Suriye’de genç bir diplomat olarak görev yapan, Riyad ve Kahire gibi başkentlerde büyükelçilik sorumluluğunu da yüklenmiş olan AKP milletvekili eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış Suriye’deki olaylar hakkında martta ne demişti?
“Bugün Suriye’de günde 80 kişi ölüyorsa, Esad rejiminin çökmesi durumunda ülkede çıkacak daha büyük kargaşada yarın 160 kişi ölecektir. Ayrıca Türkiye sınırında Kürtler ve Alevilerin yaratacakları özerk bölünmeler tehlikeli gelişmelere yol açacaktır.”
Mübarek diplomat ya da siyasacı değil sanki kâhin! Kendi partisi bile Ortadoğu’yu, Suriye’yi avucunun içi gibi bilen Yakış’ın sözlerini kulak ardı etmişti.
Geçenlerde partisinin Kocaeli toplantısında konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan “Türkiye Cumhuriyeti’nin” varlığını, onun çıkış ilkelerini unutmuşçasına, “Devleti Âli Osmaniye’nin mirasının” peşinde olduğunu ortaya koydu. Çünkü “ılımlı İslam” yolunda taşeronluk verildiği için Ortadoğu’da Müslüman ülkelerin “başı” olacaktı. Bu hevesle Cumhurbaşkanlığı’na da oynuyordu!
Bu konuda en büyük desteği gördüğü “Stratejik Derinlik” kitabının yazarı Profesör Dr. Ahmet Davutoğlu, önce kendisine danışman atandı. Hariçten “büyükelçi” unvanı verildi. Sonrasında hariçten Dışişleri Bakanı yapıldı. Davutoğlu ne diyordu? Türk dış siyasasında “0 sorun” yaratılacak. Sonrasında ne oldu?
İsrail ile ip koptu.
Suriye ile “kimyasal savaşın” eşiğine gelmekle kalmadık, sınırımızda 877 km’lik yeni bir “özerk Kürt” gerçeği yaratıldı.
Irak Başbakanı Nuri el Maliki nisanda Türkiye’yi “düşman devlet” ilan etti. Geçen hafta da “Türkiye’nin Irak hava sahasının ihlalini kabul edemeyiz” diyerek “uyarı” niteliğinde olmak üzere Türkiye hava sahasını 15 saat süreyle sivil uçuşlara kapattı.
İran’a ABD’nin talimatı ile yaptırım uygulamaya başlanınca, Tahran’dan “dostça olmayan” tepkiler gelmeye başladı!
Ama bugünkü duruma baktığımızda içine edilen dış siyasamızda sonuç ne oldu: “00”
Osmanlı İmparatorluğu’nu Ortadoğu’da parçalayan ünlü İngiliz casusu Yarbay Thomas Edvard Lavrence bir “arkeolog (!)” olarak Türkiye-Suriye sınırındaki Karkamış’ta çalıştı. Bulduğu ünlü taş kabartmalar bugün Ankara’da Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergileniyor.
Lavrence’ın şu ünlü sözü bugünkü olayları anlamada önemli bir anahtar niteliğindedir:
“Ben Ortadoğu’da Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamada başarı gösterdiysem, bu bölgedeki etnik mozaik içindeki grupları birbirlerine karşı kullanmamdan kaynaklanır!”
Anadolu’nun Güneydoğusu, komşu ülkelerden bugün Müslüman ağırlıkta görünür. Oysa o Müslümanlar da “Sünni, Şii, Alevi vs.” çeşitli mezhep ve inanç gruplarını oluştururlar. Buna ek olarak Hıristiyanlar da kendi içlerinde mozaiktirler. Hatta Yahudiler bile... Basit bir örnek vereyim... “Kürt” derken genelleme yaparız... Ancak gidin Zaho’da “Yahudi Kürtler”le de tanışabilirsiniz!
ABD Irak’a demokrasi getirmek için işgal etti de ne oldu? Ülkede her geçen gün kanlı olaylar sürmüyor mu? Örneğin daha pazartesi günü Sünniler, bir bomba yüklü otomobili Bağdat’ta patlatıp 100’den fazla Şii’yi öldürmediler mi?
Kuzey Irak’ta Mesud Barzani “Kürdistan Bölgesi Yönetimi” kurup bağımsızlığa doğru ilerlerken Irak bölünmüyor mu?
***
Fizikte “Her boşluk doldurulur” diye genel bir kural vardır. Bu kural siyasal ve toplumsal olaylar için de geçerlidir.
