En büyük sensin; Hitler’i bile geçtin! - Selcan Taşçı

En büyük sensin; Hitler’i bile geçtin! - Selcan Taşçı
Son bir ayda bu soruyu kaç kere sordum, sayısını kendim bile unuttum:
- Ne yapacaksınız toplama kamplarına mı dolduracaksınız, gaz odalarına mı atacaksınız bunca insanı?
Evet! Kulağa inanılmaz geliyor ama gerçek;
Buymuş hakikaten  “muhalif”leri,  “kendilerinden taraf” olmayanları, demokratik haklarını kullanarak itiraz geliştirmek isteyenleri  “imha” için tasarladıkları dahiyane planları!

***
Garip bir ülke oldu burası;
Şu sapık tarikatların idaresindeki, dünyadan, gerçeklerden, hak ve özgürlükleri tanımlayan  “evrensel”  kurallardan, hukuktan, demokrasiden ve en önemlisi insani/vicdani değerlerden yalıtılmış ucube yerlerden farkı kalmadı!
Dünyanın herhangi bir yerinde anlatmaya kalksanız mesela dün Silivri’de yaşananları;
- Suçlarının tanımlanması ve kanıtlanması dahi becerilememiş olmasına rağmen ağırlaştırılmış müebbete
çarptırılmak istenen yazarlar, milletvekilleri, gazeteciler, askerler, akademisyenler, bilim adamları, hukukçular, rektörler, doktorlar kendilerini savunmak
istiyorlar;
Binlerce sayfalık iddialara karşı savunma için lütfedilen süre  “5 dakika”!
-  Hem  “Hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını” hem de “avukatların haklarını” savunmak ve korumakla görevli Barolar, hemen her duruşmasında avukatların tartaklandığı mahkemeye sokulmuyorlar. Sanırsın Madonna sahne alacak az sonra; kapris yapıyor:
 “İstanbul Barosu Başkanı ve Yönetimi çıkarılmadan başlamam!”
Bir şekilde  “sanık” sandalyesine oturtulmuş o insanların, haksız yere esaret altında tutuldukları her saniyenin vebali boynunda, o hâlâ adaleti tecelli ettirmekte nazlanıyor!
- Gazeteciler duruşma salonuna sokulmuyor;
Eee, bana “maharetli ve devamlı bir propaganda ile millete; cehennemi cennet, en sefih hayatı bir zevk gibi gösteren”  Goebbels’im yeter!
- Halka açık bir yargılama yapan mahkemenin etrafına; halk giremesin diye barikatlar kuruluyor! Antalya’dan, İzmir’den, Ankara’dan, Bursa’dan, Edirne’den çıkıp gelmişler, “Madem içeri giremiyoruz, bari burada ” adalet nöbeti “ tutalım” diyorlar; “Kürdistan’a statü” diyerek alenen bu ülkeyi bölmek istediklerini beyan edenlere reva görülmeyen tazyikli su, biber gazı, cop oluyor karşılığı!
Dünyanın herhangi bir yerinde anlatsanız bunları; size  zaman makinesinde kaybolmuş bir Orta Çağlı muamelesi yapmazlar mı?
“Hemşerim memleket nire!” diye sormazlar mı?

***
Sabah yazıişleri toplantısında “Ne olabilir”i konuşurken “Sanırsın Osmanlı-Rus savaşı” demiştik;
- Çatalca önlerinde bir çarpışma ki...
Şaka değil olay aynen böyle gelişti:
- Ve halkımız sürüldüğü çamur tarlalarını aşmayı başardı...
- Ve halkımız karaya çıktı...
- Ve halkımız barikatları yıktı...
- Ve halkımız tomalarda ilk gediği
açtı...
- Ve halkımızla adalet arasında 30 metre kaldı!
Sorun şu ki;
Bu taraftaki  “halkımız”sa;
 “O taraf” taki de “iddia olunan devletimiz”!
Sormayı bile kendime yakıştıramadığım ama eşiğine getirildiğimiz soru şu:
- Biz hangi cephedeyiz?
Bu ikilem öyle derin ki, feryat ediyor kalabalıktan biri:
 “Bizi Türk askeriyle karşı karşıya getirmeyin!”
Türk bayraklarından, Atatürk flamalarından, “Ne mutlu Türk’üm diyene”  sloganlarından “savunulan” şey bir  “Türk devleti” olabilir mi?

***
Devletin arkasına saklanmış sinsi!
Ve dünden sonra karşısında beni bile hizaya geçirdi...
Yola geldim, saygıyla eğiliyorum bu büyük başarı karşısında:
En büyük sensin!
Hitler’i bile geçtin!
O, insanları  “duş” kadar “odacık”larda, bilemedin kamyon kasalarında, hayvan vagonlarında boğuyordu!
Sen, spor salonundan bozma o mahkeme salonunda dünyanın gelmiş geçmiş en büyük  “gaz odası”nı kurmayı başardın!
Auschwitz’i mumla aratan zulmün mimarısın!
Almanlar “soykırım” amacıyla kullanmışlardı!
Fransızlar savaş suçlularına uygulamışlardı!
İngilizler emre itaatsizlik edenlere!
Amerikalılar idam mahkumlarına!
Rakipsizsin; “hukuk devleti”nden  “adalet” isteyenleri gazlayarak tarihe geçtin!
Hitler bile, “Nürnberg kanunları”yla  “yaşamaya hakkı olmayan alt-sınıflar”  ilan ettiği kesimlere göstermişti vahşetini; “müstahak”olduklarına dair bir  “yasal çerçeve” uydurmuştu;
Sen devletin “eşit vatandaşları”nı ezebilmek uğruna göğsünü gere gere  “suç” işledin!
Dilerim sonun Mussolini’ye benzemesin; bir gün o göğsü infazcına karşı germeyesin!

***
Bundan yıllar sonra bambaşka bir medeniyetin insanları ağızları iki karış açık, gözleri faltaşı gibi patlamış halde, bugün duruşma salonunda “hukuk” la, dışarıda cop, gaz, kumlu, çakıl taşlı suyla dayak atılan insanların feryatlarını hissederek, ürke ürke gezecekler Silivri’yi!
Zulmün bugünü değil yarını da titretecek!
Ve sen...
Hâlâ ne olduğunu anlamıyorsun değil mi?
Hitler’i bile geçtin;
 “Halkın ruhu kaynadı ve sonunda taştı” diyecek kimsen bile kalmadı!
 “Dur artık” diyecek...
Frenleri boşalmış bir kamyona dönüştüğünü söyleyecek...

***
Az kaldı;
Çarpacaksın!

***
Nereden mi biliyorum!

***
Bilmiyordum!
Dün  “yargının ne iş yaptığını”  anlamaya çalışırken gördüm sonun başlangıcında olduğunu!
Yerlerde sürüklenen insanlara...
Kalp krizi geçiren adama müdahale
izni vermeyen insafsızlığa... 6 aylık bebeğe “potansiyel terörist dölü”  muamelesi yapıp biber gazında boğmaya kalkışan vicdansızlığa bakıp  “bunu yapar” diyecektim;
Ama tazyikli su stokları tükendiğinde,  “gaz odası” nda bile geçiremiyor hükmünü...
Kaçıyor;
Bir sonraki duruşmaya!

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget