Onların yüreği!Taksim Gezi Parkı’nda, Ankara’da Kuğulu Park’ta, İzmir Gündoğdu’da...
Güneşin tırnaklarıyla yırttığı karanlık şafağın söktüğü saatlerde, renklerin karışımı içinde bir aşkı, tutkuyu, sevdayı uyandırıyor:“Haydi kalk uyan!”
Belleklerimizde o akan kan, gözyaşı var!
Barışa ve kardeşliğe uzanan yol!
Ah, bir anlayabilseler onları, uzun soğuk gecelerde o çimenlerin üzerinde niçin yattıklarını kavrayabilseler, güzel günlerin, mavi sabahların derinliğine inseler, anlasalar o gençleri...
Anlayamıyorlar, anlamıyorlar...
İşin kolaycılığına kaçıp “terör örgütü üyesi” yaftası yapıştırıyorlar.
Bir kırılışı yaşadılar 11 gündür, bir acıyı, ölümü...Üç ölü...Birisi polis...
Onlarca yaralı...
Komada üç kişi mi yoksa dört mü belli değil!
Bir şey istiyorlar sadece:“Demokrasi ve özgürlük!”
Doğa sevgisi, insan sevgisi var içlerinde.
Sen görüyorsun, ben görüyorum ama “Tayyip Sultan” görmüyor...
Bir öfke ırmağı sultanımız...
Gecenin bir yarısı esip gürlüyor o gençlere!
Bir ölü ülkesini düşünün, vadileri, dağları, ormanları...
Yağmayı, talanı!
Çokuluslu altın avcılarını, on binlerce HES’i...Rize’yi, Artvin’i, Trabzon’u, Sinop’u...
Kaçkarlar’ı, Tunceli Ovacık’ı, İzmir Efem Çukuru’nu, Eşme’yi, Kozak Yaylası’nı, Köyceğiz’i...Karaburun’daki eylemleri, balık çiftliklerinin denizlerimizi nasıl kirlettiğini...
Soluğun meşalesinden geçen canlı ister insan olsun, ister ağaç, kuş, kelebek, tırtıl, tavşan, ceylan...
Bir sevda türküsüdür dillerde olan, bir annenin çığlığıdır, Cumartesi Anneleri’nin...
O gençlerin dillerinde var olan demokrasi ve özgürlüktür!
Barıştır, savaş değil!
Bir anlayabilseniz onu, gözlerinin içine bakabilseniz, olup bitenlerin ayırdına varacaksınız.
Belki vardınız...
Sultanım söyler misin, bu racon kesmek niye, kabadayılık niye?
Uyanıyor onlar dün sabah Gezi Parkı’nda...Yaşamın suç ortağı onlar, geleceğin aydınlık yüzleri.
Eğer yaşamak suçsa suçlu onlar!
Hepimiz suçluyuz!Sevda suçsa, aşk suçsa, ülkemizi sevmek suçsa, yurtseverlik suçsa!
Evet suçluyuz!
Uyandıklarında yağmur işliyor iliklerine kadar, rüzgârlı, katı bir havada.
Yüzleri yeraltı yamacına giriyor.
Ve bir şarkı kulaklarımızda:“Ey gözcü, hep ölü buluyorum seni; Anka’ya söyleyen Douve uykusuz bekliyorum o soğukta...”
Haziran soğuk oluyor geceleri...
Dağ başları soğuk, sınır boyları soğuk.
Bir gitar çalıyor, bir genç kız sevgilisinin kulağına Yves Bonnefoy’un dizelerini fısıldıyor:“Artık hiçbir alevin kısıtlayamayacağı kesin varlık; gizli soğuğun eşlikçisi; şiirin parçalandığı yerde yeniden doğan ve çoğalan bu kanla dipdiri...”
Yüreğin dipdiri!Sevgin!
Özlemin!
Senin anayasal hakkını kullanman, demokrasi, barış istemen, hem askere hem de sivil vesayete karşı tepki göstermen en doğal hakkın...
Sen faili meçhul cinayetlerin aydınlanması, düşünceyi ifade özgürlüğü için, sen bizim adımıza sansüre, baskıya, gözdağına karşı çıkıyorsun!
Sultanımız sana bu yüzden öfkeli!
Çünkü o hâlâ 12 Eylül’ün nimetlerinden yararlanıyor, Partiler ve Seçim Yasası’nı değiştirmiyor, yeni sivil çağdaş demokratik anayasayı yaşama geçirmiyor.
Oyalıyor toplumu!
Onun öfkesine sakın kızma sen!
Aranıza sakın yasadışı örgüt militanlarını, ajan kışkırtıcıları alma!
Onları gördüğün yerde dışla eylemin içinden!
Sakın ırk, din, dil, inanç, mezhep ayrımcılığı yapma!
Sağı solu yakıp yıkmak isteyenlere karşı çık.
Oyuna gelme!
Bu şanlı demokratik direnişe leke sürmek isteyenlere gereken dersi ver!
Başlattığınız eylem Ortadoğu ülkelerinde yapılan eylemler gibi değildir.
Böyle eylemler ancak sanayi devrimini yapmış, demokrasisi gelişmiş ülkelerde olur...
Sen Taksim’de bunu gösterdin!..Ankara, İzmir, Adana sana sahip çıktı.
Sen sevdalı bir bulutsun genç arkadaşım... Sen 68’li, 78’li kardeşim, sen demokrasi ve özgürlük istiyorsun canım kardeşim...
Tek istediğim şey oyuna gelme ve tuzağa düşme!
Yorum Gönder