Gezi parkı eylemlerinden polisin orantısız güç kullanmasına
dünyanın dört bir tarafından eleştiri yağdı. Başbakan Erdoğan, ABD,
İngiltere, Yunanistan’daki olaylarda polisin tavrını hatırlatıp, “Onlar kendilerine baksın” dedi. Anadolu Ajansı misilleme için Avrupa ülkelerindeki polis şiddetini yayınlamak üzere harekete geçti.
Erdoğan dün de Avrupa Parlamentosu’ndan çıkan kınama kararı üzerine şunları söyledi:
“AB'den
biri çıkmış bizler ile ilgili bir takım kararlar aldığını söylüyor. Ben
buradan sesleniyorum AB'nin bizler ile ilgili aldığı kararları ben
tanımıyorum. Bu kararı alanlar önce Yunanistan'a baksınlar. Halk polisle
karşı karşıya geldikleri zaman AB onlara para vermekten başka ne yaptı.
Destek verdi. Türkiye daha Avrupa Birliği üyesi değil. Sen nasıl oluyor
da bizim ile ilgili böyle karar alıyorsun?..”
Bu 4 satırlık açıklamada altı çizilecek iki önemli nokta var:
AB 10 yıldır Kıbrıs’tan PKK’ya, “soykırım”
iftirasından Ege’nin Yunanistan’a bırakılmasına önümüze koymadık liste,
istenmedik şey bırakmadı. Erdoğan’ın hiç böyle şiddetli tepki
gösterdiğini hatırlıyor musunuz? Tepki göstermek bir yana paket paket,
sepet sepet yasa çıkardılar, “Durun!.. Biz AB’ye üye değiliz, egemenlik hakkımızı devrediyorsunuz” uyarısı yapanları da “statükoculuk, darbecilikle” suçladılar.
Şimdi ancak işin ucu iktidara dokununca, “Türkiye’nin daha AB üyesi olmadığını” hatırlıyor, o kınama kararını aynen iade edeceklerini, AB’nin “saçmaladığını” söylüyorlar. Gezi parkı eylemlerinin böyle bir “uyanışa” vesile olması dahi başlı başına bir kazanç değil mi?!.
Başbakan Erdoğan’ın ABD ve Avrupa ülkelerindeki polis şiddetinden örnekler vermesine gelince; “Dinime küfreden bari Müslüman olsa” demeye getiriyor.
Yine
AB ile ilişkilere dönelim; Kendilerinde olmayanları, oradaki Türk
vatandaşlarına verilmeyen hakları Türkiye’deki azınlıklar için
istediklerinde, ülkemizde yabancılara neredeyse sınırsız mülk edinme
hakkı verildiğinde, “Aman, mütekabiliyet (karşılıklılık) esasına dikkat edelim” diyenleri yerden yere vurdular.
Mesela Erdoğan’ın Vakıflar Yasası’ndaki düzenlemelere yönelik eleştirilere verdiği cevaplar…. Acaba şu sözlerini hatırlıyor mu?
12 Şubat 2008: "Vakıf
olayı (...) devletten devlete bir mahsuplaşma olayı değildir. (...)
Eğer devletten devlete bir mahsuplaşma olayı olmuş olsa, karşımdaki ne
yaptı, ben de ona göre ne yapayım diyebiliriz. Ama insana ait veya
herhangi bir vakfa ait bir olay nedeniyle bizim bir mahsuplaşma veya bir
mütekabiliyet arama anlayışımızı ben doğru bulmuyorum. Ve bunun
istismarını da doğru bulmuyorum. Bunun üzerinden siyaset yapmayı da
doğru bulmuyorum. Biz bu noktada tarihte nasıl örnek olmuşsak, aynen
ecdadımızın torunları olarak yine biz örnek olmaya devam etmeliyiz
diyorum."
17 Şubat 2008: "Bu devletten devlete
bir vakıf hukuku değildir, olaya böyle bakmayacağız. Çünkü siz orada
kalkıp bir mütekabiliyet arayabilirsiniz, bir mahsuplaşma
düşünebilirsiniz. Ama burada kişilerin, kurumların hukuku var. Siz
kalkıp da mütekabiliyet arayamazsınız… Korumadı, korumazsa korumasın
kardeşim. Biz pisliği pislikle temizlemeyiz, pislik temiz suyla
temizlenir. Onlar böyle yapıyorsa yapsın."
Bırakın
onların polisleri döverse dövsün, siz niye dövdürüyorsunuz? Kötü, yanlış
örnek alınır mı?.. Pislik, pislikle temizlenir mi? Neden ecdadınızın
torunları olarak onlara örnek olmuyorsunuz?
Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak ve Şirinyer’e kucak dolusu sevgiler
Müyesser YILDIZ
14 Haziran 2013
Yorum Gönder