Yandaş medya, şanlı “Taksim Gezi Parkı Direnişi”ni
yozlaştırmak, etkisizleştirmek, hedefinden saptırmak için namus, hayâ,
ar, utanma sınırlarını da aşan bir kampanya başlatmıştır.
“Camilerde grup seksi yapıyorlar” yalanı ile halkı
kışkırtmak, direnişçilere karşı çıkmalarını sağlamak, mücadeleden
soğutmak için elinden geleni ardına koymuyor.
Gençler, yaşlılar, kadınlar, kızlar biber gazı, gaz bombası, tazyikli
su altında boğulurken, coplanırken, yerlerde sürüklenirken, demir
çubuklarla kafaları kırılırken ortalarda görünmeyen; izdivaç, yarışma,
eğlence programları, göbek havaları ile halkı uyutmaya, narkozlamaya
çalışan Mütareke Basını birden bire, bir “Taksim Gezi Parkı aşkı” ile ayağa kalktı. Haberciliğini anımsadı…
Kameramanlarıyla, muhabirleri ile canlı yayın programları ile arzı endam etti. Ortaya çıktı.
Ama ABD, İsrail ajanlarının yönetiminde, gözetiminde…
PKK militanları ile kol kola… Kucak kucağa…
Onların yanında da gaz maskeli, karanlık yüzlü, sivil giyimli bir takım adamlar…
Televizyonlar, ellerinde bebek katilinin fotoğrafları ve Kürdistan
paçavraları ile meydanda gezinen PKK’lı teröristlerin görüntülerini
yayınlıyor. Sayıları 100 – 200’ü geçmeyen bu katiller sürüsünü büyük bir
toplulukmuş gibi göstermeye çalışıyor. “Bakın, sizin desteklediğiniz Gezi Parkı Direnişi içerisinde kimler var, görün…” demeye getiriyor. Halk yığınlarının mücadele azmini kırmaya yönelik çalışmalar yapıyor.
PKK’lılar ise bu eylemleri ile Öcalan’ın “Meydanı ulusalcılara ve Ergenekonculara bırakmayın” talimatını yerine getiriyor.
Bocalayan, çaresizliğe düşen, korku seline kapılan egemen güçlerin, AKP’nin imdadına yine Bebek Katili APO yetişti…
Sözün özü, yandaş medya, yani günümüzün Mütareke Basını, AKP iktidarını ve RTE’yi içine düştüğü “Gayya Kuyusu”ndan çıkarmak için her çeşit yalan, riya, sahte haber, tertip yolunu denemekten sakınmıyor… Vatan hainliğine devam ediyor…
Ama İsrailli ajanların yönetiminde, Amerika’nın kılavuzluğunda…
Ama kılavuzu karga olanın burnunun pislikten çıkmadığını, çıkamayacağını bilmiyor…
Bir gün onun da sonunun geleceğini hiç düşünmüyor. Osmanlının
Mütareke basının başına gelenlerin onun da başına geleceğine aklı
yatmıyor. “Güç bende, arkamda Amerika ve iktidar, dilediğimi yaparım” diyor. Ve, vee…
Taksimde, Taksim direnişinde, milyonların içerisinden cımbızla çekip,
sevişen, öpüşen gençlerin boy boy fotoğraflarını yayınlıyor.
Ellerinde bira şişeleri…
Öpüşen iki gencin tam sayfayı kaplayan fotoğraflarının üstünde de koca koca, renkli puntolarla yazılmış bir manşet: “ÖZGÜRLÜK OLMADAN, AŞK OLMAZ…”
Bir başka haberde de bir yatak fotoğrafı görüyoruz.
