İnsanların “Gezi Parkı” dedikleri günlerde Kuzey Afrika’ya “geziye” gittiklerinde, Türkiye sokaklarındaki “Afrika dikkat demokrasi geliyor!” uyarılarını da acaba duydular mı?
Ben “Facebook” ve “Tvitter” kullanmıyorum! Etkileri hakkında en ufak bilgim yoktu. Ama bazılarının kırk yılın başı doğru söyledikleri “Tvitter toplumun baş belası” sözlerinin başlarına “bela” kesilmesinde 34 “gâvur İzmirli Tvitter’cı” gencin gözaltına alınması, acaba o kulaklara ulaştı mı? Dünyada ilk kez “tveet” atanlar gözaltına alınıyor!
Şehit analarına “yaygaracı” deyip Mersin’de de bir çiftçiye “ananı da al git” demesine karşılık “gâvur İzmirliler” Ata’nın annesi Zübeyde Hanım’ın resmini yükledikleri sandala “Anamızı da aldık geldik” afişini astırtan tahrikçi kim? “Benim oğlana ananı da al git, demişsin!!! Torunuma da çapulcu demişsin!!! 87 yaşındayım, yataktan kalkamıyorum. Az yanıma gel bir şey diyeceğim!” afişiyle görüntülenen ninenin diyeceklerini doğrusu çok merak ettim!
Yüz binlerce insanın karşısında “Yüzde 50’yi zor tutuyorum” demek ve “1 milyon yandaşla” tehdit etmek “baş tahrikçilik” değil de nedir? Dünyada hangi başbakan halkının yarısının karşısına sokaklara, alanlara öteki yarısını sürdürüp kardeşi kardeşe vurdurur? “Dünyada hangi başbakana ağzından çıkan bu lafı duyuyor mu” diye sormak yerine, acaba “Hangi başbakan böyle laf eder?” demek daha doğru olmaz mı? “Birkaç çapulcuya pabuç bırakmam” tehdidini savurduğunda ağzında çıkanı kulağı duymadı ama bırakın “Mısır’daki sağır sultanı”, yabancı dillere “ç”nin teleffuzunu vermek için “chapulcu” sözcüğünü kazandırdığını biliyor mu? Ünlü Amerikan düşünür Noam Chomsky soyadındaki “Ch”den esinlenerek “Ben bir çapulcuyum” demedi mi? Kulağı duymadı ama o fotoğrafı da görmedi mi acaba?
Dünyada en çok “biber gazı kullanan başbakan” unvanını kazanınca Brezilyalı ünlü yazar Paulo Coelho bile “Kendimizen utanalım, biber gazı Brezilya malı” sözüyle direnişçilere destek verdi!
Bir vatandaşa “Artistlik yapma lan” dediğini kulağı duymadı ama bırakın onlarca Türk artistini, dünyaca ünlü artistler, örneğin Tilda Svinton, Madonna bile yumruklarını havaya kaldırdılar, ünlü manken Miranda Kerr de Türkiye’deki gösterisini iptal etmedi mi?
Adı bende saklı bir gençten gelen bir iletinin bir bölümünden alıntı:“Ben hafta sonları içki içtim, ‘alkolik’ dedin.
Ben sevgilimin elinden tuttum, ‘ahlaksız’ dedin.
Ben orada camiye ihtiyaç mı var dedim, ‘dinsiz’ dedin.
Ben tarihi Emek Sineması yıkılmasın dedim, ‘terörist’ dedin.
Ben sana oy vermedim, ‘gâvur’ dedin.
Ben harçlar kaldırılsın dedim, ‘anarşist’ dedin.
Ben ağaçlar kesilmesin dedim ‘çapulsuz’ dedin.
Ben şehrin tek yeşilinden kimse rant kazanmasın istedim; sen ki bu demokratik ülkenin hizmetkârısın, sen ki diktatörlük kanımda yok diyorsun beni ‘ağaçlarda sallandır’mak istedin!”
