Başbakan Erdoğan,“Mesele ağaç değil,
gelinen nokta ideolojiktir” diyor ya... Kendisinin öfkesi de “Gezi Parkı, eylemler” vs. olmadığı gibi, eline geçirse bir kaşık
suda boğacağı başkaları.
Ortalık sakinleşsin, bu patlamanın iç ve dış boyutlarını, neyin
nerede nasıl çakıştığını, Erdoğan’ın asıl hasımlarını madde madde analiz
edeceğim.
Şimdilik Afrika ziyareti öncesi dışarıya yönelik verdiği şu mesajı
masaya yatıralım:
“Olaylar dışardan bağlantıları olan aşırı uçların
organizasyonu. Dış bağlantılar üzerinde istihbarat örgütlerimiz
çalışmalaryapıyor. İsimlerini ifşa etmeye gerek yok. Onların yetkililer ile
görüşmelerimizi, hatta gerekirse hesaplaşmaları yapacağız. Şunu açık, net
söyleyeyim; Bize itidal tavsiye edenler önce kendileri itidal çevresine
gelsinler...”
Emperyalizm ve işbirlikçilerinin Erdoğan “diktatörlüğünü” birden bire fark etmesi, bunun da ABD
ziyaretinden hemen sonraya denk gelmesi kocaman bir soru işareti. Sonun
başlangıcı Gezi Parkı değil, ABD gezisi gibi...
İlk aklımıza gelen, yeni birşeyler istendi, lâkin anlaşma
sağlanamadı... Beyzbol sopası ve sifon sahnesine geçildi!..
Ne zordur; İnsanın yıllar yılı savunduklarından teker teker
vazgeçmek zorunda kalması. Vere vere öyle bir noktaya gelirsiniz ki, kendinizi
tanıyamaz, kişilik çatışmasına düşersiniz. Hele bir de yıllardır sırtınızda
taşıdıklarınız tarafından bir kalemde satıldığınızı görünce çıldırma noktasına
gelirsiniz.
Maalesef karşımızda iktidar tarihi, bu dönüşler ve
verişlerle dolu biri var. “Ne çektirdiler be Tayyip?!..”
denecek kadar!..
Ama bu defa öyle değil; Direniyor, dış bağlantılara
had bildiriyor, hatta “hesaplaşmadan” söz ediyor.
Erdoğan alehtarı kampanyanın sessiz ve derinden İngiliz kaynaklı
yürütülmesine, sözde medyamızın yayınlayamadığını onların yayınlamasına da
dikkat!..
Hem dışarıda, hem içeride en önemli figür olan cemaat yönetiminin,
Erdoğan’la ilişkisini pamuk ipliği seviyesine indirmesi... Son olaylarda cemaat
kontrolünde olduğu söylenen polisin başrollerde oynaması...
Ve bir iktidarın tepesinde sallandırılacak en büyük
kılıç niteliğindeki “ekonomik kriz” sinyallerinin verilmesi...
Yabancı şirketlerin ilân, reklamlarını
durdurması...
Düne kadar müttefiki saydığı, “Türkiye’yi ekonominin parlayan yıldızı” diye pohpohlayan
ülkelerin tümünün birden vatandaşlarına, hatta milletvekillerine, “Türkiye’ye gitmeyin, Haziran’da büyük karışıklıklar yaşanacak”
uyarısında bulunması...
Kestirmeden söyleyeyim; Cumhuriyet tarihinin en kanlı
Cumhurbaşkanlığı savaşı yaşanıyor.
Dışarıdakiler ve içerideki uzantıları Erdoğan’ın Çankaya Köşkü’ne
çıkmasını asla-kat’a istemiyor. O direttikçe de mengeneyi sıkıştırdıkça
sıkıştırıyorlar.
Elbette bu hesapların bal gibi farkında... En büyük hayalinden
vazgeçmeyi kabullenemiyor, hazmedemiyor... Büyük öfke patlamasının, tarifsiz
kinin asıl sebebi de o. Ama gerçek hasımlarını dövemediğinden, onlarla açık
savaşa tutuşamadığından hıncını milletten çıkarıyor.
Ne mi olacak? İsteneni vermeyip de ne yapacak? Mecbuuur!..
Ya vermezse? Bunu da düşünmek istemiyorum. Nitekim
bugünkü açıklamaları Türk filmlerindeki kötü adamın, genç-güzel kadına, “Ya benim olacaksın, ya öleceksin” demesi
havasındaydı!..
O veya bu; Her halükarda ülke ve millet için iki ucu pisli değnek
masamıza konmuş bulunuyor.
Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak ve
Şirinyer’e kucak dolusu sevgiler
Müyesser YILDIZ
3
Haziran 2013
Yorum Gönder