Yatakta iki genç…
Sözüm ona “Özgürlüğü” savunuyor. Önlerinde bir pankart… Pankartta bir yazı:
“KİMSENİN ASKERİ OLMAYACAĞIZ…”
Yalaka basın bununla kitleleri Atatürk’te birleştiren, tek hedefe yönelmelerini sağlayan “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz…” sloganını cephe almış, hedef tahtasına yatırmış… Gençlerin “Özgürlük” seçimini, özgürlük tutkusunu ve sevdasını kötüye kullanmaya, sömürmeye yönelik bir girişim…
Basın ve egemen çevreler ABD ile birlikte bir yandan bu çalışmaları
yürütürken, bir yandan da Abdullah Gül, Fethullah Gülen, Bülent Arınç
cenahını parlatmaya, “İyi polis, kötü polis oyunu ile” Türkiye’nin geleceğini onlara teslim etmeye hazırlanıyor.
Medya, hükümet ve yabancı ajanların dayanışması ile başlayan bu alt
yapı çalışması bugün polislerin Taksim meydanına yığılması ve saldırısı
ile sonuç verdi. Çağlayan’da avukatlar saldırıya uğradı, gözaltına
alındı…
Bu saldırı haberini zaten çok önceden Recep Tayyip duyurmuştu: “Bu eylemlere devam ederseniz, anladığınız dilden yanıt veririz…”
Bir taraftan da katıldığı mitinglerde yandaş medyayı kaynak göstererek, halkın din, namus duygularını ayağa kaldırmak üzere “Dolmabahçe camiine maalesef bira şişeleri ile girmek suretiyle, ayakkabıyla onu da yaptılar…” diyor.
Oysa konuya açıklık getiren Bezm-i Âlem Valide Sultan Camii müezzini Fuat Yıldırım, “Burada
içki içilmedi. Eylemciler buraya sığındıktan sonra içki içeni
görselerdi zaten kendileri dışarı atardı, bu iki günlük süre içinde
yaralılar tedavi edildi.” demişti.
Bütün bu girişimler Taksim’i kararlı direnişçilerin elinden almaya yönelik girişimlerdir.
Büyük ve şanlı “Gezi Parkı Direnişi” hem ABD’yi, hem AB’yi, hem AKP’yi hem de PKK’yı büyük bir korkuya ve telaşa sevk etmiştir. ABD Taksim başkaldırısını “BAHAR HAREKÂTI”NA
dönüştürmeye ve yıpranan AKP iktidarının yerine Abdullah Gül, Fethullah
Gülen, PKK ve Soros liberallerinden oluşan bir iktidar oluşturmaya
çalışmaktadır. AKP ise iktidarını kurtarma, kitleleri hâkimiyeti altına
alıp, eskiden olduğu gibi halkı “KOYUN SÜRÜSÜ” gibi gütme rüyası ve hayalleri ile tüm yurt yüzeyinde saldırılarını artırmıştır…
Ve iktidar, halkın gücünden korktuğu için bugün meydanlarda “İyi eylemci, kötü eylemci”
ayrımını kullanarak, onları parçalamak için; valileri, emniyet
müdürlerini nazik ve centilmence konuşturup, direnen halkı pasifize
etme, etkisini ve gücünü kırma yolunu denemektedir…
Halk arasında bir deyiş vardır:
“GEÇTİ BOR’UN PAZARI, SÜR EŞEĞİNİ NİĞDE’YE…”
Biz de böyle söylüyoruz şimdi onlara “Sür eşeğini Niğde’ye…”
Siz şimdi “İFLASLARI” oynuyorsunuz, halk yükselişi…
Halk bu oyunlara gelmeyecektir. Boşuna çabadır bunlar… Dev uyanmıştır… “Halk toprağın kenarına, nasırlı ellerini koyarak dizlerinin üstünde doğrulmaya başlamıştır…”
Ama bu yazıyı bitirirken son söz olarak da direnen özgürlük tutkunu halkımıza bir uyarım olacak:
Egemen güçlerin pislik kokan bu oyunlarını önemsemeden, Ulusal iktidar yürüyüşümüzü sürdürelim…
Ama hepsinden önemlisi, örgütsüz, yöneticisiz, başıboş, keyfi
hareketlerden kaçınalım. Özellikle polis tertiplerine, provokatör
oyunlarına, kışkırtmalara gelmeyelim, kimsenin malına zarar vermeyelim…
YOLUMUZ AÇIK OLSUN…
ZAFERE KADAR DİRENİŞ…
Yorum Gönder