Geçmişte Mustafa Kemal ve arkadaşlarının bin bir güçlük ve imkânsızlıklarla mücadele ederek kurdukları ulusal devlet, genç Türkiye Cumhuriyetinin sadece 4 yıllık bir süre için ülkeyi yönetme görevi verilen iktidarının, adeta durumdan görev çıkararak ulusal yapıyı yıkma aşamasında olduğumuz şu günlerde tarihi bazı olayların hatırlatılmasının yararlı olacağına inanıyoruz. İktidar yanlısı yayınlar, alıştığımız anlayış ve üslupları ile ulus anlayışını reddedip, ümmet anlayışının Türk Halkı için, daha doğrusu toplumumuzu oluşturan değişik ırklara mensup insanlar arasında daha sağlam bir birlik oluşturmak için gerekli olduğunu savunurken, bizim de kuvvetle desteklediğimiz muhalifler bu anlayışın çağa uyan bir anlayış olmadığını ,ülkeye daha büyük bölünmeler ve hatta felaket getireceğini iddia etmektedirler.
Bu anlayışın başta ABD olmak üzere Batı dünyası ve Siyonistler tarafından empoze edildiği ve AKP yöneticilerinin bu görüşlerin etkisi altında hareket ettiği anlayışı oldukça yaygındır. Biz bu görüşlere katılmak istemesek de Hıristiyan Batı dünyasının özellikle Ortadoğu’da sivrilen liderleri hedef alarak hem onlardan yararlanmak ve hem de bulunduğu ülkenin halkı üzerindeki gücünü ve ona inananlar üzerindeki etkinliğini azaltmak maksadı ile bazı teklifler yapabileceğini biliyoruz.
Şu anda ülkemizde aynen 7-8 sene önceki bir yazımda belirttiğimiz gibi; Türkiye muhalifleri iç ve dış odakların işbirliği ile şekillenen İrtica- PKK ve Diaspora ittifakı ile karşı karşıya olduklarını, bunun yanında barış getirme oyunu ile ülkenin bölünmesi ile ilgili ilk adımların ve 1980’li yıllarda ortaya çıkarılan haritanın gerçekleştirilmekte olduğunu görüyor ve büyük endişe duyuyorlar. Batı liderlerinin Türkiye’yi bölme anlayışı, daha doğrusu Türk Devletinin topraklarını sağa sola dağıtma anlayışı yeni değildir.
Batı tarihçileri, İngiltere Başbakanı Lloyd George’un Birinci Dünya Savaşı içinde, 1917 sonu ve 1918 başlarında vasıtalı olarak Enver Paşa’ya anlaşma teklifinde bulunduğunu ileri sürmektedirler. Türk kamuoyunca pek az bilinen bu konuyu okurlarımızla paylaşmak istiyoruz.
David Fromkin, A Peace To End All Peace (1) Savaşa Son Veren Barış adlı kitabında (2) bu konuya şöyle temas etmektedir:
“Llyod George göreve geldikten birkaç ay sonra (Lloyd George 7 Aralık 1916’da Başbakanlığa gelmiş ve hemen kendisi ile birlikte Bonar Law, Lord Milner, Lord Curzon ve Arthur Henderson’dan teşekkül eden küçük bir savaş kabinesi kurmuştu.) (3) Jön Türk lideri Enver Paşa ile gizli müzakerelere girişmişti. Bu müzakerelerdeki adamı, İstanbul’da Düyun-u Ummumiye’de yönetim kurulu başkanlığı yapmış olan, Vickers silah sanayii şirketinin mali işler müdürü, Vincend Caillard’dı. Caillard da, İzmir’in yer altı dünyasından çıkarak dünyanın en iyi silah tüccarlığına yükselen ve basında “ölüm taciri” olarak anılan yakın iş arkadaşı Basil Zaharoff’u kullanıyordu. Zaharoff 1917 ve 1918’de Cenevre’ye gittiğini ve orada önce birisinin aracılığıyla, sonra da yüz yüze olarak Enver Paşa ile müzakerelerde bulunduğunu bildirmişti. (4)
Başbakan elçisi aracılığıyla Enver ile arkadaşlarına İngiltere’nin koşullarını kabul ederek savaşı bırakmaları karşılığında büyük paralar önermiştir. Bu koşullar şunlardı: Arabistan bağımsız olacaktı. Ermenistan ve Suriye, Osmanlı İmparatorluğu içinde özerk statüye kavuşacaklardı: Mezopotamya ve Filistin, savaş öncesi, Mısır’ı gibi, Osmanlı egemenliğinde, ama İngiliz himayesinde olacaklardı; Çanakkale’den geçiş serbestîsi sağlanacaktı. Lloyd George bunlara karşılık kapitülasyonların kaldırılacağını ve ekonomik kalkınması için Türkiye’ye cömert davranılacağını vaat ediyordu. Lloyd George’un önerisi daha önceki Askuit Hükümeti’nin önerisinden iki önemli farklılık göstermekteydi: Fransa, İtalya ve Rusya hiç bir şey almayacaklardı, İngiltere ise Mezopotamya ile birlikte Filistin’i de alacaktı.
Zaharoff’un doğruluk derecesi tam olarak kestirilemeyen raporlarında Enver’in Lloyd George’un teklifini kabul etmediği bildirilmektedir. Teklifi ciddiye aldığını gösteren bir işaret bile görülmemektedir. Ancak Zahoroff’a verilen talimat, Lloyd George’un Orta Doğu konusundaki niyetlerini ortaya koymaktadır.”
Bu olayda dikkati çeken en önemli hususlardan biri, İngiliz Başbakanı’nın bir Ermenistan kurulması emelinden asla vazgeçmemesidir. İşte Mondros mütarekesindeki yukarıda üzerinde durduğumuz maddeler daha çok önceden tasarlanmış ve planlanmış bir siyasi tablonun uygulanmaya konmasından başka bir şey değildir. Mütarekeden sonra özellikle üç olay öncelik kazanmaya başladı. Bunların birincisi askerin süratle terhisi, silahların toplanması, ikincisi Doğu Anadolu’da Kafkasya’yı kontrol eden Türk ordusunun vakit geçirmeden savaş öncesi Osmanlı –Rus hudutlarına çekilmesi ve Türk Anavatanı kabul edilmek istenmeyen, ancak Türk ve Müslümanların çoğunlukla olduğu bilinen Anadolu ve Rumeli topraklarının işgal ve kontrolü.
Tabiatıyla işgal edilen topraklara 1915 zorunlu göç olayı sırasında göçmüş veya değişik nedenlerle kaçmış Ermenilerin dönmesinin büyük teşvik gördüğünü söylemeye gerek var mı? Bilemiyoruz.
DİPNOTLAR:
1. David Fromkin, A Peace To End All Peace The Fall of The Ottoman Empire and The Creation of The Middle East (Avon Books, New York – 1990).
2. David Frankin, Barışa Son Veren Barış, S:262 (Yeni Binyıl – Sabah Yayınları – İstanbul).
3. David Thomson, England in The Twentieth Century (1914-1963), S.48 (Penguin Books, 1965-1986).
4. Londra, Lordlar Kamarası Evrak Ofisi – Beaverbrook Koleksiyonu- Lloyd George Araştırmaları F-6-1- Dökümanları I-16 (b)
Dr. M. Galip Baysan
Yorum Gönder