Ne olacak CHP'nin hali sorusuna yanıt vermekten yorulduğumu geçen hafta yazmıştım. Bu yazıda da konu ile ilgili tespit ve değerlendirmelerimi aktaracağım. “Örgütü çalışmayan, halka gitmeyen parti iktidar olamaz. 'Çalışma' ve 'Halka Gitme' ise sadece Genel Başkanın görevi değildir” diyerek birçok kişiyi kızdıracağımı biliyorum. Yine de bu iddialı cümle ile başlamakta yarar var.
CHP örgütleri, başarı için çalmadık kapı, gezilmedik sokak, cadde, konuşulmadık esnaf, girilmedik köy ve sıkılmadık el kalmayacak anlayışı ile hareket etmek zorundadır. Mevcut görüntü ise bu anlayışı yansıtmaktan çok uzaktır.
Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun, durmaksızın ve her fırsatta halka gittiğini herhalde görmeyen yoktur. Kılıçdaroğlu'nun gidişinin, ilk günlerdeki gibi olmasa da, kalabalıkları topladığı, heyecan yarattığı da biliniyor. Ancak bu heyecan ve kalabalıkların CHP'ye kalıcı bir desteğe dönüşmesi örgütlere bağlıdır.
Kılıçdaroğlu, o kentten ya da ilçeden ayrıldıktan sonra, gelişi sırasında oluşan heyecan ve toplanan kalabalıkları sarıp sarmalamak, sahiplenmek, canlı tutarak CHP'nin iktidar yürüyüşüne katmak, parti örgütlerinin en birincil görevidir.
Örgütler, bu heyecanı ve kalabalıkları koruyacak bir çalışma tarzına, anlayışına, yeteneğine sahip değilse, Kılıçdaroğlu'nun gelişi sadece “Saman Alevi” etkisi yaratacaktır. Saman alevinden duman bile çıkmadığını düşünürsek, Genel Başkanlık koltuğunda kim olursa olsun emekleri boşa gidecektir.
Bugüne kadar yaptığım gözlemlerden vardığım sonuç, maalesef “Saman Alevi” etkisini doğrulamaktadır. Çünkü Genel Başkana gözükmek, karşılama heyetinde boy göstermek, çevredekilere omuz atarak, aynı fotoğraf karesine girmek için oradan buradan, mütebessim bir yüz ifadesiyle kafa uzatmak öncelikli kaygıdır.
İşte bu ve daha birçok nedenden ötürü örgütler, Saman Alevini Yangına dönüştürecek bilince, anlayışa ulaşacak şekilde eğitilmeli, bilgilendirilmeli, desteklenmeli ve sürekli izlenmelidir.
Ama bunları yapmak için de CHP'nin il, ilçe ve belde örgütleri, kapıları kilitli ya da çay, kahve içilip, sohbet edilen, hatta evde kalıp eşiyle gerginlik istemediği için soluğu partide alan emeklilerin doldurduğu yerler olmanın ötesine geçmelidir. Partililerin örgüt binalarının dışına çıkıp halkın arasına karışmaları sağlanmalıdır. Bu da, bir “Çalışma Modeli” ile sağlanabilir.
Çalışma modeli ise “Halka Gitme” konusunda eğitilmiş üyelerle, belirlenen Pilot Örgütlerden başlayarak uygulanırsa olumlu sonuçlar alınabilir.
Buraya kadar yazdıklarımda kendilerini görüp, sinirlenerek, “Bize hikâye anlatma, neymiş bu çalışma modeli” diyecekler olacaktır. Beni tanımadıkları ve bu alandaki uzmanlığımdan haberdar olmadıkları için, yine tariflerimde kendilerini görüp, “Bu herif bize akıl vermeye kalkıyor” diye tepki verecekler de çıkacaktır. Bu nedenle, Çalışma Modeli konusundaki ayrıntıları gerekli makamlara ilettiğimi, uygulayıp uygulamama takdirini de onlara bıraktığımı söylemekte yarar görüyorum.
Bu modelin temel taşlarından biri, “Seçim çalışmaları seçimin hemen ertesi günü başlar” anlayışıdır. Bunu, Türkiye'ye döndüğüm 1998 yılından bu yana ne DSP'ye ne de CHP'ye maalesef anlatamadım. Ama konuyla ilgili verdiğim bir konferansı izleyen bazı AKP milletvekillerinin aktarması üzerine, ilk kez 2007 seçimlerinin gecesi, Başbakan Erdoğan, yaptığı meşhur balkon konuşmasında, “Önümüzdeki seçimler için parti örgütlerimiz yarın sabah çalışmaya başlayacak” diyerek, aslında çok ihtiyaçları olmadığı halde nelere dikkat ettiklerini gösterdi.
Söz konusu Çalışma Modeli ayrıca “Halkı tanımayı”, “Çalışmayı”, “Sürekliliği” ve “Sahada olmayı” içerir. Bunların başarıya ulaşması için de “Misyoner” ruhuyla hareket etmek gerekir.
Süreklilik”, “Çalışma” ve “Sahada olma”, Çağdaş Sosyal Demokrat Partilerin en çok değer verdikleri “Emek”, “Üretim” ve “Üretkenlik” gibi kutsal kavramlarla yakından ilgilidir.haberguncel.blogspot.com
Çalışıyormuş gibi gözükerek kendi reklamını yapma peşinde olanlar, yukarıdaki kutsal değerlere düşmandır. Örneğin bunlar, Genel Başkan, Genel Başkan Yardımcıları ya da milletvekillerini ev ziyareti, gecekondu ziyareti düzenleme adı altında bir partilinin ya da partili yakınının evine götürürler. Ziyarete gidilen evdekilerin partili olduğu zaten sohbet sırasında ortaya çıkacaktır. Ama yalandan kim ölmüş ki. Bu tür ziyaretleri düzenleyenler, böylelikle parti yönetiminin gözüne girmeye çalışırlar. Göz boyama konusunda başarılı da olurlar.
Büyük bir özveri ve samimiyetle, sınırlı maddi olanaklarına rağmen çalışan, CHP'ye bir oy kazandırmak için koşturan il, ilçe, belde örgütlerini de biliyorum. “Ben hangi koltuğu kapacağım” kaygısını taşımadan çalışan bu insanların sayısı ne yazık ki CHP'yi büyütmeye ve iktidara taşımaya yetmemektedir.
Çalışan, sahaya inen, halkın arasına karışan bu CHP'lilerin büyük bir bölümünü ise kadınlar oluşturmaktadır.
Anadolu'nun kentlerinde, örneğin Niğde'de, Nevşehir'de ya da Yozgat'ta CHP'li olmanın zorluklarını bilmeyen, her yeri İstanbul-Kadıköy, İzmir Karşıyaka, Ankara-Çankaya ya da Çayyolu zanneden anlayış başta olmak üzere birçok yanlıştan söz etmeyi sürdüreceğiz.
Yorum Gönder