İstanbul gibi Ankara’da da eylemsiz gün geçmiyor. Eylem alanlarına
daha önce hiç gitmemiş olanlar şimdi orada bulunmayı görev
kabul ediyor, onları ne gazın
kokusu, ne biber gazı ne de
tazyikli su yıldıramıyor.
Başkent’te eylemlerin
merkezi Kızılay-Güvenpark’tır. Gece-gündüz burası
hareketlidir. İkinci toplanma noktası Tunalı Hilmi Caddesi
oluyor. Ancak
caddelerin, parkların isimleri de yaşanan
döneme uygun olarak değiştirilmiş.
Kızılay’ın adı
“GAZılay”, TOMA’ların eylemcilere sürekli su sıktığı
Tunalı
Hilmi Caddesi’nin adı “TOMAlı Hilmi Caddesi”,
eylemcilere bol bol saldırının
olduğu, polis tarafından
dövüldüğü Güvenpark’ın adı ise “DÖVENpark” olmuş.
Buralarda
toplananlara polisin yoğun gaz fişekleri atması, biber
gazı kullanması, tazyikli su sıkması da
olağan hale geldi.
Ankara Emniyet Müdürü Kadir Ay, personeline daha çok
kişinin gözaltına alınması
talimatını sıkça veriyor,
eyleme katılan ve “fişlenen”lerin sayısı da hızla artıyor.
Fişleme öyle sıradan değil
bugün “Balyoz”, “Ergenekon”,
“Casusluk” gibi suçlardan yargılananlar neyle
suçlanıyorsa, “hükümet istifa”
diye bağıranlara da aynı
suçlamalar yöneltiliyor. İşte “İleri demokrasi” diye
Türkiye bu noktalara getirildi.
Bayrak en büyük suç oldu
Ankara
Emniyet Müdürlüğü’nde önemli görevlerde bulunan polis
memurunun, üniversite öğrencisi olan
oğlu, sırt çantasının
içinde Türk Bayrağı, limon, su bulunduğu için “terör örgütü
mensubu” diye Emniyet
Müdürlüğü’ne götürüldü. Cep
telefonu alındı, muhtemelen sim kartı da kopyalandı.
Böylece örgüt bağlantısı kurmaya çalışılacak. Polis
babanın oğluna, çantasından çıkan bayrak ve limon serbest
bırakılırken iade
edildi. Ancak tutanakta, bayrak ve
limonun arasına bir de “taş” eklenmişti. Baba, “madem taş
varsa o taşı da teslim edin” ısrarında bulundu. Taş,
kayıtlara bayrak ve limonla birlikte suç unsuru olarak
geçmişti ama ortada taş yoktu. Taş, soruşturmalarda “silah”
olarak da değerlendiriliyor.
Yılların emniyet
mensubu olan baba, meslektaşlarının yaptıklarına
kahrediyor. Çok sayıda gencin emniyete götürülmesi “büyük
başarı” olarak görülüyor. Çünkü, bu gençlerin yarın
“hükümeti devirmeye teşebbüs”le suçlanacağı belirtilip
eylemleri kırmak amaçlanmış olabilir.
Suçlama, sorular ve cezaları
Gözaltına
alınanların neyle suçlandığı ve kendilerine hangi
soruların yöneltildiğini merak etmiş olabilirsiniz. İşte
bir ifade tutanağında yer alan suçlama konuları:
“Ankara’da
meydana gelen Taksim Gezi Parkı protestosuna katılarak
illegal olarak Başbakanlık, bakanlıklar ve TBMM binaları
işgal edilmeye çalışılmıştır.
Kamu malına ve özel
mülke zarar verilen kanuna aykırı eylem esnasında polise
mukavemette bulunarak
görevini yapmasını
engellediğiniz, polise taşlı-sopalı saldırılarda
bulunduğunuzdan yakalanarak gözaltına
alındığınız
anlaşılmıştır.
Hangi amaçla eyleme katıldınız? Her hangi
bir kişi, kurum, kuruluş, dernek, vakıf ve benzeri nitelikte
bir
yerden eyleme katılmanız için size bir talimat verildi
mi? Eyleme kim ya da kimlerle birlikte katıldınız?”
Bu
eyleme katılanlar hakkında 6 yıldan 10 yıla kadar, isyana
tahrik edenler hakkında 20 yıldan 25 yıla
kadar, cebir ve
şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni
ortadan kaldırmaya ya da görevlerini yapmasını kısmen ya da
tamamen engellemeye çalışanlar hakkında ise
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası
istenebilir.
Bu
suçların yanı sıra polise mukavemet, kamu ya da özel mülke
zarar verenler hakkında da ayrıca dava
açılabilir. Ancak, bu
durum cumhuriyet savcılarının yürüteceği soruşturma
kapsamında suçu
vasıflandıracaklarından cezalar
değişebileceği gibi “toplantı ve gösteri hakkı”
kapsamında değerlendirilip
takipsiz kararı da
verilebilir. İşte arzu edilen de böyle bir karardır.
Ergenekon, Balyoz, 28 Şubat…
Yürütülen
soruşturmalarda kişilere yönelik suçlamalarla “Balyoz”,
“Ergenekon”, “Casusluk” suçlamaları
arasında hemen hemen
bir fark bulunmuyor. Soruşturmalar terör suçlarına bakan
cumhuriyet savcıları
tarafından yürütülüyor. Bu durumu
Ankara Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Erol Aras’a
sordum.
İşte Aras’ın yorumu:
“En doğal protesto
hakkını kullananlara karşı terörist muamelesi yapılıyor.
TBMM’yi devirmeyle suçlamak, protesto hakkının
kullanılmasını yargı yoluyla engellemek anlamına gelir.
‘Polise mukavemet ya da kamu
malına zarar vermek’
suçlaması normal cumhuriyet savcılarının görev alanına
girer. Protesto hakkını
terörle mücadele savcılarının
alınana sokmak, temel anayasal hakların kullanılmasının en
başta kabul
edilmemesi,
kullanılmaması anlamına gelir.
Bunun yargı yoluyla yapılmasını kabul etmek mümkün
değildir.”
Balyoz, Ergenekon, 28 Şubat unutulmuştu. Şimdi yeni bir örgütü sahneye çıkarma zamanı geldi…
Yorum Gönder