Dini sabit olmayanın ayağı da sabit olmaz. Türkiye’de dindarlık, kendisini sürekli güncelliyor. Bu anlamda kaygan bir zeminde hareket ediyor,
Batı için, iki tür İslam yarattığından bahsetmiştim. İlki “el-kaide” üzerinden emperyalizmi bölgeye sokan. Akabinde “gülencilik eliyle” Müslümanları banka kuyruğuna sokan iki ayrı din.
Bu iki din, emperyalistlerin bölgeyi işgalinde çok etkin rol oynadılar. Hala oynamaktadırlar.
Bu duruma neden olan şey, Kadim Doğu’nun birikiminin menfi süreçlere karşı sürekli itiraz üretmesidir. Bu itiraz, bölgenin akbabalarına sunulan Batı menşei altın tepsiyi geri çevrilmez kıldı.
Bu manada, el-kaide ve gülencilik, işgalin tabanını örgütlemiştir. Bugün “el-kaide” bölgede Nato’nun öncü birliği gibi çalışmaktadır.
Gülencilik “biriken sinerjinin direnişe evrilmesini” el-kaide de “işgali kökleştirecek tutumların vuk’u bulmasını tesis etti.
Bu yüzden, bugün işgalin en tehlikeli yüzü, bu iki illegal örgüttür.
Bu iki örgütün ortak özelliği, insan aklını iğfal etmeleridir. Bu manada, Gülencilik, anti-komünist propaganda üzerinden, ve yürüttüğü operasyonel tahakküm üzerinden, Doğu’nun tüm kamusalcı birikimini hedef almaktadır.
Öyledir ki, bölgede ki direniş yok etmenin yanı sıra, Doğu insanını kapitalist sömürgeciliğe adapte etme çabası içerisinde hareket üretiyor. Bu yönüyle Gülencilik İslam’a savaş açmıştır.
Gülencilik, Türkiye’nin başına gelmiş en tehlikeli örgütlü saldırıdır. Kelime-i şahadetten Peygamberi çıkartıp Pavlus’u monte etme teolojisinin çocuğudur...
Öyle ki, asırlarca Haçlı karşısında direnişi örgütlemiş aklın tüm değerlerine topyekün saldırının adıdır Gülen’cilik. Taktığı “mukaddesatçı maske” üzerinden tüm mukaddeslere tecavüzü meslek edinmişliğin fotoğrafıdır.
Bu yönüyle gülencilik, bölgesel direnişin tasfiyesini amaçlar. Emperyalist işgalin güçlendiği yerlerde okullar açarlar. Bu okullarda “direnişi” öğretmek yerine, işgalcilerin ekonomik ve siyasal sistemine adatpe bir akıl üretme adına faaliyet yürütürler. Bu işe vakıf devlet “ajan kuruluş oldukları” yönünde izahlar üzerinden bu okulları tasfiye eder.
CIA’nın örgütlü desteği üzerinden büyük ivme kazanan gülencilik, bugün Türkiye’de ki saldırgan politikaya da ivme kazandırmıştır. Tutuklamalar, tasfiye ve gizli belge imalatı işine girişen “The Cemaat” dinlemeler ve yaptığı kanunsuz operasyonlar üzerinden arkasında ki derin gücü belirgin kılmıştır.
Gülencilik kalbe giden hançer misali
Gülenciliğin bu gücü, elbette toplumsal tabanla barışık bir güç değildir. Bugün Gülen’ciliğin ağına takılan bir çok insanımızın, bu işlerin farkına varıp ayrıldığını görmekteyiz.
Bu açıdan Gülen’cilik, Doğu’nun ve İslam’ın bahrına saplanmış bir hançerdir. Bu hançer, Haçlı’nın süslü taşlarıyla bezenmiş ve süslenmiştir. Bu hançer, kalbimize kadar girmiştir.haberguncel.blogspot.com
Bu haliyle “paramiliter gülenciliğin” ve emperyalizme yol açan “İslam’dışı radikalizmin” (İslam’da radikalizm olmaz, direniş radikalizm değildir.) ortak misyonunu anlamakta yarar var.
Bu ortak misyon, 11 Eylül’de adeta bir deklerasyon misali Dünya’ya duyuruldu. Küresel çete ve bu iki “hançer” müslüman halkların kalbine saplandı.
O gün bu gündür, saçmalıklarla yüz yüzeyiz.
Tuncay Güney’in açıklamaları bu saçmalığın resmidir. “Tehtid edildiğini, işkence gördüğünü, bu nedenle Ergenekon açıklamalarını yaptığını söyleyen Güney, Siyon’un yıldızı altında Gülen’in şefaatiyle hareket ettiğini aşikar kılıyor.”
Bu saçmalık sürdükçe, daha ne komiklikler göreceğiz kimbilir.
Allah, zalimlere fırsat vermesin, bizlere de akıl fikir versin diyorum.
Esenlikle.
Yorum Gönder