Ah şu ekmek parası…
Aslında insanoğlu ama özellikle de dar gelirliler için adeta kutsal bir serzeniş olduğunu düşünmüş müydünüz hiç?
Adam olmadık bir şeye razı oluyor… doğal olarak “Sen ha!... diyorsunuz;
Aldığınız cevap kısa ama öz ve her şeyi açıklamaya yetiyor:
-Abi ne yapayım, ekmek parası!
Bu neyi anlatıyor biliyor musunuz?
“Bu da olmazsa ben kıp kızıl açım arkadaş!”
“Bu benim dayanabileceğim son nokta!”
“Ya bu ya ölüm benim için!”
*
Fakirin temel gıdası “ekmek” zamlandı.
“Şu kadarı ziyan oluyor”, “bu kadarını tasarruf edelim”, “bayatını ver
tazesini al” gibi peşrevlerden sonra asıl mesele anlaşıldı:halkn-ekmegi-konusunda-nereye-dogru
Bir de baktık ki 250 gramlık ekmek 85 kuruştan 100 kuruşa çıkarılıverdi.
Ne demek bu?
Bölün ekmeğe gelen 15 kuruş zammı eski fiyatı olan 85’e; gelen zammın yüzdesinin 17,64 olduğunu anlarsınız.
Demek ki hesap kara kuruşlarla da olsa durum ortada:
Dar gelirlinin temel gıda maddesine bir çırpıda yapılan zam tam yüzde 17,64
*
Kimler peki bu dar gelirli, daha çok ekmekle beslenmek durumunda olanlar?
Herhalde başta “açlık”, sonra “yoksulluk” sınırı içinde olanlarla, en
kabadayısı da işi gücü olup “asgari ücret”le geçinenler falan değil mi?
Peki biz geçen yılı sonundan bu yılın altıncı ayının sonuna kadar
geçecek dönemde o asgari ücretliye yüzde kaç “zam” yapıp “hadi yine
iyisiniz, güle güle harcayın bu artışı” demişiz?
Tamı tamına yüzde 4,1 ücret zammını değil mi?
….
O asgari ücretlinin temel gıdası kuru ekmeğe yapılan zam neydi?
O da yüzde 17,64
Dünyanın 17. Büyük ekonomisinin yurttaşına bu yüzde 17 hayırlı uğurlu olsun.
Umarız ekmeğin kırıntısını bile ziyan etmeyip bu vesile ile milletçe günahtan da kurtuluruz
*
Memlekette sap saman yetmeyince liberal ve de küresel ekonomi hemen çözümü dayadı:
“Kolay… ithal ederiz”
İthal edildi.
İnekler memnun mu?
-Gayetle… baksana geviş getirirkenki bakışları bile değişmedi mi?
Olabilir; belki Ukrayna’dan, Bulgaristan’dan, İtalya’dan ve de
Pakistan’dan gelen “ithal saman” bizimkinden daha lezzetli çıktı da
inekler ondan mutlu görünüyor.
Ya insanoğlu?
Peki insanoğlu farketmedi mi ki; şu buğday denen nebat “sap, saman ve başak”tan oluşur.
Bir memlekette örneğin ineklere verecek saman yoksa insanlar için buğday başağı da olabilemez.
*
Memleket Suriye’ye demokrasi getirmek, anayasadaki vatandaşlığı yeni
tanım getirmek, Taksim’deki Osmanlı Kışlasını yeniden inşa etmek,
televizyon dizilerinde kimin ne olacağı falan gibi “hayati” işlerle
uğraşırken bir de bakıldı ki, bizim işsizimiz, işli ama asgari
ücretlimiz, küçük esnafımız, emekli, dul, yetimimiz gibisinden on
milyonlarca yurttaşımız aslında kendileri için asıl “hayati” olan
ekmekleri konusunda ansızın yüzde 17,64’lük zammı yediler.
Üstelik ardından ona buna gelecek diğer zam kalemleri de cabası.
*
Neden?
Bir kere Türkiye artık ineğinin samanı ile birlikte fakirinin temel gıdası ekmeği de kısmen “ithal” etmek zorunda.
Yani aynı kökten geldiği için saman da buğday da iç tüketime yetmediği,
daha doğrusu tüketildiği kadar üretilmediği için başka ülkelerin
efendisi çiftçilerine ürettirilmek ve döviz karşılığı alınıp kullanılmak
zorunda.
Onun bunun spekülatif demecini bırakın bir kenara, çok tartışmasız rakamlarla tablo şu:
Türkiye’nin 1960 yılındaki nüfusu 27,7 milyon ve buğday üretimi 8,4 milyon ton iken adam başına 304 kilogram buğday düşüyormuş.
Yıl 2012, nüfus 75 milyon diyelim. Buğday üretimimiz 20,1 milyon tonda
kalmış. Yani adam başına düşen yerli buğdayımız 265 kilograma düşmüş.
Sap ve saman kısmını inekler düşünsün ama; buğdaydaki yıllık üretim açığımız aşağı yukarı yılda 4,5 milyon ton.
*
Şimdi bu 4,5 milyon ton buğday ve bunun şu kadar sapı ile samanına
sürekli ödeyeceğimiz sıcak dövizlerimize mi yanalım, yoksa bizim
çiftçimizi meydanlarda ana avrat bağırtırken bu kadar malı “sürekli
müşterileri olarak elin Ukraynalısına, İtalyan, Bulgar, Pakistanlı
çiftçisine ürettirip bizden gerilerde bir yerlerde dünyanın bilmem
kaçıncı sırasında ekonomiye sahip olduğu halde onların nafakalarını
bizim temin etmemize mi?
*
Gelelim sadede.
Devletler
“dünya halidir, yarın ne olacağı belli olmaz” deyip –inekler bir yana-
en azından vatandaşının yediği ekmeğini garantiye almak durumundadır.
Baştan da dedik ya; “Ne yapalım, ekmek parası abi…” enteresan bir serzeniştir diye.
Allah kimseyi tabii bizim ekonomimizi de en azından bir ekmek parası konusunda kimseye el avuç açtırmasın.
Malum, ortalık karışık, bu “küresel” güçler çok acımasız, adamı durup
dururken kötü işlere alet, kötü kötü yollara mecbur ediverirler.
Maazallah!
Bülent SOYLAN
Yorum Gönder