Otuz yıldır süren iç çatışmanın sona ermesini, akıtılan kan ve göz yaşının dinmesini kim istemez ki?
Ama nasıl ve ne şekilde?
Bu otuz yılın son "10 Yıl"ının sorumluluğunu omuzlamış olan Erdoğan,
Başbakanlık’tan kendisini Başkanlığa taşıyacak olan yolculuğa start
verirken, MİT Müsteşarı ile İmralı arasında başlattığı görüşmelerden
aldığı edinimlerin sonucunda, Barış ve Demokrasi Partisi yetkililerinin
de aracılığı ile bir mutabakat metni oluşturmuş olmalı.
Bu metinde nelerin bulunduğunu, otuz yılın ağır yükünü omuzlamış olan kamuoyu tam olarak biliyor mu? Dahası milli iradenin tek ve yegane
temsilcisi olan Parlamentomuzdaki partiler, hatta kendi Partisi AKP’li
milletvekilleri biliyorlar mı?
Devre dışında bırakıldıklarının kanıtı dünkü Akşam Gazetesi’nde "Yasal
Güvence" gerektiğini söyleyen eski Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ın
açıklaması ile de ortadaydı!
14 yıldır birkaç kez ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezalısı
olarak kaldığı adada, psikolojisinin etkilenmemesi mümkün olmayan bir
kimsenin, bugün devlet ile oluşturulan görüşmeler sonucunda özgürlüğü
için umutla beklediği "G" günü için kendi adına veremeyeceği ödün
yoktur.
Kaldı ki, Öcalan ile Hakan Fidan arasında varıldığı söylenilen
sözleşmenin bizzat örgüt başı tarafından sızdırılmış olduğunu bölgenin
en etkin gazetecisi Namık Durukan'ın kaleminden okuyanların izlenimleri
ile Erdoğan'ın çizmeye çalıştığı resim arasında dağlar kadar fark
vardır.
Ama öte yandan terör örgütünün merkezi olarak bilinen Kandil'de örgütün
komutanlığını yapan Murat Karayılan da, ikinci adam olduğu söylenilen
Cemil Bayık ta, bambaşka frekanslarda konuşmaktadırlar.
Fırat Haber Ajansı’na yaptığı açıklamada çekilme için yasal güvenceyi
şart koşan Bayık'ın "Erdoğan ve bazı hükümet üyeleri diyorlar ki, yasal
güvence gerekmiyor.
Bu aslında sorun çözmemede direnmedir. Bizimle alay etmedir. Yasal
güvence olmadan gerilla geri çekilmez. Meclis’in karar alması, çağrıda
bulunması gerekiyor.1999’da yaşadığımız sorunları bir daha yaşamak
istemiyoruz."
Başbakan’ın bu açıklamalardan anında haberi olmaması mümkün değildir.
Buna karşın, eski görüşünde ısrar ederek bu kez devreye bir bilge
adamlar ekibini sokmak istemesinin ne kadar gerçekçi olduğunu anlamak
zordur. O listede yer aldıkları söylenilen isimlerin hemen tümünün çözüm
için Erdoğan'ın düşüncelerini bire bir paylaşanlar olduğunu
televizyonlarda her gece dinleyerek görmüyor muyuz?
Ateş kesme ile silahları sürekli susturma kararları ayrı olgulardır.
Özellikle silahlarını bırakarak sınırı terk etme koşulu ise daha
başkadır.
Karşı taraf 'ben silahımı bırakmam 'derken, Dolmabahçe'yi mesken edinmiş
olan Başbakan Erdoğan, bu söylenilenleri yok sayarak kendisine göre
devreye soktuğu isimlerden hangi mucizeleri bekliyor ki?
Öncelikle bir bilge kişiler ekibi oluşturulacak ise onların Türkiye
Büyük Millet Meclisi’nde temsil edilen partilerin ve ağırlığı olan sivil
toplum kuruluşlarının da icazet vererek güçlendirilmesi gerekmez mi?
Erdoğan'ın icazeti ile devreye girecek bilge insanlara Tanrı yardımcı olsun!
Yorum Gönder