Taksim gezisinin ağaçları ve “hemşehri” olmanın bedeli

Siz nasıl söylersiniz bilemem ama kimi zaman “Hem-şeri” diye söylenen sözün aslı “Hem-şehri”dir.
Farsça’dan dilimize geçen “Hem” kelimesi “birliktelik” durumunu anlatır. “Şehir” de hemen herkesin bildiği gibi “Şehir”i yani kenti.
Dolayısıyla “Hemşehri”lik, aynı şehirli olmak, daha doğrusu kişilerin aynı şehirle ilgili olması durumudur. Yani Ankaralılar için Ankaralı; Erzincanlılar için Erzincan’lı olmayı bildirir.
“Hem”i doğru söyleyip “Şehri”yi yanlışlıkla “Şeri” diye kısaltarak söylerseniz, bundan aynı şehirden ya da aynı şehre ait insanlar yerine aynı “Şeri”den insanlar anlamı çıkar.
Tabii o da ne demekse.

*
Hemşehrilik, aynı şehre ait olmaktır olmasına da; düşünürseniz bu şehirlilikte insanların bir birbirleriyle bir aradalığı, aynı şehre aitliğinden önce “kişi olarak da” o şehire aitliği, o şehirle ilgililiği olayıdır.

Örneğin İstanbul’da yaşayan iki kişi Adana’da bir araya gelince, bu ikisi birbirinin İstanbul’dan hemşehrisidir ama, İstanbul’da apartmanın üçüncü katından kaldırım kenarındaki çöp bidonuna “basket” atana –kendisi tek kişi olduğu ve olay aynı kentte geçtiği halde “Sen nasıl İstanbullusun kardeşim” denir.

Şimdi buraya kadar söylediklerimizi toparlayacak olursak; bir sebeple aynı şehirden olmak iki ayrı kişi arasında “hemşehrilik” bağı oluşturur ama o insanların her birine de “o şehri düşünmek, o şehirle ilgili sorumluluk yüklenmek ve o şehrin adabına uymak gibi bir görev de yükler.
*
Bu günlerde İstanbul’un Taksim Meydanı’ndaki Gezi alanı tarihi bir dönemi yaşıyor.
Bir bakıyorsunuz dozerler, kepçeler alanın bir taraflarını “oyuyor”,

Bir bakıyorsunuz insanlar ve çoğunluğu genç insanlar kendilerini ortaya atarak buna engel olmaya, şehrin göbeğindeki bu “havalandırma” alanına sahip çıkmaya çalışıyor.
Bu “sahipliliği” ve oradaki yeşil alanın ne işe yaradığını gelen geçen herkese göstermek, medyanın gösterebildiği ölçüde anlatabilmek için halay çekiyorlar, dans ediyorlar, şarkılar söylüyorlar.

Bir bakıyorsunuz demiyorum, -çoğumuz açısından, sadece bir duyuyoruz ki- sabahın körü denen bir vakitte, ya da gecenin 5’inde, Taksim Gezisini gaz ve duman bürümüş, o gençler yaka paça oradan sökülmek istenmiş, çadırları yıkılıp yakılmış, ufak harçlıklarıyla sağladıkları masa, sandalye, ses düzeni, hatta kumanyaları derdest edilip çöp kamyonlarına yüklenmiş.

Bir bakıyorsunuz, o gençler sanki bundan hiç etkilenmemiş –adeta- kamçılanmış gibi yine aynı düzeni kuruyor ve hatta katılımları daha da artıyor.
Kimler yok ki bu “katılım”da…

Bu şehrin seçip kendine “vekil” tayin ettiği kimi duyarlı politikacılar Ankara’daki yasama işine ara verip buradaki yangına koşmak zorunda kalmışlar. Hayatlarında politika ile ilgilenmese de bu durumda aynı toplumsal tavrı gösteren her düşünceden, her dinden, soydan soptan gençler…

Hani Anayasanın bırakın şu maddesini, tümü şöyle mi olsa beğenirsiniz deseniz, büyük olasılıkla bazıları “ben siyasetle ilgilenmiyorum” diyecekler, bazıları “kabul”edecekler, bazıları “red edecekler” ve eğer hala varsa; bir kısmı da “yetmez ama evet” diyeceklerin hepsi yani kolay kolay kimsenin onları “bu kadar” bir araya getiremeyeceği o gençler şimdi bir araya gelmişler ve haykırıyorlar: “Taksim bizimdir, İstanbul bizim”.
*
Bu tabloyu bir kenara koyun şimdi, şöyle bir düşünün bakalım:
Bu kitle kendi aralarındaki görüş farklarını bu derece gözardı edip bu konuda Taksim gezisi ve meydanına dolayısıyla“şehirine” sahip çıkarken, İstanbul halkı’nın bu şehri korusun, kollasın hatta daha yaşanabilir hale getirsin diye görevlendirdiği –yine eski dille söyleyelim ki anlamı daha iyi anlaşılsın- “şehr-emaneti” yani şehrin emanet edildiği makam nerede?

İstanbul’un dört köşesinden hatta İstanbul dışından gelip bu meydanda hop oturup hop kalkanlar ortalığı inletirken bu “Şehr-ermaneti” yani Büyükşehir Belediyesi nerede?
Haydi, yine “Mazeret”leri çıktı da daha önemli işlerle ilgililer.

İyi, güzel de; böyle bir günde ortaya çıkıp “Yanlış diyorsanız yanlış olmuştur para pul önemli değil, hemen geri alırız” diyemezlerse önümüzdeki seçimlerde nasıl kapı kapı dolaşıp bizi seçin diyecekler?

Haa sorunlarını çözmez ama en azından “kişisel” olarak dertlerinii anlatabilirler: Bir zamanlar benzer bir olayda dedikleri gibi “Bize bırakmazlar ki..” de diyebilirler. Şimdi keşke en azından onu deseler de, bu yanlışlığın asıl sahibi şimdiden belli olsa.

Bu söz sadece ona mı?
Değil! “şehremanet”liği sadece büyük şehrin üzerinde değil.
Bu meydan nasıl ki sadece bu çevrede oturanların değil, Silivri’sinden Şile’sine; Kâğıthane’den Beylikdüzü’ne bütün ilçelerdeki insanların Taksim Meydanı ise, bu emanetin korunması, buralardaki şehr emanetçilerinin de görevidir.

Onlar da ya bu günden tavırlarını almalı ya yarın sorulduğunda hangi mazeretlerini ileri süreceklerini iyi hesaplamalıdırlar.

Yarın seçimlerde hemşehrilik konuşulacaksa herkes bu gün şehrine sahip çıkmalıdır.
Yok, durum bir başka anlayışla “Hem-Şeri”likle idare edilecekse onu da bilelim;
Herkes başının çaresine baksın.

Bülent Soylan

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget