Gezi Parkı direnişi, bir anda tüm İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de,
diğer tüm Anadolu kentlerinde, kırsalında destekle, dayanışma ile
beslendi, güçlendi, dalga dalga yayıldı. Gezi’de, barikatların arkasında
yeni bir gündelik hayat var. Oradaki genç yaşlı, Kürt-Türk, Alevi-Sünni
, sosyalist, sosyal demokrat, yurtsever tüm politik görüşleri, tüm
kültürleri, renkleri barındıran muazzam zenginliğin pratiğini görmek,
ona şahit olmak için akın akın insan geliyor Taksim’e. Hem de hiç
korkmadan, barikatların içinden süzülüp geçerek. Lise öğrencileri, hatta
ilkokullular, bazen de öğretmenleriyle boy gösteriyorlar gruplar
halinde meydanda.
GEZİ RUHU…
İnsanları direnişin merkez üssüne , isyancıların işgal ettikleri Taksim
Meydanı'na, Gezi Parkı'na çeken ne? Asıl merak, bunu yapan, buna katılan
ve dalga dalga katılmakta olan isyan ruhu. Mümkün olsa da o ruh ele
tutulup gözle görülebilse…Yeni bir insan tipi… Unuttuğumuz, yok olmaya
başlayan insanlık, yeni bir formatta zuhur ediyor direnişin içinden…
Gelip görülmek istenen şey, yüz binlerin dayanışması, yan yanalığı,
kardeşliği, en önemlisi haksızlığa, baskıya karşı direnişi ve
kararlılığı…Bu ruhun şimdilik zirve yaptığı yer Gezi Parkı. Ama aynı
ruh, İstanbul’un her köşesinde, Gazi Mahallesi'nde, Bağdat Caddesi’nde,
Çiçekçi’de, Sancaktepe’de, her yerde... Vapurlar martıların eşliğinde
iskelelere yanaşırken herkes birbirini slogan atarak selamlıyor, çığlık,
artık ağızlara sığmıyor. Baskıdan sinmiş, küçük düşmüş, neredeyse
kendisine olan saygısını yitirme noktasına gelmiş insanlar şimdi
bağırmak, bağırmak ve korkmadıklarını haykırmak istiyorlar. Dahası,
değiştirmek istiyorlar. Bugüne kadar neye itiraz ediyor, neyi haksız,
adaletsiz, yanlış görüyorlarsa, onu değiştirmek istiyorlar.
YAZ OKULUMUZ, GEZİ…
Bugünün acil hedefi, Gezi Parkı’nı korumak, oradaki saldırıyı, tehdidi
defetmek, ama Gezi özelinde artık herkes kentine, dolayısıyla kendine
sahip çıkmayı alıyor gündemine. Kenti sahiplenmek, aslında ortak yaşamı
sahiplenmek. Kentin kamusal alanının ticarileştirilip metalaştırılmasına
karşı çıkarken sıkışıp kente saldıran neoliberal kapitalizme cephe
açıyorsun aslında. Kente sahip çıkarken kentliyi müşteri gibi gören
neoliberal belediyeciliğe bayrak açıyorsun aslında. Kent için hâkim
sınıfa, onun iktidarına karşı mücadeleye dönüşüyor her şey…Bu
mücadelenin karşısında saf tutan medyayı sorguluyor, dahası edepli
olmaya davet ediyor, kim, hangi yapı, kurum halka karşı duruyorsa onu
silkeliyorsun. Onu meydanda slogan atarak, twitter üstünden
silkeliyorsun.
Gezi Parkı aynı zamanda direnişçilere “bir yaz okulu”…Soran, sorgulayan,
olan biteni “doğru anlamaya” , daha sonra da “değiştirmeye”
yönelenlerin okulu. Çok kısa sürelerde de olsa, genci yaşlısı eğitim
veriyor, eğitim alıyor bu okulda. Kitaplar okunuyor, tartışmalar,
konuşmalar yapılıyor, sanat üretiliyor…Dil değişiyor, davranışlar
değişiyor. Bu okulun mezunları, geleceği omuzlayacak, ülkesini ve
dünyayı değiştirecek ordunun neferleri olacak sonuçta…
RUHU TAŞIMAK…
Bu ruh halinin Taksim Meydanı'nda kalmaması gerek. Herkes bu ruhu
yaşadığı mahalleye, caddeye, işe, ofise taşımalı. Haksızlıklar,
adaletsizlikler bir tek Taksim’de değil ki…Sağımız solumuz, mahallemiz,
işyerimiz, çevremiz, kentlerimiz, köylerimiz bunlarla dolu. Bizi kuşatan
adaletsiz ve eşitsiz koşulları değiştirmek için bu ruh halini, bu
kolektif direnme ve değiştirme kapasitesinin her yere taşınması,
oralarda da yaşanması gerek. Gezi, içimizdeki cevheri yeniden
keşfetmenin sahnesi oldu, o enerjiyi, coşkuyu kaynağını koruyarak
haksızlığın, eşitsizliğin olduğu her yere taşıyıp oralarda yeni
kitlelerle büyütmek gerek. Gezi fidanlığından alınan fidanları tüm
topraklara dikmek, geliştirip büyütmek gerek. Onlardan muhteşem ağaçlar
yetiştirmek demek bu.
DAYANIŞMA KOMİTELERİ
Mahallelerde, ofislerde, fabrikalarda, okullarda, çarşılarda “dayanışma
komiteleri” biçiminde örgütlenmeli. Bu, hem daha da azgınlaşması
muhtemel AKP rejiminin saldırılarına karşı savunma için hem de
haksızlıklara karşı demokratik direnme, protesto, gösteri hakkını
örgütlü biçimde kullanma, yaşam şartlarını örgütlü bir biçimde
değiştirme, yeni bir hayatı kurmak için gerekli. Gezi’de deneyimlenen
direnme, savunma, üretme, değiştirme eylemliliği her yere taşınmalı.
Politika yapmak, aslında budur. Politika, 4-5 yılda bir sandığa gidip oy
kullanmak değildir sadece. RTE, neden politikanın sandık boyutunu
yüceltiyor, buna sahip çıkıyor? Çünkü bu güdük hali, onun işini
kolaylaştırıyor, insanlar gündelik hayatlarında yaşamasınlar istiyor
politikayı. Karar süreçlerine ikide bir katılsınlar istemiyor. Verdiniz
ya bana yetkiyi, kesin sesinizi, demeye getiriyor. Ama yağma yok!
Politikanın ne demek olduğu öğreniliyor artık ve hem öğrenilecek hem
öğretilecek. Seçme seçilme, denetleme, protesto, gösteri hakkı, sadece
seçim dönemlerinde kullanılmakla kalmayacak, işyerinde, okulda, semtte
sürekli yaşayacak ve yaşatılacak. Üstelik kim iktidar olursa olsun.
İsterse AKP gitsin, CHP gelsin, halk kendi dayanışma komiteleri ile
demokrasiyi gündelik , sürekli, canlı yaşamalı. Bu, örgütlü toplum
demek, dayanışarak güçlenmek demektir ki, bunun karşısında hiçbir
diktatörlüğün, zulmün, sömürünün durması mümkün değildir.
Yorum Gönder