Bülent Arınç, geçen hafta; “kızının üniversiteye başörtüsüyle başladığını, 28 Şubat'ta başörtüsüne yasak geldiğini” söyledi. “Başındaki
eşarbı çıkarıp şapka taktı olmadı, bone giydi olmadı, tuvalet
penceresinden girdi, olmadı. Yakaladılar, bağırdılar, çağırdılar,
hakaret ettiler” diye konuştu. Her zaman olduğu gibi muktedir ve
kibirliydi. Muharebe kazanmış komutan edasıyla, yüksek perdeden
verip-veriştiriyordu…
Postu Pensilvanya’ya atmış, türban üzerinden iktidar olmuş, rövanşa sıvanmışlardı. “Güzel Allah’ın” 28 Şubat’ta vermediklerini, şimdi AKP iktidarı veriyor: hatta başlarından aşağı yağdırıyordu! Baksanıza, 28 Şubat “toplama kampında”, türbancı siyasetin kızları simge ve işaretleriyle üniversitede; hükümette, yargıda, bankada, AVM’lerde ve 4x4 ciplerde…
Ama meşruiyet, demokrasi ve hukuka dayanmayan her şey geçicidir: bunu da unutmamak gerekir. Bu halk, hem “eşarp”
dediğiniz türbanın hangi yolsuzluk ve hukuk dışı icraatlarınızı
örttüğünü, hem de din, iman, ahlak değil, iktidar, güç ve para peşinde
olduğunuzu elbet bir gün anlayacaktır. İşte o zaman…
Çünkü adil değilsiniz Sn. Arınç; gözyaşlarınız sahte, inancınız
yoktur! Şayet biraz inancınız olsaydı, 28 Şubat muhtıracılarının neden
olduğu sorunlara gösterdiğinizin ilginin, hiç olmazsa yüzdebirini, 12
Eylül cuntasının neden olduğu “Zorunlu Din Dersleri” zulmüne de
gösterir, inim inim inleyen, ders yerine hakaret gören, kişilikleri
bozulan, özgüvenlerini yitiren, yürekleri kan ağlayan biz ebeveynlerin
ve yüzbinlerce çocuğumuzun dramını da görürdünüz. Söyler misiniz Sn. Arınç, kaç çeşit standardınız, ölçünüz, vicdanınız var?
BİZİM HANELERDE DRAM ARTARAK-KATLANARAK DEVAM EDİYOR
Evet, sizin kız artık tuvalet penceresinden girmiyor; görevliler,
sorumlular, hatta rektörler önünde el pençe oluyor; belki de okulu
bitirip çok yüksek ücretle devlete danışman oluyor. Fakat ne yazık ki,
bizim çocuklar sizden önce sadece tuvalette namaz kılmaya mahkûmken,
şimdi muhtemelen Kur-an da okuyorlar.
Herkes biliyor ki, biz Aleviler, bilinen anlamda namaz kılmayız.
Arapça değil, Türkçe dua ederiz. Ramazan Orucu tutmayız, Hacca gitmeyiz.
Namazımız, niyazımız, Tanrı, insan ve iman kavramımız farlı; bize özgü.
Ecdadımızdan, mürşidimizden, yol ulularımızdan nasıl görmüş, iman
etmişsek o… Herkes amelinin hayrını görsün. Bu nedenle hanemizde
süregelen insani ve inançsal muhabbet, çocuklarımızı da etkiler, irşat
eder. Alevilerin Zorunlu Din Dersine tepkisini bilen çocuklarımız,
Devlet zoruyla okutulan ve esas olarak asimilasyonu amaçlayan Sünni
derslerini almak istemezler.
Ebeveyn ve öğrencinin istemediği halde iktidarın dayattığı bu
kepazelik, çocuklarımızın iki arada bir derede kalmalarının nedeni
olmakla kalmayıp, akıl almaz bir drama dönüşür. Onbinlerce örnek vermek
mümkün ama biz güncel olan iki örnek vermekle yetinelim. Birincisi,
bizzat dinlediğim bir dram, ikincisi ise Kayseri Hacı Bektaş-ı Veli Derneği Başkanı’nın tespit edip basına açıkladığı alçaklık…
TUVALETTE NAMAZ!
“Sınıfta masa üstünde namaz pratiği yaptırılan Alevi öğrenci
başarılı olamadığı gibi hem öğretmenden “dinsiz-imansız” diyerek hakaret
görür, aşağılanır, hem arkadaşlarına mahcup olur, hem de Alevliği
deşifre olduğu için sınıfın ‘ötekisi’ haline gelir.
Bu duruma maruz kalan çocuk, dinden-imandan nefret etmekle
birlikte, sorunu aşmanın yollarını aramaya koyulur. Evde pratik
yaptığında anne-babadan, yapmadığında ise öğretmenden azar işiteceğini
bilen çocuk, çözüm yeri olarak tuvaleti düşünür. Din Dersi Kitabıyla
birlikte tuvalete girer, kitabı açar, başlar namaz kılmaya…
Çocuğun tuvalette uzun kaldığını fark ederek meraklanan anne,
kapıyı tıklatır. Telaş içinde kapıyı açan ve elinde kitabıyla dışarı
çıkan çocuk, annesinin sıkıştırması üzerine; orada neden uzun kaldığını,
ne yaptığını, neden tuvalette kitapla girdiğini, iki gözü iki çeşme
anlatmak zorunda kalır.”
ANNENLE BERABER NAMAZ KIL, CD’YE ÇEK GETİR, SINIFI GEÇ
Demokrat Haber’den Selma Kara’nın haberine göre, Kayseri Hacı Bektaş
Veli Derneği Başkanı Kenan Akpınar, Zorunlu Din Dersinin, Alevi
öğrenciler üzerindeki olumsuzluklarını ele aldığı konuşmasında şu örneği
verir: Kayseri Battalgazi İlköğretim Okulu Din dersi öğretmeni, Alevi
bir öğrenciyi kaldırıp, “Sen Müslüman değil misin, nasıl namazı bilmezsin? Nasıl ibadet yapmazsın, nasıl Arapça okuyamıyorsun?” diyerek sınıfta rencide eder. Sıranın üzerine çıkartıp namaz kıldırmak ister. Çocuk namaz kılamayınca, “sen annenle beraber namazı kıl, CD’ye çek getir, seni sınıftan geçireceğim” der.
Dersin tam adı; Din ve Ahlak Bilgisi. Peki, ahlak dersi veren, din
polisliği yapan misyoner “öğretmenin” ahlakı var mı? Belli ki, bu
davranışın sahibi olan öğretmen ahlaka muhtaç. Keza ahlakı olmayan,
ahlaksız öğretmenlerin seraları da kendileri gibi… Dolaysıyla bunlardan
ahlak değil, ahlaksızlık öğrenilir. Ahlaki çöküşün kaynağı da din ve
ahlak ticareti yapan bu ahlaksızlar değil mi?
***
Kıssadan hisse:
Küfür etmekten sanık olan ve mahkeme salonunda sırasını bekleyen
adam, duruşması devam eden diğer sanığın; “hâkim bey, analığım bana
nikâh düşer mi” demesi üzerine yerinden fırlar ve “hâkim bey, hâkim bey” der; “işte ben böylelerinin (…)” Hesap o hesap!
Neyse, galiba sinirlerim bozuldu, ağır şeyler söyleyebilir, iftiraya,
işkenceye maruz kalabilir, mahkûm olabilirim. O yüzden yorumu sevgili
okuyuculara bırakıyorum.
Murtaza Demir
Odatv.com
Yorum Gönder