Bir kâbus gibi! - Tünay Süer

ABD’nin isteği, tarikatçıların desteği ile Başbakan Erdoğan Meclisin yüzde 62 çoğunluğuna sahip olarak iktidara gelmişti. Bu nedenle işine gelmeyen hiçbir önergeyi, gensoruyu, muhalefet partilerinin tüm ısrarlarına rağmen parmak hesabı ile kabul etmedi.
Yani başbakanın diktatörlüğü o zamanlardan ufak, ufak başlamıştı. AKP Milletvekillerinin çoğu kendisine biat kültürü ile bağlanmışlardı adeta. Tabi serde adım adım rejimi değiştirme hayalleri vardı. Bununla birlikte CHP’nin 1 Mart teskeresinde bazı aklıselim milletvekilleri kabul oyu kullanmışlar Türkiye’yi Kuzey Irak bataklığına sürüklenmekten kurtarmışlardı.
Başbakan Meclis’i fiilen devre dışı bırakmış, Kanun Hükmünde Kararnameler çıkartarak partisini ve kendisini daha çok güçlendirmişti. Yıllar geçtikçe halkın üzerinde büyük bir baskı kurarak korku imparatorluğu kurmuştu adeta.
Danıştay ve Yargıtay’da düzenlemeler yaptı. Böylece, Yasama, Yargı, Yürütme ondan sorulur hale geldi. Oysa 90 lı yıllarda Kanun Hükmünde Kararnameler sık sık kullanıldığı için. Anayasa Mahkemesi yetkinin ancak önemli, zorunlu ve ivedi durumlarda kullanılması yönünde karar vermişti.
Her şeyi eline geçiren başbakanın her emri artık ferman niteliğine gelmişti. Başbakan da buna çok alışmıştı. CHP’nin bazı bazı KHK’lar için yaptığı iptal başvuruları da genelde Anayasa Mahkemesi tarafından ya bekletildi ya da ret edildi.
BOP Eş Başkanı olduğunu defalarca söyleyen Başbakan Erdoğan ABD ‘in Ortadoğu’yu parçalama senaryosu gereği 5190 sayılı kanunla Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda Değişiklik yapmış, böylece Devlet Güvenlik Mahkemeleri(DGM'ler) kaldırılarak yerine Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri getirmiştir. 30/6/2004
Bu mahkemelere iktidar tarafından özenle seçilmiş, 'benim isteklerimi yerine getireceksiniz' denilen savcı ve yargıçlar atandı.
17 Mayıs 2006 Danıştay cinayeti ile başlayan birbirine bağlanan davalar başladı.
12 Haziran 2007 - 12 Haziran 2007'de bir ihbar üzerine Ümraniye'de bir gecekonduda operasyon yapıldı. 27 adet el bombası, TNT kalıpları ele geçirildiği yandaş basında manşetlerde yer aldı.
Sonra dalga, dalga baskınlar başladı.
 Genelde sabaha karşı, kötü bir kâbus gibi, aydınlarımız, komutanlarımız, gazetecilerimiz, bilim adamlarımız ve İşçi Partisinin Genel Başkanı Doğu Perinçek, önce gözaltına alındılar sonra da tutuklandılar.
Silivri, Hasdal, Maltepe, Sincan Ceza Evlerinde esaret altına alındılar. Tutuklananların hepsi Atatürkçü ve ABD ye eğilmeyen kişilerdi. Emekli Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un tutuklanması yalnız Türkiye’de değil dünyada büyük yankı uyandırdı. Tarihte ilk kez Genelkurmay Başkanlığı görevini yürüten bir asker cezaevine gönderilmiş oldu.
Başbuğ’un tutuklanması ile kuvvet ve ordu komutanlarıyla 81 ‘i emekli olmak üzere 139 General ve Amiral zindanlara kapatıldılar.
El insaf ya! Bunca insanın özgürlüklerini ellerinden almak ve rahat uyumak nasıl bir vicdandır?
(Neden diye düşündüğümüzde bu günleri yaşayanlar olarak anlıyoruz ki başbakan onlardan korkuyordu.)
                                                                       *****
Kaç kez yağmurda, karda, yazın sıcağında ve bin bir zorluklara katlanarak duruşmaların çoğunu izledim Silivri denilen zulüm hanede. O yargıçların nasıl bağırdıklarını, hakaret ettiklerini, dışarı atmakla tehditlerine şahit oldum. İnsanlara savunma hakkı bile verilmiyor. Acı, çok acı bir şey bu.
