruşturmalarıda bugün “geri vitese takmış durumda görülüyor.”
Dindarlık adı altında
İnsanlarımız da “bu duruma bakıp”; “peki yıllarca bu insanlara nasıl zulmettiniz?” diye hesap soracağına, birilerini aklama telaşına düşmüş durumda.
Bu telaş, günü kurtarmaya çalışan “diktatörün” iştahını kabartıyor. Bir gün “Grup Yorum” cezaevinde, öteki gün “diktatör”; “Grup Yorum şiiri okuyor.”
Egemen sınıfın takkeli imamı; ABD’den mesajlar yağdırıyor. Muhalifler susturuluyor. Konuşması engelleniyor.
Yaygın medyada çalışan arkadaşlarım “Eren, seni alamayız programa, durduğun yer sıkıntılı” diyorlar. Nerede duruyorum? “Kadın ticareti mi yapıyorum? Uyuşturucu kaçakçılığı mı? Yoksa hortumculuk mu?”
Baskıcı rejim; “dindarlık adı altında” bütün mukaddes değerlerimize hücum ederken izleyen “kalem gerillaları”; diktatörün ağzından çıkan bir kelimeyle vites değiştirebiliyor. Bu kadar kıvrak ve oynak bir “kalemşör ordusu” ancak böylesine bir rejimin “imalatı olabilir işte...”
Fikirsiz adam “korkak olur.”
Yaygın medyanın “şişirip sunduğu” tipler; ekseriyetle, sistemin işine gelen bir sözü bayrak yapmak zorunda. Bunu gördük, yaşadık. Şahit olduk.
En muhalifi dahi; “sistemin günlük siyasetine uygun bir cümle söylemeden” var olamıyor. Medya’nın bu denli ince bir kıstasa sahip olması, rejimin totaliterist yüzünü yansıtıyor tek başına...
Ortadoğu’da yaşanan “tiyatro”; ABD güdümlü terörizmin bölgesel proje kapsamında yaptıkları, masumiyet donuna sokularak sunuluyor. Kitleler ne yapsın? Manipüle edilmiş zihinler, muktedir paradigmanın ağzından konuşuyor dolayısıyla...
Ülkenin geldiği bu nokta; “vehametin en ileri boyutudur.”
Ben de bir tv programı yapıyorum. Programıma; “hiçbir fikre müdahale etmeksizin” devam ediyorum. Ve bu hafta; “iktidarın ocağına incir ağacı dikmiş” ve terörist olarak damgalanmış bir topluluğu konuk edeceğim...
Kim bunlar? “REDHACK!”
15 yıllık tarihlerinde ilk kez “bu Pazar” 14:30’da Ezber Bozanlar ile bir canlı yayına katılacaklar.
Korkaklar korosunun mızık(a)cıları tarafından sansürlenen bütün sözler, Ezber Bozanlar’da kendisini özgürce ifade edebilir. Benim televizyonculuktan anladığım şey budur.
Özgürlük, “herkesin eşitçe kendisini ifade edebilmesidir.”
Bu zeminde, Ezber Bozanlar; önümüzdeki haftalarda “ciddi bombalar patlatacak.” Ve totaliter baskıcı rejimin “medyasına” televizyonculuk dersi verecektir.
Bu hafta Ezber Bozanlar’da (Pazar, 14:30 - Ulusal Kanal); REDHACK’in yanısıra, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Orhan Gökdemir, Mustafa Kenan Aybastı gibi isimler de konuk olacaklar.
“Tekdir ile uslanmayanın hakkı Redhack’tir” diyen Redhack elemanları “canlı yayına bağlanacaklar.” Ve soruları yanıtlayacaklar.
Siz de şimdiden sorularınızı hazırlayın.
Yorum Gönder