İnönü Üniversitesi’ni üniversite yapan güzide rektör... Bir insan... Alçakgönüllü… Ülkesini seven, Cumhuriyetçi, bilim insanı… Duruşmalarda göz göze geldiğimizde içindeki derin hüzün yüreğime saplanıyor ve “nasılsınız”ın ötesinde söyleyecek söz bulamıyordum(*).
Sevgili Fatih Bey’in durumunu kardeşi avukat Hayati Hilmioğlu’nun şu sözleri tam net açıklıyor: Doktorlar yeminini unuttu, hâkim cüppesini çıkardı, siyasiler tribünde seyirci, Fatih ölümü bekliyor.
Bu sözlerin açıkladığı siyasi durumu geçen gün, Kemal Gürüz’ü ziyaretten dönen Celal Şengör telefonla şöyle betimliyordu: Bu bir terördür! Terör budur...
Evet terörün en kötüsü, en berbatı, en dehşetlisi, devlet eliyle işlenenidir. Devlet, yasalara uydurur veya uydurmaz, yasalara uyar veya uymaz, kılıflı kılıfsız terörünü yapar. Sonuçları fecidir. Hayatlar yıkılır... Hele bunun siyasi terör olan cinsi en fecilerinden biridir. İnsanı asar, asmaktan beter eder, süründürür. Kafasına koyduysa devleti yöneten siyasal kafa, yasalarda yoksa, olmasa bile, idamını bir şekilde yapar, cinayetini işler... Bu özellikle bizim gibi siyasetin en geri, feci, cani, ilkel, kültürel müthiş geri/ortaçağ nitelikteki, uygarlaşmamış ülkelerinde, gözünün kırpmadan uygulanır…
İçinde yaşadığımız dönemi, ülkeyi, politikayı ve politikacıyı mı anımsatıyor size bu anlattıklarım?!
Düşünün, Ergin Saygun ameliyat masasında iken Adli Tıp denen ilkel yerden ve insanlardan rapor geliyor! Tam ameliyat masasındayken adına mahkeme denen, mahkeme sandığımız yerden tahliye kararı geliyor... Ve tam ameliyat masasındayken bunları ilkel politika, politikacı dürtüyor ve harekete geçiriyor... Hadi tam zamanı diyerek.
Adli Tıp adındaki kurum mu neyse işte, siyasetin uzantısı... Orada tıp ahlakı falan yok... Zaten bu tip yerleri, politikacı hemen “ele geçirir” çünkü Adli Tıp adı verilen yerler, bizim gibi ülkelerde hukuk- mahkeme- siyaset ve hatta mafiyöz türü bir sürü bağlantının, karar verici merci durumundadır. Oradan çıkacak rapor Allah gibidir akan suları durdurur.“İşte bak gördün mü, el yazısı ona ait” dedirtir. Dursun Çiçek oradan mahkûm edilir. Hiçbir şey önemli değildir ama tek önemli şey oradan gelen “siyasi rapor” veya karardır! Bu raporun-kararın verdirtilmesi için siyaset orayı güder babam güder!..
Anlıyorsunuz değil mi…
Böyle aşağılık ve çürümüş bir sistem, “adalet”, siyasi ahlakın –veya ahlaksızlığın- yükseldiği temeldir!
Bu sistem, bu sistemin adli kurumu, Fatih Hilmioğlu’nu, ağır-ölümcül hastalığının tedavisinin yapılması gereken yere, tam teşekküllü bir hastahaneye göndermesi gerekirken, “psikolojii bozulmuş” diyerek psikiyatri tedavisine, Bakırköy Akıl ve Ruh Sağlığı Hastanesi’ne gönderir!
Sistemin çürümüşlüğünü anlıyorsunuz değil mi?
Bu sistemin yargısı da onu tahliye etmez çünkü hem kendileri yeminli ve inanmış bir farklı hukukun uygulamasıdır, hak ve hukuk bir kenara bırakmıştır… Yani cüppesini çıkarmıştır veya cüppesini hiç giymemiştir.
Bu düzeni kuran siyaset zaten en kirlisidir. Orada insan falan yoktur, hukuk da hak da kendileridir…
Onlar da bütün bu kirli sistemi kurgulamıştır ve bütün bu ilkelliklerin sürdürücüsüdür.
Bunun hesabını, “suç”un işlendiği sırada soracak kimse yoktur ama ileride soracak birileri mutlaka çıkar. Yenen bütün siyasi, hukuki ve tıbbi haltlar bir bir ortaya dökülür ve sorumlular sıgaya çekilir. Zamanı gelince...
“Doktorlar yeminini unuttu, hâkim cüppesini çıkardı, siyasiler tribünde seyirci” işte yaşadığımız dönemin, yaşadığımız terörün tarifidir.
Fatih Hilmioğlu direnecektir, bütün bunların bilincinde bir insandır, oradan sapasağlam çıkacaktır ve alnı ak, toplumun en onurlu insanlarından biri olarak yaşamını sürdürecektir.
Buna adım gibi eminim..
(*)Rektörlüğü sırasında, Atatürkçü Düşünce Kulübü üyesi öğrencilerin konferans isteğine uyarak üniversiteye gitmiştim. Konumuz Bilim ve Atatürk idi. Hilmioğlu ön sırada yerini almıştı. Hilmioğlu döneminde öğrenci kulüpleri özgürce çalışıyor ve rektörlükçe de özgürlükleri teşvik ediliyordu. Bugün, aldığım haberlere göre, İnönü Üniversitesi’nde bu tür etkinlikler üzerine korku ve baskı, kara bulutlar gibi çökmüş durumdadır. Hem öğrencilere kısıtlamalar getiriyor hem de öğretim üyeleri özgür değil. Tabii rektörlüğün ipine asılmışlardan bahsetmiyorum. Orada özgürlük olsaydı yani üniversite olsaydı, 8 yıl rektörlüğünü yapmış ve üniversiteyi yeniden var etmiş Hilmioğlu için küçük bir açıklama yapardı. Neyse bu konuyu ileride ele alırız!
Yorum Gönder