Sinema ve dizi oyuncusu Ceyda Düvenci geçenlerde konuşma yaptığı bir
toplantıda “Akil insanları arıyorsak asıl akil adamlar Silivri’de..
Gazeteciler, aydınlar, üniversite hocaları var aralarında.. Düşünceleri
nedeniyle orada yatıyorlar. Fikirlerin özgürce savunulduğu, basının
özgür bir ortamda ve hiçbir müdahale ile karşılaşmadan görevini yaptığı
günlerin bir an önce geri gelmesini istiyorum” demiş. Ülke
sanatçılarının, aydınlarının çoğunun karnından konuştuğu ve baskılara
boyun eğdiği bir ortamda gerçek bir sanatçı tepkisi duymak ne güzel,
bravo Ceyda Düvenci’ye.. Ülkenin en iyi yetişmiş insanlarını Silivri’ye
tıktılar, 5 yıla yakın zamandır “tıkmalarına neden” arıyor ve
bulamıyorlar. Mesela gazeteci-Yazar ve CHP Milletvekili Mustafa
Balbay’ın yıllarını çaldılar, hala hayatının geri kalanını da hapiste
geçirmesi için uğraşıyorlar, ailesinin, çocuklarının hayatını
kararttılar ama “neden”leri yok!
Bir plaket verilmiş Balbay’a..
Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu’nun 5’inci yıldönümü dolayısıyla yapılan
etkinlikte kendisi bulunamadığı için (MİLLETVEKİLİ HAPİSTE), plaketi
kardeşi Suat Balbay almış ve o sırada Mustafa Balbay’ın gönderdiği mesaj
okunmuş;
“Silivri’den ne zaman çıkacağımızı bilmiyoruz ama nasıl
çıkacağımızı çok iyi biliyoruz” diyor. Okuyunca iki anlam geliyor
akla.. Ya “yaşlanana ve konuşamaz, yazamaz hale gelene kadar bizi
buradan çıkarmayacaklar” demek istiyor.. Bu değilse “Öcalan bırakılana
kadar çıkarmazlar”..
Kul hakkı yemek..
Bence 3’üncü
bir durum daha var; bu yapılan eziyet,işkence eğer hukukta çözüm
bulamıyorsa “Allah katında” bulacak ve “çözümü Allah gönderecek”tir,
ben buna inanıyorum.. Bu kadar büyük bir günah, yüzlerce kulun hakkını
yemek, özgürlüğünü, ailesiyle beraberliğini çalmak, o ailelere de
hapsettikleriyle birlikte azap çektirmek cezasız kalmaz..
Sanki
millet bugüne kadar dinini bilmiyormuş da, öğrenmeleri “bir siyasi parti
sayesinde olmuş gibi” devamlı olarak dinden, inançtan söz edenler, laik
bir ülkede siyasetle dini karıştıranlar herhalde “kul hakkı yeme”nin
anlamını iyi biliyorlardır, bilmiyorlarsa hemen “OKU”sunlar! Silivri
olayı, “özel yetkili” azabı, Türkiye tarihinde silinmeyecek bir kara
leke olarak kalacak!
Suçluyu bırakırsanız ‘çocuk tecavüzü’ olur tabii!
İçim
parçalanarak okudum yine.. Bu kez de Kocaeli Gölcük’te 13 yaşında
ilköğretim okulu öğrencisine 29 alçak, 29 ahlaksız tecavüz etmiş..
İçinde zengin ailelere ait kişiler de varmış. Ve 29 kişiden sadece 8’i
tutuklanmış.. Geriye kalan 21’ini tutuklamaya gerek görmemişler demek
ki.. Neden acaba, ne verildi karşılığında?
Rezillerin kurbanı!
Vatandaş
olarak ben böyle düşünürüm, savcısı-hakimi ya görevini kötüye kullanmış
veya altında bir şey var. Gazetelerde haber “aynen N.Ç. olayı gibi”
şeklinde verildi, tabii aynen olur, eğer N.Ç. olayı ve benzeri
durumlarda “toplu tecavüz” sanıklarını serbest bırakırsanız, hem de
ailelerinin utanmaz alkışları arasında bırakırsanız başka reziller de
alkış ister. Toplumunuz, çocuklarınız o rezillerin kurbanı olur, suçluyu
bırakıp “savcıyım-hakimim” diye dolananlar da seyreder. Kaç kez
siyasete girmem için teklif yapıldı hatırlamıyorum ama DYP ve ANAP dahil
en az dört beş kez olduğunu söyleyebilirim. Sadece Tansu Çiller
defalarca “Sayın Mengi izin verin sizi Meclis’e taşıyalım” demiş ve ben
de ‘hayır, ben tarafsız bir gazeteci olarak daha iyi hizmet vereceğime
inanıyorum’ cevabını vermişimdir. Babamın döneminin saygılı siyaset
anlayışı kalmadığını ve o ortamda çalışamayacağımı bilerek.. (Baba
memleketim Adana’dan belediye başkanı adayı olmam için de Adanalılar’dan
istek gelmiş, çok baskı yapılmıştır..)
Son zamanlarda giderek
daha sık şekilde “keşke siz Dışişleri Bakanı olsaydınız, keşke şu-bu
bakanı olsaydınız gurur duyardık, mutlaka siyasete girmelisiniz”
sözlerini işitiyorum karşılaştığım insanlardan.. Ve kendimi şöyle
yakalıyorum; hayır ben Adalet Bakanı olmalıydım, hele bu ortamda; hakim
ve savcılar hakkında karar veren “HSYK tamamen Adalet Bakanlığı’nın
yönetimine alınmışken” olsam kim bilir neler yapabilirdim.
Neden oradasın?
Mesela
çocuk tecavüzlerinde en ağır cezaları vermeyen, “ensest”ten “toplu
tecavüzlere” kadar tek bir suçluyu serbest bırakan hakime ‘neden yaptın
kardeşim gel ve açıkla bakalım, burası Dingo’nun ahırı mı, medeni bir
hukuk devleti mi? Görevini yapamıyorsan neden buradasın anlat’ derdim.
Hakim ve savcılara dava açılmasını önleyecek yasanın kaldırılması için
mücadele verir, sorgulanmalarını sağlardım.
Silivri’deki
hukuksuzluğun bitmesi, adaletin ortaya çıkması için “ne pahasına olursa
olsun” gayret gösterirdim.. İşte böyle mırıldanırken veya çevreme
konuşurken buluyorum kendimi..
Adalet Bakanı Sadullah Ergin;
Atatürk tişörtüyle okula alınmayan öğrenciler için “Gardrop
Atatürkçülüğünü kabul etmiyoruz” demiş. Boş versin gardrobu filan,
gençlerin idollerini, kahramanlarını göğsünde taşımasının anlamı bu
değildir. O yukarda saydığım konularla ilgilensin, asıl görevi budur
çünkü! 13 yaşındaki çocuğa tecavüz eden sapıkların tamamı (yaşına da
bakılmadan) cezalandırılmalıdır!
(NOT: Sakın siyaseti düşündüğümü sanmayın, hala düşünmüyorum. Keşke benim gibi hisseden bir bakan olsaydı, tek hayalim bu!)
Yorum Gönder