Mahalle yerine site, sokak yerine blok, çarşı yerine AVM’lerde Selçuklu
kapıları!
Son günlerin en heyecan verici “kentleşme haberi”
özetle şöyle: “TOKİ ‘yöresel mimari’yi yeğleyecek.
Karabük-Safranbolu, Erzincan, Nevşehir, Gaziantep-İslahiye, Malatya, Niğde,
Düzce, Amasya-Merzifon, Gaziantep-Nizip, Bolu-Mengen, Mardin, Kocaeli-Çayırova
ve Çanakkale’de yapılacak konutlar geleneksel mimariyle
tasarlandılar.”
Ülkemizin tüm bölgelerinde yıllardır
“aynı tip” mimariye imza atan TOKİ, bu
“kimliksiz” ve “çevreye saygısız”
kentleşmenin adeta “kamusal önder”(!)liğini üstlendi… Bu
nedenle sadece mimarların değil, kültürel ve doğal karakterlerimize önem veren
herkesin eleştiri yağmurundan kurtulamıyor.
Şimdi, aynı eleştirilere adeta
“yanıt” verircesine ilan edilen “yeni proje
anlayışı” haberlerinde şu ayrıntılar var: “Konutlarda
geleneksel Türk mimarisindeki en ve boy oranına uygun pencereler yer alacak.
Pencere söveleri bölgeye göre biçimlendirile-cek. Doğu’daki söveler taş,
Batı’dakiler ahşap olacak.”
Böylece, elde edileceği varsayılan
“yöresel görünümlü” binalarda Türk mimarisinden nasıl
esinleneceği ise şöyle açıklanıyor: “Apartman girişlerinde Anadolu
Selçuklu ‘taç kapı’sı uygulanacak. İlin en ünlü tarihi
yapılarından, örneğin Erzurum’da Çifte Minareli Medrese’den, Konya’da Karatay
Medresesi’nden, Safranbolu evlerinden örnek
alınabilecek.”
Kimlikli olabilmek
Bütün bunlar gösteriyor ki TOKİ’nin mimarisine kimler karar
veriyorlarsa, asıl esinlenilmesi gerekenin “geleneksel kent
dokularımız”daki hemşerili kültürümüzü de yaratan
“insani”lik olduğunu hâlâ kavrayabilmiş değiller… Ya da
bilse-ler bile yeni kentsel çevrelerin eski şehir dokularımızdaki
“toplumsal değerler”i gözeten bir çağdaşlıkta tasarlanıp
uygulanmasını önemsemiyorlar; belki de istemiyorlar..
Çünkü
“kimlikli kent” demek, Selçuklunun anıtsal yapılarındaki taç
kapılarını günümüzün kimliksiz apartmanlarına takmak ya da “blok nizam
kuleler”e asla yakışmayacak “pencere söveleri”
yapıştırmak değildir.
Bir kamu kurumu olan TOKİ’den asıl beklenen, sözgelimi
kentin diğer tüm sakinlerini güvenlik paranoyasıyla katil, hırsız yerine koyan,
çevresi bir tür sur(!)larla çevrilmiş tek girişli “site”ler
yerine, zengin-fakir herkesin “eş saygınlık”ta yaşadıkları
“bize has çağdaş mahalleler” kurmak değil midir?
Siteler
toplumu hemşerilik kültürüne yabancılaştırır. Mahalle ise tasada ve kıvançta,
saygı ve sevgiyle birlikte yaşamanın adıdır. Sözde
“muhafaza”kâr TOKİ’ciler ise mahalle değil de site
peşindeler; neden?
Benzer şekilde yine geleneksel kent kültürümüzün
şaheserlerinden “sokak”larla oluşmuş yeni yerleşimler
planlamak yerine, alt kattakinin üst kattakini tanımadığı “blok
nizam” yapılar yeğleniyor! Sokak üzerine sayısız şiir, makale hatta
roman yazmış edebiyatçılarımızın aynı duygularına “blok”lar
ilham kaynağı olabiliyor mu?
Ve özellikle en insani alışverişin,
“asma ya da çınar altı”nda hoş sohbetli birlikteliklerinin
ve halkın kendi esnafıyla dayanışmasının tarihsel mekânları olan çarşılarımızı,
pazarlarımızı geliştirmek yerine, “sömürgeciliğin tüketim
hangarları” AVM’lere bu sevda nedendir?
TOKİ, o
sevimsiz apartmanlarında tarihsel mimariden “göstermelik
motifler”le asla kimlikli yerleşmeler yaratamaz.
Toplumu kulelere
hapseden bloklarında yabancılaşmanın hizmetkârı olmaktan kurtulamaz.
Bu
nedenle asıl yapılması gereken, mahalle, sokak ve çarşı-pazar kültürümüzü çağdaş
yaşamla bütünleştiren bir planlamayı yaşama geçirmektir.
Yorum Gönder