Politikada
üslubun önemi, “kim söyledi, nasıl söyledi, ne söyledi” sözcükleriyle
açıklanır. Başbakan ne söylerse söylesin, önemli olan onun nasıl
söylediğidir. Başbakan sözlüğe bile bakmadan bir kadeh içki içeni
“ayyaş” ilan ediyor. Halkın tencere-tavalarla sokaklara dökülmesini
küçümseyip “Tencere-tava hep aynı hava. Bunlar eski alışkanlıklar” deyip
geçiştiriyor. Milletvekili-emniyet müdürü-kırmızı bültenle aranan
kişinin aynı araçta kaza yapmasıyla “Susurluk olayı” ülke gündemine
oturmuştu. “Temiz toplum” adına “Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika
Karanlık” eylemi başlatılmıştı. Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan‘a
“Susurluk olayı” sorulduğunda “fasa-fiso” demişti. Adalet Bakanı Şevket
Kazan, lambaların yakılıp söndürülmesini “mum söndü”ye benzetip bir
inanç grubunu aşağılamaya çalışmıştı. Başbakan, Ankara’dan ayrılırken
sokağa çıkan, hükümet aleyhinde bağıran herkesi “marjinal”, “aşırı uç”,
“çapulcu” diye niteliyor. Böyle söyleyen başbakanın emrindeki polisin,
aşırı güç kullanması kadar doğal ne olabilir?
“Yollar yürümekle aşınmaz”
Başbakan
var, başbakan var… Ülkede öğrenci olaylarının yaygın olduğu, protesto
yürüyüşlerinin sıkça yapıldığı dönemde, muhalefet partisi bu yürüyüşlere
engel olmadığı için dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’i eleştiriyor,
olaylara sert müdahalede bulunmadığı için kızıyordu. Üstelik, Demirel’in
bir sözü hâlâ belleklerdedir. Bu olayı Demirel’in en yakınında
bulunmuş, onun kurduğu hükümetlerde bakanlık yapmış olan Esat
Kıratlıoğlu‘na, Ali Naili Erdem’e sordum. Demirel, yürüyüşleri
engellemediği için kendisini eleştirenlere şöyle demişti: Yollar
yürümekle aşınmaz. Bugün ise Başbakan Erdoğan, yapılan gösterilerden
ders çıkarmak yerine onlara “çapulcu”, “ayyaş” diyor, bunlara karşı
kendi kitlesini zor tuttuğunu belirtip, bir yerde protestoculara gözdağı
veriyor. Başbakan, bu öfkenin kendi üslubundan kaynaklandığının hâlâ
farkında değil ya da öyle görünüyor. Namus bildiğimiz bayrağımız ayaklar
altında… Polis, elinde bayrak olanı tazyikli suyla yere düşürüyor.
“Atatürkçüyüm” demek neredeyse suç oldu. Bayramlarımızı kutlayamaz,
marşlarımızı söyleyemez hale getirildik. Baskı, baskı, baskı… Halk artık
bunlara “yeter” diyor.
O polisleri AKP iktidarı aldı
AKP
hükümetleri döneminde polis sayısı 120 binden 250 bine çıkarıldı. Bu yıl
da 10 bin civarında polis alınacak. Ancak gelişen olaylar nedeniyle bu
sayı katlanabilir. Emniyet Genel Müdürlüğü Eğitim Dairesi de buna göre
hazırlık yapıyor. Yeni mezun polislerin yüzde 85’i Çevik Kuvvet Polisi
olarak görevlendirilir. Bugün, Çevik Kuvvet’te görev yapan polislerin
tamamına yakını AKP döneminde alınan polislerden oluşuyor. Bunlar
arasında devletin polisi olmak için çaba gösterenler de var. Ancak
polisin bir yanda hükümetin, bir yanda cemaatin baskısı altında olduğunu
da çalışanlardan öğreniyorum. Son olaylarda polis sert tutumuyla
gündeme geldi. Ankara’da otobüs duraklarının camları kırıldıysa bunda
polisin rolünün olup olmadığının da sorgulanması lazım. 5. kata düşen
gaz bombalarıyla işyerlerinin camlarının kırıldığını da esnaftan
dinleyebilirsiniz. Eğitim İş sendikası Genel Başkanı Veli Demir’in üç
kaburgası gaz bombasının etkisiyle kırıldı. Ya gözünü kaybedenler, ya
hastanede yatan onca insan… Tabii ki yaralanan polislerimizi de
unutmuyorum. Apartmanlar, işyerlerine gaz sıkılması, polise olan tepkiyi
de artırıyor olacak ki duvarlara “katil polis” yazılıyor. Polis bu
tutumuyla aşırı grupların hedefi olabilir.
“Çapulcu-ayyaşlar” artacaktır
Yavuz
Elbirler, daha önce İstihbarat Dairesi Başkanlığı görevinde bulundu.
Gözaltına alınanları da, polisin tutumunu da görüyor ve bize şu
değerlendirmede bulunuyor: “Bardak taşmış, insanlar seslerini ve
tepkilerini duyurmak icin son çareye başvurmuşlardır. Ankara’da
gözaltına alınan gençleri gördüm. Onları polis üniformalı, polislik
nosyonu olmayanlar götürüyordu. Gözaltına alınanların yüz ifadeleri,
tavır ve hareketleri, kıyafetleri marjinal grupların dışında olduklarını
çok açık bir biçimde gösteriyor. Ama polis amirleri bunu görmüyorlar.
Bu tip her gözaltına alınmasının yaratacağı travmanın, tehdit unsurunun
kazanç hanesine yazılacağını bilmiyorlar. Sadece demokratik haklarını
kullananlara gaz bombaları ile müdahale eden, marjinal guruplar
karşısında kalkanlarını bırakıp kaçan polislerin amirleri de bu olaydan
herhalde ders çıkarırlar.” İnsanlar sokağa indi. Başbakan bilmeli ki,
kendisinin, bakanlarının tehdit içerikli söylemleri, polisin insanları
öldüren, sakat bırakan, yaralayan tutumu devam ettikçe “çapulcular”ın
sayısı katlanarak artacaktır. Terör örgütü PKK’nın ilk eylemlerinden
sonra da “çapulcu” denilenlerle, devlet bugün pazarlık masasında değil
mi?
Yorum Gönder