Dilimize Rumcadan girmiş “Nato kafa, nato mermer” diye melez bir söylem var. “Nato” sözcüğü Yunanca “işte” demektir… Bu sözcüğü Türkçeleştirecek olursak “İşte kafa, işte mermer” olur. Türkçede Rumcanın etkisi kaybolunca bu söylemin yerini, “N’olacak taş kafa!” söylemi almıştır.
Bu satırları yazarken Tayyip Efendi Afrika “gezisinden” henüz dönmemişti. Dönüşte havaalanında ve sonrasında ne olur bilemiyorum. İnsanlar “başbakanın” istifasını istiyorlar. Cumhurbaşkanı sağduyuyla, “Gezi Parkı direnişçilerinin mesajlarının alındığını” söylüyor. Her zaman yükseklerden uçan Başbakan Yardımcısı bile bu kez ayakları yere basıp “vekili” olarak halktan “özür dilemeyi” zorunlu görüyor.
Tayyip Efendi “başbakan” olarak 10 yıldır hiç izin yapmadı. Yoruldu. Kafası iyiden iyiye yoruldu. Cumhurbaşkanı ve yardımcısı ile konuştuktan sonra mutlaka yıllık izne çıkmalıdır.
Gerekirse tatile Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad ve eşinin yanı sıra Emine Hanım’ı da alarak mavi yolculuk yapmalı ya da bu dinlence ile birlikte kafasındaki beyinsel yorgunluğu bir psikiyatrın divanında atmalıdır!
Kuğular ve Peşkeş!
Çankaya Belediyesi’ni canı gönülden kutluyorum. “Kuğulu Park”taki ak ve kara kuğuları biber gazlarından zehirlenmemeleri için başka yerlere taşımışlar. Kuğulu Park eskiden böyle miydi? Park gibi parktı! Önce yol için makasladılar. Sonra “bat-çık” denilen alt-üstgeçitlere kurban ettiler.
Hani “iki ayyaş” vardı ya onların zamanında başkentte parklardan geçilmezdi. Kızılay Parkı bir “ucube” yapıya dönüştü. Karşısındaki “Güven Park”ı yıkanan çamaşır gibi çektikçe çekti, anıtla sınırlandırıldı.
Bereket iki ayyaşın Kavaklıdere’de karşılıksız verdikleri yabancı büyükelçilik arazilerinde yükselen yeşilliklerin oksijeni egzoz ve biber gazını önlüyor. Sıhhiye-Kurtuluş, Gençlik parkları da ayyaş ikilisinin marifetleri değil mi?
Adı üzerinde en önemli “park”, daha doğrusu “orman” denilen “Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ)” Tayyip Efendi’nin belediye başkanı sayesinde yolgeçen hanına dönüştürüldü. O başkan ODTÜ’nün eski rektörü Kemal Kurdaş’ın Ankara halkı ile birlikte yarattığı yeşillikleri yok edecek karayolunu hedefliyor.
AOÇ’de başbakana saray yapılıyor. O da yetmemiş gibi ABD Büyükelçiliği’ne “peşkeş” için çalışılıyor. “Peşkeş” Farsça bir sözcük… “Peş” sözcüğü “önden” demek… Örneğin “peşin para” gibi… “Keş” sözcüğü ise “çeken” demek… “Afyonkeş, esrarkeş, kemankeş… (afyonçeken, esrarçeken, yayçeken)” gibi…“Peşkeş” ise “önden çeken” demek… Önden ne çeker? “Rüşvet”… İşte “peşkeş”in tam karşılığı budur! Tayyip Efendi’nin 15. kez gittiği “Beyaz Saray”dan imrenerek AOÇ’de yaptırdığı “saray” ile ABD’nin Beyaz Sarayı böylece komşu olacak… Gözü kör olsun bu peşkeşin… İstanbullu gençler Ankaralı gençlere de örnek olmalıydılar!
Yorum Gönder