Başlıktaki kuşkunun gerekçesini yazının sonunda sıralayacağım... Ancak önce bu kuşkuya neler yol açtı ona değinmekte yarar var;
Hatay’ın
Reyhanlı ilçesi Cilvegözü Sınır Kapısı’ndaki personel lojmanlarının
yakınında dün öğle saatlerinde büyük bir patlama meydana geldi...
Suriye
plakalı bomba yüklü aracın sınırı geçişinin hemen ardından yaşanan
patlamada, 5’i Suriyeli 12 kişi öldü en az 40 kişi de yaralandı...
Sınır
kapısının yaklaşık 40 metre ilerisinde, Türkiye sınırları içinde
yaşanan patlama bölgede büyük korku yarattı... Dikkat çeken en önemli
bilgi de, patlayan aracın Suriye’ye yardım taşıyan araçların arasında
park etmiş olması!..
İlk soruyu işte tam da burada sormak gerekiyor; İnfilak eden araç Türkiye’den mi yüklenmişti?..
Bu soruya peşinen “hayır” yanıtı vermek isteyen yetkililere şu çok önemli soruları da sormak gerekiyor;
23
Ocak 2013’te, saat 22:00 sıralarında Gaziantep’in Şahinbey ilçesine
bağlı Kızılhisar Mahallesi ile Karakuyu Köyü arasında, Suriyelilerin
kaldığı iki katlı bağ evinde meydana gelen patlama neyin nesiydi?..
Patlamda kimler yaralandı, izini kaybettiren Suriyeliler kimlerdi?..
Daha
önemli sorular da var; evdeki patlamaya yol açan ne tür bir bombaydı?..
Olayın takibi yapıldı mı, sorumluları yakalandı mı?.. Bu patlamanın
medyaya yansımaması için devlet yetkilileri niçin özel çaba harcadı?..
Peki,
Gaziantep’teki patlamadan birkaç gün önce Hatay’ın Yayladağı ilçesine
bağlı Gürışık Köyü’nde, yine Suriyelilerin kaldığı bir evde yaşanan
patlamanın sonuçları kamuoyundan niçin gizlendi?.. Burada ölen ya da
yaralanan oldu mu?..
Ve sorulması gereken asıl sorulara gelince; Bu
evlerde Suriyeli teröristler için bomba mı üretiliyordu?.. Dün sınırda
infilak eden araçtaki bombalar da Şahinbey ya da Yayladağı’ndan mı
yüklenmişti?.. Patlayan araç Türkiye’den mi çalınmıştı ve plakası
değiştirilmiş miydi?..
Daha da vahimi, Suriye’deki iç savaş için Türkiye sınırları içinde bomba imathaneleri mi faaliyet gösteriyor?..
El Kaide’nin üssü Gaziantep!
Yukarıdaki sorular niçin önemli biliyor musunuz; çünkü Gaziantep,
Türk El Kaidesi’nin İran, Pakistan ve Afganistan’a geçiş merkezi...
Örgüt,
uzun yıllardır yurtdışına gönderilen militanları bu kentte topluyor,
lojistiği de buradan yapıyor... Bir başka önemli bilgeye gelince...
15-20
Kasım 2003’te, İstanbul’daki İngiltere Başkansolosluğu, HSBC Genel
Müdürlüğü ve iki sinagogda yaşanan 4 büyük patlamanın ardından El
Kaide’nin vurucu güçleri üç güzergaha yönelmişti.
Bir bölümü Hatay
üzerinden Suriye’ye, bir bölümü Habur üzerinden Irak’a kaçmıştı...
Nitekim 2003’te İstanbul’da düzenlenen saldırıların planlayıcılarından
Habip Akdaş Irak’ta, Azad Ekinci’nin kardeşi Metin Ekinci ise Halep’te
öldürülmüştü.
