Buna demokrasi mi, yoksa diktatörlük mü, denir? - Gündüz Akgül

Anayasamızın 2. Maddesi “Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal hukuk devletidir.” Der.
Ancak, şu anda sıcağı sıcağına devam eden olaylarda, iktidarın emir ve talimatıyla, yurttaşların can güvenliğini sağlamakla görevli güvenlik güçlerinin halka uyguladığı orantısız güç, şiddet, karşısında Türkiye’de demokrasi olduğunu söylemek ne yazık ki olanaksız hale gelmiştir.
AKP iktidara geldiğinden beri alıştıra, alıştıra ülkeye İslami bir rejim getirmenin gayreti içindedir.
Yıllardır bu tehlike yurtsever aydınlar tarafından dile getirilmesine karşın, gerek gençlik, gerekse halk üzerinde ölü toprağı olduğu varsayılarak anlatılamıyordu.
AKP, her uygulamasında biraz daha yasak, biraz daha özgürlükleri kısıtlama, insanların aile yapısına karışma, demokratik haklarını kullanan üniversite gençlerini örgüt üyesi yaftalamasıyla cezaevlerine atma, bu günkü sosyal patlamaları neden oldu.
Gençliğin ve halkın uyuduğunu sananlar, bu sosyal patlamaya kadar, bu kesimleri her şeyin farkında olduğunu ancak bu güne kadar olaylar karşında sabırla beklediklerini, Gezi Parkı olayında mahcup olarak anladılar.
Demokrasi ile yönetilen ülkelerde bu tür toplum olaylarında iktidarların görevi, olayları kışkırtarak çığırından çıkarmak değil, olay nedenlerini araştırarak doğru tanılarla, teşhisini koyarak yatıştırmaktır.
Ne yazık ki bizde böyle olmuyor.
Gezi Parkı olayının nasıl başladığını tüm yurttaşlar bildikleri için burada tekrarlamayacağım.
İstanbulluların nefes aldıkları yer olan Gezi Parkında yapılan plan değişikliği sonucunda başlatılan çalışmalar, çok az sayıda çevrecinin karşı çıkışıla başlamıştı.
Plan uygulaması İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığının yetkisinde olmasına karşın,  ülkede tek adamlılığını ilan ettiğine inanan Başbakan, plan uygulamasını yönlendirmeye başlamış, AKM’yi yıkacağını, Taksime cami yaptıracağını, 31 Mart gerici ayaklanmasının başladığı ve sonradan yıkılan Topçu Kışlasını tekrar yapacağını meydanlarda adeta rest çeker şekilde açıklayınca ipler koptu.
Bu baskılar ve ben yaptım oldu dayatması karşısında sabrı tükenen gençlik ve halk, demokratik haklarını kullanan az sayıdaki çevreci direnişçilere destek vermek amacıyla Gezi Parkına akın etmeye başladılar.
Bu noktada işin ciddiyeti anlamak istemeyen Başbakan, “Birkaç çapulcuya pabuç bırakmayız” diyerek ateşi benzinle söndürmeye çalışınca, direniş tüm yurda sel gibi yayıldı. Tüm baskılara karşın günlerdir Türkiye direniyor. “Her yer Gezi” sloganlarıyla demokratik hakkını kullanmak istiyor.
Bu direniş herhangi bir siyasi parti ve görüş altında değil, her kesimden insanların bir araya gelmesiyle başlamış ve o şekilde devam ediyor.
Direnişin şölen havası içinde devam ettiği, araya sızmaya çalışan ve olay çıkaran kışkırtıcıların bizzat direnişçiler tarafında dışlanmaya ve engellenmeye çalışıldığı görülmektedir.
Nafile, Sayın Başbakan tek adam karizmasını çizdirmemek için hala ateşe benzin dökmekle meşgul.
Demokrasi ile yönetilen dünya devletlerinin hiç birinde yöneticilerin olaylar karşısında bizdeki gibi davrandıklarına tarih tanıklık etmemiştir.
İktidarların bu tür uygulamaları ancak, Faşist ve diktatör rejimlerde görülür.
Buradan İktidar yöneticilerine ve Başbakana seslenmek istiyorum.
Yazıktır, günahtır demokratik haklarını kullanan bu insanlara daha fazla eziyet etmeden olayları sağduyu ile ele alarak çözümleyin.
Devletle gençliği ve halkı karşı karşıya getirmek cinayettir.

12.06.2013
Gündüz AKGÜL
Emekli Cumhuriyet Savcısı

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget