Erdoğan Yezidi çemberinden çıkabilecek mi? - Ayşenur Arslan

Yezidiler, daha doğrusu Başbakan’ın hakareti sonrasında öğrendiğimiz gerçek isimleriyle Ezidiler, azınlıkların “en azı”. İnançları yüzünden öyle büyük bir baskı ve aşağılama ile karşılaştılar ki, topraklarını / tarihlerini bırakıp Avrupa ülkelerine göçtüler. Geride 30 kadar köy ve (yurtdışı kuşağından Ezidi sosyolog Azad Barış’ın araştırmasına göre) 377 (yazıyla üçyüzyetmişyedi) Ezidi kaldı.

Başbakan ve kadrosunun çırpınışlarını görünce aklıma geldiler. Sanki bir çemberin içine sıkışmışlar da çıkamıyorlardı çünkü. Tıpkı Ezidi Çemberi’nde olduğu gibi.

Ezidilerin inanışına göre, etrafına bir çember çizilen kişi, o çemberden çıkamaz . Birisinin gelip, onu bozması / silmesi gerekir.

Sevgili Murathan Mungan’dan dinlemiştim ilk kez. Daha sonra Mahmud ile Yezida oyununda izledim. Murathan’ın şu tesbitini de hiç unutmadım:

“Çember; çizen için komedi, içindeki içinse dramdır. Ama eğer birisi kendini çember içine almışsa, işte o trajedidir.”

BAŞBAKAN’IN TRAJEDİSİ

Laf, geleceği yere geldi aslında. Yine de biraz açmak lazım. Başbakan Erdoğan, yaltakçılarının “ustalık” diye tanımladığı son dönemde toplumun sinir uçlarıyla oynadı. 4+4+4 eğitim sistemi ve görmezden gelinen vahim sonuçları.. Suriye politikası ile Türkiye’yi maddi / insani bir krizin ortasına çekmesi.. Uludere / Reyhanlı gibi vahim olaylar ve üstlerinin örtülmesi.. Daha binlerce örnek.. Ve her fırsatta; parasız eğitim isteyen öğrenciden işadamlarına, işlerini yapmaya çalışan gazetecilerden sokaktaki sade vatandaşa hakaret etmesi..

Erdoğan, her adımıyla kendi etrafında bir çember çizdi. Şimdi o çemberin içinde ve çıkamıyor.

· ÇIKIŞ ZOR! Yaptıklarının hata olduğunu kabul edip özür dilese.. Yıllarca biriktirdiği “karizması” yerle yeksan olacak.. Üstelik hangi konuda, kimden özür dileyecek ki! Örneğin “Cemevi ibadethane değildir” inadından geri adım atabilecek mi! Ya da Dolmabahçe’deki ofisinden gözetlediği kadınlar nezdinde Cumhuriyet kadınlarından özür dileyecek mi! Bunu sadece kişiliği elvermediği için değil; politikasının / paradigmasının iflası anlamına geleceği için yapamaz Erdoğan. Hele üç büyük seçim öncesi hiç yapamaz. Çemberin içinden çıkamaz.

KALMAK DA İMKANSIZ!

Ancak kendisi değilse bile herhalde çevresindekiler farkına varmıştır: Gerilimi böyle de sürdüremez. Direnişin –birkaç il dışında- bütün Türkiye’ye yayılması AKP’de alarm zillerini çalmış olmalı. Mecburi yaltakçıların dışında, medya bile artık göstermek zorunda kalıyor. İtiraz sesleri koroya dönüştü, çoğalıyor. Siyaset sahnesindeki muhafazakâr siyasetçilerden aldığım havaya göre, AKP içinde artık açıkça konuşuluyormuş. “Anayasa, hatta Başbakan’ı Çankaya’ya gönderme planı zora girdi” analizleri yapılıyormuş. Bir siyasetçi şöyle dedi: “Arınç, hiçbir adımını hesaplamadan atmaz. Başbakan Afrika’da iken Taksim Platformu üyelerini kabul etmesi çok ciddi bir mesaj. AKP içindeki koalisyon dağıldı dağılacak..” Bu tabloya bakınca da Erdoğan’ın “dik duruyor” gibi yapıp ciddi tavizler vermesi gereği görülüyor. Yani Erdoğan, istese de çemberin içinde kalamaz.