Örgütün deşifre olmamış birimleri ise Gaziantep’te
üstlenmeye başlamıştı!.. Hatta El Kaide’nin polisle 13 saat boyunca
çatışabilecek kadar tehlikeli olan bir birimi de Gaziantep’te
çökertilmişti!.. Ne ilginçtir ki, Gaziantep polisinin örgüte yönelik
operasyonları 2011’den itibaren iyice yavaşladı!..
Türk El
Kaidesi’yle Suriye’de, kendilerini “Özgür Suriye Ordusu” olarak
niteleyen radikal dinci birimler Gaziantep ve Hatay’da eylem işbirliğine
girdilerse bu durum vahim sinyaller veriyor demektir!..
Vahamet yalnızca Suriye için değil, dünkü patlama da gösteriyor ki, Türkiye için de çok büyük sıkıntılara gebe!..
Sansürrrrrrünüzü yesinler!
Yok, sosyal yaşamın kısıtlanmasına yönelik giderek saçmalayan ambargo düzenine değinmeyeceğim!..
O yüzden THY’nin hosteslere neredeyse çarşaf giydirme konusunda nabız yoklamasına ısrarla vurgu yapmayacağım...
Hatta
THY’nin yurtdışı seferi yapan kimi uçaklarına içki yüklemeyerek alkol
yasağı konusunda sinyaller vermesini de umursamamayacağım...
Asıl
sorun sansürde çünkü... Ve bu rezalet ne yazık ki artık yaşamın her
yerinde... Sansür denilen “ali kıran başkesen” zihniyetin sıkıntısını
çekmiş bir gazeteci olarak yaşananlara artık şaşırmıyorum...
TRT,
kovboy filminde bir kadının açık sırtını mozaikleyerek sansürlemiş, bir
başka özel tv küçücük heykelin göğsünü sansürlemiş, bunlar henüz
antrenman döneminin ürünleri...
Tüm bunlar Başbakan’ın Muhteşem
Yüzyıl’a çekidüzen vermesinin ardından da yaşanmadı!.. Tam aksine tüm
bunlar Türkiye’de insanlar telefonları dinleneceği kaygısıyla kendi
konuşmalarını bile sansürleyince başladı...
Bu olaylar tepkisiz
toplumun ve tepkisiz sanatın sonuçlarıdır o yüzden kimse ah vah edip
ağlamasın!.. Çünkü baskıya, sansüre ve ambargoya bir kez boyun eğdin mi
gerisi ne yazık zincirin halkaları gibi diziliyor...
Baksanıza
televizyonların dikkatle izlenen programlarından Medya Mahallesi de
yayından kaldırılmış, sunucu Ayşenur Aslan’ın da işine son verilmiş...
Aslan
iyi bir gazeteci... Programlarında kimi zaman ısrarla öne çıkardığı dik
duruşu da Medya Mahallesi’ni izlenir hale getirmişti...
Ancak Aslan,
başına gelenlere ne yazık ki kendisi istemeyerek önayak oldu!..
Programına partner için hükümetin bir kalemşoru dayatıldığında, bu
baskıya boyun eğdiği gün aslında bitmişti programı!..
Tıpkı dinlenme
paranoyasının toplumu kemirerek iletişim özgürlüğünü yerle bir etmesine,
ulusal bayramlarda seyahat özgürlüğünün engellenmesine yönelik
tepkisizlik, baskıcı yönetimleri nasıl şımarttıysa; Aslan da, “Karşında
hükümete yakın biri olmazsa bu program da olmaz” dayatmasına
direnemediği gün yenilmişti!..
Mahalle baskısının Medya Mahallesini
de kuşattığı bir ülkede görün bakalım, yaşamımıza daha ne tür kırmızı
çizgiler çekilecek...haberguncel.blogspot.com
Şu Anayasa kavgası bitsin, siyasetin
şımarıklığı iyice pervasızlığa dönüşsün işte o zaman bu ülkenin yalnızca
medya mahallelerinde değil, tüm sokaklarında, bulvarlarında,
köylerinde, şehirlerinde hissedeceğiz sansür ve ambargoyu!..
Yorum Gönder