Demokrasi Amaç Olmayıp Araç Olunca - Nilgün Cerrahoğlu

Kavramların boşaltılarak habire “araçsallaştırıldıkları” bir “Alis Harikalar Diyarı”nda yaşıyor gibiyiz. “Sözcüklerin anlamlarına yalnız ben karar veririm. Önemli olan istenilen sözcüğün hangi anlama geleceğini tayin edecek olan kişinin iktidarı/gücüdür!” diyen “Alis Harikalar Diyarı” karakterlerinin baskın çıktığı bir ülke gibi burası.
İçeriklerden bağımsız biçimde, sözcük anlamlarına Türkiye’de nicedir “rakipsiz güç sahibi” AKP iktidarı karar veriyor. “Korku imparatorluğuna” ileri demokrasi dendiği gibi Apo ile damardan pazarlığa barış süreci adı takılıyor. Bu sözde barış sürecinde “al gülüm ver gülüm” taktiğiyle kotarılmak istenen sultanlık anayasasına “demokratik anayasa” etiketi yapıştırılıyor, eli mahkûm ortaya çıkacak tek adam diktatörlüğüne “Türk usulü başkanlık” deniyor.
Pazarlığın Kürt kanadındakiler de, -AKP iktidarı icazetleriyle- kendi kavramlarını öne sürüyor.“Demokratik cumhuriyet” ve “özerklik” gibi içinin nasıl doldurulduğu bilinmeyen ifadeler kullanıyorlar.
BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak örneğin; “Bizim çetrefilli, anlaşılması zor bir yolumuz yok” diyor: “Dümdüz bir yolumuz var. O da demokratik cumhuriyet, özerk Kürdistan’dır!”
Şeffaflıktan bu kadar uzak bir ortamda, karanlıkta boy vermesi asla mümkün olmayan “demokrasi” güzellemeleri dillerden düşmüyor.
Kerameti kendinden menkul bu takıyyeler diyarında biz sıradan yurttaşlar, mağara duvarına yansıyan bir gölge tiyatrosu gibi izliyoruz her şeyi.
Takıyye-gerçek olan farkı
“Demokratikleşme” ve “özerklik” bağlamında sıkça gündeme getirilen İspanya örneğinden çok uzak her şey.
Demokrasiye geçiş örneği ile yalnız Türkiye’ye değil dünyaya model olan İspanya’da, “devletin demokratik yapılandırması” örneğin bir terör örgütü lideriyle girişilen pazarlıklarla şekillenmemişti.
Hedef İspanya’da baştan beri hiçbir zaman “al gülüm ver gülüm” taktikleri olmamıştı. Söylenen ve varılmak istenen hedefler, öz ve söz birdi: O da ülkenin “demokratikleşmesiydi”.
Bu hedefe varabilmek için 20. yüzyılın ilk üç çeyreğini harcamış ve çok kanlı bir “iç savaş” yaşamış olan ülkede; demokratik anayasanın yapıldığı dönemde, hiçbir lider; “demokrasinin takıyyesi” ile yetinmiyordu. Liderlerin tümü,kayıtsız şartsız “demokrasinin bizatihi kendisinin” peşindeydi.
Hal böyle olduğu için “al gülüm ver gülüm” fırsatçılığı yerine düşünülebilecek en geniş paydada bir araya gelen bir anayasal mutabakat oluşturmayı yeğlemişlerdi. “Demokratik özerklik” anayasasını trajik bir tarihi arka planı gömmek ve tüm kesimlerle özlenen çoğulculuğu yakalamak ereğiyle yapmışlardı.
Ve Mesih anayasası…
Türkiye’de yaşananlar ise bunların tam tersi…
Türkiye’de güdülen hedef, istisnasız herkes için “özgürlükleri” genişletmek değil. “Mesih kompleksi” (Eyüp Can, Radikal-12 Şubat) ile hareket ettiği söylenen bir tek adam anayasası/ RTE anayasası yapmak.
Bu hedefle mümkün olan en geniş ortaklıkta değil, dışarda kalan herkesi öteleyen en dar paydada; -bir AKP-BDP paydasında- bir araya gelmek ve böylece bir AKP-BDP anayasası kotarmak!
Bunları dedikten sonra hemen ilave etmek lazım ki…
Derin ekonomik krizin hızlandırdığı yerel milliyetçilik sorunları karşısında, İspanya’nın sahici demokrasisi bile bugün artık yetmiyor ve tıknefes kalıyor.
Geçmiş “Sağnak”larda uzun uzun anlattım.
Dünya çapında örnek gösterilen “özerk İspanya sistemi” dahi bugün krizde.
Tüm çabalara rağmen, merkezi devlet ile özerk bölgeler arasında bir “egemenlik krizi” yaşanıyor.
Modelin gerçeği dahi tüm iyi niyetiyle bu kadar zorlanırsa…
Çakmasını bir düşünün!
Gerçek idealler ve mücadelelerle ulaşılan nokta buysa… “Demokrasi amaç değil araçtır” özdeyişini düstur edinen bir mesihle varılacak yeri siz hesap edin.

Yorum Gönder

güzel bir yazı herkesin okumasını tavsiye ediyorum.

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget