Birgül Ayman Güler’in “Türk ulusuyla Kürt milliyeti eşit olamaz” sözü “Cumhuriyet’in kuruluşu”nu da anımsatan kapsamlı konuşması içindeydi.
Emperyalizme karşı bağımsızlık savaşıyla özgürlüğümüzü sağlayan “Cumhuriyet Devrimi”ndeki temel toplumsal güç elbette ki “Türk ulusu”dur. Bunun vurgulanmasına “işte faşizm” diye saldırmak ne anlama gelmektedir?..
Şimdilerde “ulusalcı” olarak nitelenen “Atatürk milliyetçileri”ni “faşist”likle suçlayan kimi okumuş-yazmışlar neredeyse her “Türküm” diyene aynı sıfatı takıyorlar.
Bunun “cehalet”ten değil, bilinçli bir “kavram saptırması”ndan kaynaklandığı görülüyor. Çünkü hem bulundukları makamlar hem de eğitim düzeyleri şunu gösteriyor ki; “Faşizm”in aslında ırkçılık değil, “ekonomik egemenliklerinin siyasal iktidarı”na toplumsal destek yaratmak için ırkçılığı kullanan “tekelci sermaye diktatörlüğü” olduğunu bilmemeleri olanaksız.. Asıl bu evrensel gerçeğin, geniş kitlelerin bilgi noksanlığından yararlanılarak unutturulması “faşizme hizmet”in dik âlâsıdır.‘Balta’lı GeçmişFaşizm deyiminin kökü antik İtalya’ya uzanır.Roma imparatorları “sadık köle”lerin taşıdıkları tahterevallide gezinirken korumaların ellerindeki baltalara “fasces” denirdi. Nitekim 19. yy başlarında Almanya’daki ilk faşist örgütlenmenin logosu “balta kanatlı kartal”dı. Bu bile faşizmin, “devletin korunması” amacından doğduğunu anlatır.“Hangi tür devlet?” sorusunun karşılığının ise “tekelci kapitalizmin baskıcı iktidarı” olduğu sayısız kitapta okunabilir.
O kadar ki Hitler liderliğinde “ırkçı”lık
temasıyla halkın desteğini alan Nasyonal Sosyalist Parti’nin bugün de
tanınan Alman holdinglerince beslendiği; bu şirketlere başta “otoban inşaatları” ve “savaş malzemeleri üretimi” olmak
üzere en kârlı ihalelerin verildiği; Nazilerle Alman tekelci
sermayesinin nasıl içli dışlı olduğu da sayısız kaynakta belgelidir.
Hem Nazi iktidarında, hem de İspanya’dan Latin Amerika’ya kadar tüm dikta rejimlerinde, sendikaların kapatılması, grevlerin yasaklanması, yani “vahşi kapitalizm”in emek sömürüsü önündeki tüm engellerin kaldırılması da faşizmin en belirgin göstergeleridir.
Nitekim
bizdeki benzer süreç de ekonomik krizi gidermek için alınan ünlü 24
Ocak (1980) kararlarıyla başlamadı mı? Demokrasi ortamının ve özellikle
61 Anayasası’nın “faşist tedbirlere engel” olması
üzerine 12 Eylül darbesi yapılarak parlamentoyla birlikte anayasa
ortadan kaldırılmadı mı? Faşizmin kurmayları ile patronların baş
danışmanları, darbe yasalarını birlikte hazırlamadılar mı? Aynı darbe
yasaları bugün de YÖK’ten özelleştirmeye, turizm amaçlı yağmadan imar
ayrıcalıklarına dek her alanda yürürlükte değil mi?
Şimdi akla şu
geliyor… Atatürk milliyetçilerinin ne sermaye diktası, ne de emek
sömürüsüyle bir ilişkileri var. Bu gerçek biline biline “faşist” diyenlere şunu sormak gerekiyor: “Sakın siz de ister Batı kılıklı, ister yeşil sermayenin faşist dalkavukları olmayasınız?”
Yorum Gönder