Doğrusu büyük bir düşünce terörü
baskısı altında hissediyorum kendimi: Hükümetin önümüze
koyduğu çözümü tartışacağına, kabul et... Konuşsam bir türlü sussam
iki türlü... Ne yapsam acaba?
AKP MK üyesi profesör oradan bağırıyor: “Ben
burada Başbakanımın Kürt meselesinde başlattığı çözümü, kişisel ikbali için,
yeni anayasa ile başkanlık sistemini kabul ettirme ve başkan olma amacıyla
yaptığını söyletmem.. yakından biliyorum ki bu düşüncede değil, ikisi tamamen
ayrı iki ayrı süreç...”
Demek ki bu konuda hassasiyetleri tavan yapmış durumda!
Başbakan ikbali için böyle şey yapmaz! Evet iki ayrı süreç,
ama birleştirilmiş süreç oldu... Zamanlamaya diyecek yok.
Başbakan’ın siyasi sonuçlarını ve kendi kariyerini
hesap etmeden attığı tek adım görsem inanacağım ve “bu durum
büyük bir raslantı” diyeceğim!!
Bir gazetecimiz, “Bir başka öneri yoksa herkes
sussun” diyor. Başbakan hangi siyasi veya kişisel
hesapla bu işe başlarsa başlasın... Bir başka gazetecimiz
“yoksa bölüneceğiz” diyor.
Evet, başkanlık sistemi olasılığı var ama bu şimdinin sorunu
değil...
Herkes, iktidarın ve Apo’nun önümüze
koyduğundan farklı görüş dile getirenleri ve
RTE’nin amacına işaret edenleri hizaya getirme
telaşında! ‘Déjà vu’ halindeyim! Hoş geldin
2010 referandumu..
Zaten bir şey yapamayız, burada ukalalık etmekten ve olayın başka
yönlerine işaret etmekten.. Dur ne yapıyorsunuz mu
diyeceğim.. Ama insaf bırakın da konuşalım! Demirel zamanını
aratmayın! Herkesin demek ki içindeki minik diktatörü
dışavurma zamanı var. Yooo şaka şaka!
***
Başbakan bu süreci başlattık baldıran zehri içsem bile.. Yani
“siyasi intihar”dan bahsediyor. Aman, bu kadar
iddialı olmasını istemem, eğer baldıran zehrini içebilmeyi göze alıyorsa, aynı
zehri millete içiriyor demektir. Ama Başbakan’ın
önemli bir risk aldığı doğru. Başkanlık anayasasının, Apo-RTE ittifakına rağmen
milletten onay alacağının hiçbir garantisi yok. Hatta reddedilebilir! Belki de
Ruşen buna güveniyordur! Ama
Başbakan’ın kendine güveni son derece
yüksek.
Fakat, daha şimdiden, başkanlık anayasasına karşı, eski
“yetmez ama evetçilerden” de bir barikat
oluşuyor. Kürt meselesinin çözümünün başkanlık sistemine bağlanmasını
reddedenlerin sesi yükseliyor. Düşünsenize, Hasan Cemal
bile!
Ama RTE’nin hesabı farklı: Kendine özel anayasa
referandumunda reddedilirse, Kürt meselesi çözümü de reddedilmiş olur. Türkiye
yeniden 2010 referandumu gibi ikiye bölünecek... Çözüm için diktaya
evet, yaygaralarını dinleyeceğiz... Şimdiden mızraklarını
hazırlıyorlar görüyorum... Hükümet, elindeki devlet aygıtı ve boğazlarından
sıktığı bütün güçlerle, “evet”in üzerine
yüklenecektir... Bakalım bu “yol ayrımında”
neler olacak! Başbakan’ın bal gibi iyi bir
diktatör olabileceğine ilişkin yorumlar bile sökün eder mi
eder!
***
Türkiye’nin bölünme tehlikesi şüphesiz ki
var, ama bu o kadar kolay bir iş değil. PKK, umutsuzluk gördüğünde kentlerde
terörü tırmandırabilir mesela, öyle ki illallah dersiniz,
hadi herkes evli evine durumu yaratılabilir. Daha on
yıllarca acılar içinde yoğurulacağına Türkiye, Türk-Kürt ayrılığı bir daha
bütünleşemez bir noktaya geleceğine, kendi adıma söylüyorum, okurlar kızsa bile,
Türkiye Cumhuriyeti’nin birleştirici bir
şemsiye olmasını kabul ederim... Benim için bir sakıncası yok.
Türkiye adı bana yeter!
Fakat bu meseleyi bir dikta anayasasına bağlamak niye?
Küçük akıllı kardeşim “Çözümün yoksa
sus” diyor. Dört yazı kadar öncesine bakabilir. Orada genel
düşüncelerim var, egemenlerin çözümünü kabul etmek zorunda değiliz. Bizim
çözümümüz şimdilik uygulanabilir değilse, RTE-Apo’nun
çözümüne evet demek zorunda mıyız? Benim kurmak istediğim dünya başka, onlarınki
başka... Şu ‘an’ın “reel
politik”in cenderesi içinde kalırsak sürekli, egemenlerin
çözümünden çözüm beğenir dururuz..
İşte yeni bir öneri sunuyorum: Bırakın başkanlık sistemi
anayasasını... Türkiye Cumhuriyeti’nin
Türk-Kürt dahil herkesin ortak şemsiyesi olduğunu öngören bir değişikliği
gündeme getirin tartışılsın. Millet katılsın, sonra değişikliği
referanduma sunun... En sonunda milletin buna karar vermesi gerekmiyor mu? Bir
de isterseniz baraj koyun, birleştirici olması için, mesela yüzde 60 gibi...
Niye çözümü mutlaka RTE diktasına bağlı kılıyorlar, hadi ben
anlamıyorum, sizler de mi anlamıyorsunuz?!
***
Ama sesler duyuyorum şimdiden: Peki Kürtlerin diğer ulusal,
etnik isteklerini nasıl karşılayacağız? Evet, konunun aslına
geliyorsunuz o zaman... Ama Apo bile resmi dil Türkçe diyorsa, mesele ne? Yerel
ayarlamalarla, bütünlük korunarak, tartışarak, ortak ülkümüz var mı yok mu
anlarız.. yoklayarak gideriz...
Mehmet Bedri Gültekin, Silivri’de,
İşçi Partisi Başkan Yardımcısı, “Kürt Meselesine
Çözüm” başlıklı yazıma, kendi önerilerini gönderdi. Bu yazıyı
ve görüşleri önemli buluyorum...
Gültekin özetle “Alternatif programın özeti, söz
konusu ülkelerin toprak bütünlüğünün ve egemenliklerinin korunması, Kürtlerin
demokratik hak ve özgürlüklerinin her bir ülkenin bütünlüğü içinde çözülmesi,
ülkeler arasında ekonomik, siyasi, kültürel ve askeri alanlarda gerçekleşecek
yakın işbirliğidir. Hedefi, Batı Asya Birliği olan bir işbirliği”
diyor.
Gültekin’in bu katkısını bloguma koyuyorum,
lütfen okuyunuz: http://orhanbursali.blogspot.com
Yorum Gönder