Zindanlara, hücrelere kapatılan bu kahramanlar devleti hükümeti yıkma teşebbüsü uydurmacalarıyla bazıları müebbet cezalara çarptırıldılar, bazılarının halen davaları devam etmektedir.   Artık hepimiz biliyoruz ki onlar dışarıda oldukları zaman AKP bugünlere gelemeyecekti.
 İftiralar ve sahte kanıtlar, gizli tanıklarla suçları vatanı sevmek ve Atatürkçü olmak olan kahramanlarımıza, ailelerine yapılan bu manevi işkenceler bitmelidir.
Başbakan onları suçsuz yere vicdanı sızlamadan kendi emelleri için zindanlara kapattı ama ne yazık ki işler umduğu gibi gitmedi.
Suriye meselesinden ve kabadayılığından ötürü ABD onu gözden çıkarttı. Türkiye’yi parçalama, Diyarbakır’ı bir yıldız! Yapması terörist başına verdiği sözler de gümledi.
Başbakanın hiç hesaba katmadığı, dünyanın hayranlıkla izlediği Mustafa Kemal’in askerleri gençlik çıktı karşısına.
Bu gençlik, gaz bombalarına, mermilere, ilaçlı sulara, zehir katılmış biber gazlarına rağmen, dimdik ayakta. Polise hiçbir şekilde karşılık vermeden, üstelik kendini bile savunmadan.
Gezi Parkında başlayan masum bir protestoya yapılan acımasız baskından sonra Türkiye ayağa kalktı.  
Kuvvetler ayrılığını ayaklar altına almış, sultan edası ile emirler yağdıran diktatöre şimdi yurdun her tarafından istifa sesleri yükselmektedir.
Camide içki içtiler, başörtülü kızlarımıza saldırdılar diye gözümüzün içine bakarak yalan söyleyen başbakanı artık iyice tanımalıyız.
İşte bu yalanlar nasılsa, Ergenekon davası da böyle yalanlar üzerine inşa edilmiş bir davadır.
 Ergenekon, Balyoz, Kafes bir sürü ad takılarak yıllardır süren bu davalar artık bitirilmeli ve suçsuz vatanseverler adaleti olmayan Özel Yetkili Mahkemelerin derhal kaldırılması ve süren davaların bu kapsama alınması gerekmektedir. Yok, onları kapsamaz demeye kimsenin hakkı yoktur. Silivri duvarları özgürlüğe açılmalı, yıkılmalıdır artık.
                                                                                    ****
Başbakan yenilmiştir bunu artık kabul etmelidir. Polisle, askerle halkı karşı karşıya getirmek, kardeşi kardeşe kırdırmak iç savaşla eştir.( Bunu yapma sayın başbakan.)
Polisi daha güçlendirip halkın üzerine salacağım, gerekirse askeri devreye sokarım demesi sevmediği askere muhtaç olduğunun ve son çırpınışlarının kanıtıdır.
Şimdi bu olayları CHP ‘in yaptığını söyleyerek suç atmaya çalışıyor.
Ona bir çift sözüm var.
Ya sayın başbakan, artık iyice şaşırmaya başladın. Ne iş?
CHP ‘in o kadar gücü olsaydı bugün senin yerine  iktidarda olurdu.
Çok komik yani!
Sonra bir laf ediyorsun ki bu da yalanlara sığınılan bir söz ve taraftarlarını etkilemeye çalışıyorsun.
Sandıkta yenemeyenler böyle yaparak bizi devirmeye çalışıyorlar (!)
Dünyanın ret ettiği bir seçim sistemi ve elindeki erki çok güzel kullanarak seçimleri kazandığını unutma.
Ayrıca, kömürler, makarna erzak torbaları, elektriği olmayan köylere buzdolabı dağıtmanı da unutmuyoruz.  Vallahi mizah gibi.
Eskiden demokrasiyi araç olarak kullanırdın şimdi bağımlı yaptığın hukuku kullanıyorsun. Hukuku ve halkı özgür bırak. Yatak odalarımıza, telefonlarımıza girme.
Kimse seni düşürmek filan istemiyor, senden istenen bu güzel vatanın halkını bölme, herkese eşit davran ve gücünü şerre değil, güzelliklere kullan.
Hilesiz, hurdasız bir seçim yap iyi olan kazansın. Seçimle geldin, gidersen de seçimle git.
Yalnız bir şey var ki yaptığın zulümler,  mutlaka bir gün sorulacaktır. Gerek bu dünyada gerek öbür dünyada.
Unutma ki, senden büyük Allah var.
TC.Tünay Süer

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget