Her olayın ardından bir şeyler oldu. Radarı
kurdurdular, Patriot'ları dayattılar, askerlerini yurda soktular. Üste
para aldılar. Halledilmeyen sadece sınırda "tampon bölge" kurulmasıydı. Cilvegöz patlamasına ABD’nin anında tepki gösterip: "Bu bir saldırı." demesi NATO Genel Sekreteri Rasmussen’in, "Türkiye’ye saldırılması halinde harekete geçeceklerini" duyurması tampon aşamasına gelinmesinin habercisi olabilir mi?
Cumhurbaşkanı Gül geçen hafta sonu Mısır’daydı. Suriye’de yaşananların birinci öncelikli konu olduğunu belirtip: "Suriye’de
olup bitenleri seyrederken, sanki kendi evimizin içi yanıyor, yıkılıyor
ve kendi insanlarımız ölüyor gibi görüyoruz. Suriye meselesi bu kadar
içimizi yakıyor." dedi. "Sanki"si
kalmadı; işte kendi evimizin içi yanıp yıkılıyor, kendi insanlarımızın
öldüğünü görüyoruz!.. Tam da sınırda!.. Ne olacak şimdi? Sınır güvenliği
için acaba hangi önlemler alınacak?
Başbakan Erdoğan da Cilvegöz saldırısı üzerine AB ülkelerinin büyükelçilerine şunları söyledi:
"Bu
olay hem terör hem de Suriye'deki olaylar konusunda hassasiyetimizin ne
derece isabetli olduğunu, bu konu üzerindeki yapmış olduğumuz
çalışmaların ne denli isabetli olduğunu göstermesi bakımından çok
önemli."
İkinci kez seçilen
ABD Başkanı Obama’nın ilk yurtdışı gezisini İsrail’e yapacağı
açıklandı. Sızan bilgilere göre, Obama Orta Doğu’da Batı’ya yakın
ülkeleri içeren bir "barış ittifakı" kurmaya çalışacakmış. İttifak için düşündüğü ülkeler, "İsrail-Türkiye-Ürdün"müş.
Cilvegöz için hüküm kesildi: Esad saldırısı. Böylesi "saldırı”ya maruz kalan Türkiye’nin, o ittifakta yerini alması hızlanmaz mı?
Ve değişmez soru; Suriye’yi sokak sokak bildiği, izlediği belirtilen MİT, o aracın gelişini nasıl atladı?
- Misyoner Yoksa Yardım da Yok -
İktidarın Suriye konusunda Batı’dan en büyük şikâyetlerinden birisi, gerekli maddi desteğin verilmemesi.
En
başa gidelim. Geçen Nisan’da Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu,
Suriye’den gelenler için bundan sonra uluslararası yardımlar almaya
başlayacaklarını, aslında fiilen başladıklarını açıkladı.O tarih
itibarıyla ülkemizde 25 bin Suriyeli vardı.
Davutoğlu Ağustos’ta BM Genel Kurulu’nda aynı konuya değinip: "Kaçan Suriyelilere uluslararası yardım için adım atılması gerek."
dedi. Sayı 80 bine ulaşmıştı ve 300 milyon dolar harcamıştık.
Davutoğlu, Türkiye’nin tek başına göğüs germesinin zorlaşmaya
başladığını, uluslararası toplumdan gelen desteğin ise sembolik olduğunu
anlattı.
Ekim ayında bütçe
rakamlarını açıklayan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, sayıları 100 bini
geçen Suriyeliler için Türkiye’nin o güne kadar 400 milyon lira
harcadığını söylemez mi?
Geldik Kasım’a. Bu defa TBMM Başkanı Cemil Çiçek: " Türkiye’nin
şimdiye kadar harcadığı para 400 milyon doların üzerindedir. Kutuplarda
sıkışmış iki balina için ayağa kalkanlar, burada on binler hayatını
kaybediyor, kılı kıpırdamıyor. Biz 2012’den bu yana, bu insanların
hayatını sürdürebilmesi bakımından yardım alabileceğimizi ifade ettik.
Şu ana kadar dişe dokunur yardım çok gelmedi." çıkışıyla sığınmacıların ihtiyaçlarını karşılamayan uluslararası toplumu eleştirdi.
