Çok zengin. Birikimi yüksek. Süper serveti var. Serveti sadece tüp
gaz dağıtıcılığından gelmiyor. İstanbul’un şehir rantı üreten
bölgelerinde geniş arazilerinin de sahipliğini yapıyor. Kent’in yüksek
kira geliri sağlayan mekanlarında alışveriş merkezleri (AVM) kuruyor.
Birini Beyoğlu’nda yaptı.
Onaylı projeyi deldi.
Mahkemelik oldu.
5 yıla kadar hapsi isteniyor.
Davası sürüyor.
Büyük oğlu Beşiktaş Başkanı’ydı.
Beşiktaş’ı yönettiği dönemin hesabını veremedi. Beşiktaş Genel Kurul’u
büyük oğlanın yönetimi sırasındaki hesapları ibra etmedi. Aklanmayan
büyük oğlan, Başbakan’ın uygun bulmasıyla, Türkiye Futbol
Federasyonu’nun Başkanlığı’na seçildi. Böyle renkli hayat hikayelerine
sahip süper zengin bir adam, 2 gazete birden satın aldı.
2 gazete de kâr etmiyor.
Bir işadamı bunu yapar mı?
Zarar eden gazeteleri neden alır?
* * *
Ben olumlu yandan düşündüm.
Tüp gazcılıktan, alışveriş merkezi kira gelirlerinden, şehir arsası
rantı birikimlerinden gazeteleri desteklemeyecek, böylece “besleme basın
yapısını” yıkıp geçecek tahmini yaptım.
İşadamlığı becerisi gösterecek.
Gazeteleri kâra geçirecek.
Baskı, kağıt, mürekkep, dağıtım giderlerini, işletme masraflarını,
yazar, muhabir maaşlarını, devletin vergilerini, patronluk kâr payını
gazetenin “sadece okura satılarak” elde ettiği kârdan karşılayacak.
Besleme gazeteciliği bitirecek.
Başbakan’dan korkmayacak.
Bakanların ağzına bakmayacak.
Başbakan’ın “batsın senin gazeteciliğin” diye küfür ettiği gün;
gazetenin yazarlarını, muhabirlerini, yazı işlerini toplayacak;
“Gazetemiz, sizin çalışkanlığınız ve basın ahlakından sapmayan dürüst
yazılarınız sayesinde sadece okurlara satılıyor ve kâr ediyor. Bizim
iktidara satılacak gazetemiz yok. Başbakan kızdı diye kimsenin yazısına
müdahale edecek değilim. Ben eğilmeyeceğim siz de bükülmeyin.
Yazılarınıza ve yayınınıza devam edin” diyecek.
* * *
Her şeye doymuş bir süper zengin (burjuva) zarar eden gazeteye patron
olmayı seçiyorsa; ülkesinde kansere dönüşmüş “besleme gazeteciliği
bitirecek” ve “diktatör eğilimleri olan başbakanlar karşısında
eğilmeyecek bir model yaratmak” için bu işe giriyordur diye umutlandım.
Çünkü ülkemiz medyası; “besleme basın yapısından bağımsız basın yapısına”
geçerse Türkiye’ye kuvvetler ayrımına sarılmış iyi işleyen bir
demokrasinin de gelip yerleşmesine katkı verir. Türkiye “Hukuk
Devleti’nden Tek Adam Devleti’ne götürülmeye çalışılırken” bağımsız
basın bu kötü gidişi aydınlatma görevi üstlenir. Böyle bir Türkiye
zengin işadamının da çıkarınadır.
Ben bunu bekledim.
Tersi çıktı.
Süper zengin işadamı, satın aldığı gazetesinde Başbakan’ı kızdıracak
yazı yazan 59 yıllık gazeteci Hasan Pulur’un yazısını sansürledi. Öteki
yazar Hasan Cemal’e de “gazete yapmak ayrıdır, devlet yönetmek ayrıdır”
diye yazıp başbakanı hafifçe iğneledi diye 15 gün köşesini kapatma
cezası verdi.
Başbakan’ı memnun etti.
Besleme gazetecilik çirkefti.
Lağıma dönüştü.
SÖZCÜ
Yorum Gönder