“Arap Baharı”nın,“Arap baharatı” olma yoluna ilerleyişinin son olaylarına komşu Suriye’de tanık oluyoruz. Bir zamanlar Devlet Başkanı Beşşar Esad ile şapur şupur öpüşen Başbakanımız bugün “0” siyasası sonrasında kanlı bıçaklı oldu.
Kendi ülkesindeki sorunlar yumağıyla uğraşırken Irak Başbakanı El Maliki’nin Bağdat’ta yapılan Arap Birliği toplantısında “Suriye’de karşıtların silahlandırılması bölgede daha tehlikeli gelişmelere yol açar. Ateşe körükle gitmek yerine söndürmeliyiz” sözlerine kulaklar tıkandı.
Her geçen gün Suriye’den ölüm haberleri geometrik diziyle artarak gelirken Türkiye’ye sığınanlar 40 bini aştı. Lübnan 20 bin Suriyeliyi ağırlarken Ürdün 150 binlik göçmenle rekor kırdı. Artık Suriye’de bir iç savaş yaşanıyor, caddelerde tanklar yeterli olmayınca, savaş uçakları da Halep’i bombalıyor.
Bu durumda “iktidar boşluğu” doğunca Yakış’ın öngördüğü biçimde Kürtler sınırımıza yakın altı kentte “özerk bölünmenin” ilk adımını attılar.
İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği mezunu olan Suriye Kürtlerinin “Partiya Yekitiya Demokratik (PYD)”inin Başkanı Salih Muhammed Müslim “PKK ile organik ilişkimiz yok. Ancak ideolojik ve felsefi yakınlığımızın olması da doğal.(!) Halkımız arasında Barzani hayranları da olabilir. Buna engel olmak istemeyiz.”
Unutmayalım ki Müslim’in bu ayın başında Bağdat’ta konuştuğu Barzani, görüşme sonrasında “Suriyeli Kürtleri eğitiyoruz” demişti.
Irak’ın kuzeyinden Suriye’nin kuzeyine genişleyen bu Kürt yayılması hakkında BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş şöyle diyor:
“Bu olaylar üç dört günde ortaya çıkmadı. Suriyeli Kürtlerin özgürlük, demokrasi arayışı yeni değil... Baas düzeninin çatırdaması onlar için tarihi bir fırsat yarattı. Suriye Kürtleri düşmanlaştırılmamalı. Topraklarında 20 milyon Kürt yaşayan bir Türkiye komşusundaki Kürtlerle ilgili yapıcı söylem kullanmalı.”
Demirtaş’ın sözlerine bir tehdit havası seziliyor! Suriye’nin toplam nüfusu 22 milyonken, azınlıktaki Kürtlerin, çatırdayan Esad iktidarının yerine geçtiği düşünülürse, Türkiye’de 20 milyon Kürt’ün ne yapacağını aklınıza koyun, demek istiyor.
Bu oluşumlardan sonra çarşamba günü Başbakanlık’ta Suriye güvenlik doruğu yapılmış. Ardından Başbakan, Dışişleri Bakanı’nın Kuzey Irak’a gideceğini açıklamış. Suriye bölünmeye giderse mezhepler çatışması çıkarmış. PKK-PYD yapılanmasına asla “eyvallah” demezmişiz. Müdahale doğal hakkımızmış. Sınırda önlemler alınmışmış...
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı yaşam olağana dönünceye değin sınır kapılarının kapatıldığını açıklamış. Yöredeki ekonomi felç olmuş. Olsun varsın... “0” sorun siyasası uygulanıyor...
Suriye ile dostluğun pekişmesi için sınır boyunca, aralarında Lavrence’ın arkeolojik kazı yaptığı Karkamış da dahil olmak üzere mayınlar kaldırılıyordu. Şimdi ne olacak, yeniden mi yerleştirilecek?
Hiç kuşkum yok... Şu anda Kandil’de PKK göbek atıyordur...
***
Ortadoğu, Yakındoğu ve Kuzey Afrika’da Müslüman ülkeler arasında “tek demokratik” ve “laik” ülke Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti” idi. Yunanistan “demokratik” ama “laik” değil, çünkü anayasasının birinci maddesinde bir Ortodoks ülke olduğu yazılı. İsrail “demokratik”, ama “laik” değil. Geri kalanların hiçbiri “demokratik” ve “laik” değil... Sorun buradan kaynaklanıyor. “Ilımlı İslam” palavrası Türkiye Cumhuriyeti’ni tehdit ediyor...
Yorum Gönder