Başbakan
Erdoğan Ocak sonunda Suriyeli mültecilere destek almak için Katar’a
gitti. Sonraki günlerde ve son olarak dün AB ülkeleri büyükelçilerine,
yaptığımız harcamaların 600 milyon doları aştığını açıkladı.
Erdoğan
ve diğer yetkililerle, Maliye Bakanı'nın verdiği rakamlar arasındaki
fark bir yana, uluslararası toplumun mültecilere yardım konusunda
Türkiye’yi yalnız bırakmasının sebebine bakalım.haberguncel.blogspot.com
Türkiye
bu filmi daha önce de gördü. Iraklı mültecilerin tüm yükünün üzerimize
kalması, mülteci kisvesiyle PKK’lılar ve silahların girişi, ekonomimizin
yediği darbe... Kazanan her anlamda emperyalizm ve maşaları oldu.
İkinci
sebebi, Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu eski eşbaşkanı, Zaman
Yazarı Joost Lagendijk sayesinde öğrendik. TBMM Başkanı Çiçek’in tepkisi
üzerine o günlerde bir yazı kaleme alan Lagendijk, Çiçek’in çizdiği
resmin gerçekle örtüşmediğini öne sürüp, özetle şu bilgiyi verdi:
"Türkiye,
ulusal ve uluslararası sivil toplum örgütleri ve BM Mülteciler Yüksek
Komiserliği gibi uzman BM örgütleriyle etkin işbirliğine girmiyor.
Suriyeli sığınmacı kamplarına Türk ve uluslararası sivil toplum
örgütlerinin erişimi yok. Geçen hafta üç saygın entelektüel, Türk
hükümetine, politikasını değiştirmesi ve insanî yardım örgütlerinin
Suriyeli sığınmacılara yardım etmesine izin vermesi için çağrı yaptı.
Mektupta prestijli London School of Economics’in eski başkanı Lord
Anthony Giddens, Küresel Yoksulluğa Karşı Dinlerarası Eylem Merkezi’nin
(CIFA) yönetim kurulu üyesi Dr. Hany el Banna ve İstanbul Politikalar
Merkezi Direktörü profesör Fuat Keyman’ın imzası var... Türkiye nakit
para yardımı talep etti, fakat AB düzenlemelerine göre, birlik sadece BM
veya Kızılhaç/Kızılay gibi ortakları aracılığıyla insanî yardım
ulaştırabiliyor. Bu örgütlere Türkiye’deki kampların içinde ve dışında
serbestçe çalışma imkânı vermeyerek, aslında, hükümet, AB’nin ilave
yardımını bloke ediyor... Umalım da Sayın Çiçek dahil Türk yetkililer,
bu açık mektubu ciddiye alsın ve uluslararası toplumun uzattığı eli
kabul etsin."
Lagendijk’in bu iddia ve çağrısının anlamı ne mi? Dilerseniz 1990’lardaki Abdullah Gül cevaplasın:
"Ülkemizdeki
Çekiç Güç’e bağlı Amerikan helikopterleriyle savaştan hemen sonra bu
bölgeyi gezen bir arkadaşınızım... Gördüğümüz manzara şu idi. O bölgeye
yardım teşkilâtı adı altında 22 teşkilât gelmiş. Bunun 21’i resmen
kilise teşkilâtı, 22'ncisi de İsrail’in İstanbul Başkonsolosluğu idi...
Bu helikopterlerde 18, 19 yaşlarında kızlar vardı. Bizim kadar rahat
Türkçe konuşan bu kızların Alman, İngiliz misyonerleri olduğunu
öğrendiğimde hayretler içinde kalmıştım..."
Sünni âlemin liderliğine oynarken göz göre göre "misyonerlerin" önünü açmak yakışık alır mı hiç? Ama bir şekilde tampon bölge kurulursa "uluslararası yardıma" ihtiyaç duyulacağından herhalde bu sorun da aşılır!..
Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan ve Mamak’a kucak dolusu sevgiler...
Müyesser YILDIZ
12 Şubat 2013
Yorum Gönder