ÇEMBERİ KİMLER BOZAR?

Bir mesele daha var: Ana akım medyanın görmezden geldiği, yaltakçı medyanın da zaten tümden kulağını / gözünü kapattığı “çözüm süreci” vakaları. Son vaka 4 Haziran günü yaşandı.  Açıklama da doğrudan TSK’dan geldi. Asker, kısa ama net bir açıklama ile “teröristler Şırnak / Uludere yakınlarında taciz ateşi açtı” dedi. Bu, daha önce açıkladıkları mutabakata göre sürecin kesilmesi anlamına geliyordu aslında.. Ama sonrasında buna değil, iki farklı şeye tanık olduk: Asker PKK’nın taciz ateşine yanıt vermedi. Hemen Uludere’ye koşan BDP’liler de tankların üstüne çıkıp çevresini sararak “olmayan hareketi engelledi”. Geçen yıl, böyle bir gelişme manşet olurdu. Başbakan, BDP’ye söylemediğini bırakmazdı. Ama bugün tam tersine, haberi adeta gömdüler. Görmediler, konuşmadılar. Çünkü AKP kamuoyu Öcalan ile mutabakattan rahatsız. Hele o mutabakat sonrası askere ateş açılması fakat buna sessiz kalınması yenip yutulacak gibi değil. Ana akım / merkez / yaltakçı medyanın suskunluğu bu yüzden. Erdoğan ve kadrosu, çemberin dışardan bozulmasını da istemiyor. Çünkü biliyor: Çemberi bozan ya Taksim direnişine sahip çıkan Cumhuriyet kuşakları ve yanlarında yer alan siyasi hareketler olacak.. Ya da Taksim’e kayıtsız kalamayacağını görerek “selamlarını ileten” Öcalan; yani PKK ve BDP..

Sonuç: Politik, sosyal bir mesaj ve analiz beklemeyin! Sözü Gezi Parkı direnişçilerinin duvar yazılarına bırakıyorum: Recep Mağlup Erdoğan.. Çok mutluyuz.. Şerefine Tayyip!

AKP’DE KAN KAYBI SÜRÜYOR

Erdoğan çok kritik bir kavşakta. Çemberin içinde sıkışıp kaldı. Atacağı adım ya kendisini yakacak.. Ya da Türkiye’yi.

Bir yandan yaklaşan seçimleri düşünmek zorunda. Taksim direnişi yüzünden İstanbul’u kaybetmesi çok ciddi bir olasılık. İzmir’i zaten çoktan unutmuş olmalılar.

Cumhurbaşkanlığı’na giden yolda, ilk engel partisinin içinden gelebilir. Anayasa değişikliğine AKP içinde 60 kadar milletvekilinin karşı olduğu ve “hayır oyu” kullanacağı konuşuluyor. Bu son gelişmelerin ardından, sayının daha da artması şaşırtıcı olmaz. Böyle bir toplumsal kasırgada Erdoğan’ın gemisiyle birlikte batmak istemeyeceklerdir! Bu yüzden, Erdoğan -kendisi farkında olmasa bile- yalnızlaşmaya ve kaybetmeye başladı.

Buna en çarpıcı örnek, henüz açıklanmayan (belki de açıklanmayacak) bir anketin sonuçları. Adını veremeyeceğim önemli bir araştırma şirketi, Taksim direnişi öncesinde yaptığı ankette AKP’nin oyunu yüzde 44 olarak saptadı. Yani, ciddi bir düşüş gözleniyor. Ayrıca dediğim gibi, anket Taksim direnişi öncesinde yapıldı. Bugün yapılsa, oranın çok çok daha aşağıda çıkması muhtemeldir.

Bana bunu aktaran, muhafazakâr bir siyasetçi / eski bir bakan.. Anket sonucuna, kendi tahminlerini de ekledi. “Büyükşehir belediye başkanlıklarını alsalar da, İl Genel Meclisi seçimlerinde AKP’nin oy oranı yüzde 35’i geçmez” dedi.

Oranları bilemem, ancak ben de gidişatın bu yönde olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden de Erdoğan’ın Türkiye’yi daha büyük gerilimlere sürüklemesinden endişe ediyorum.

O’nu ve Türkiye’yi bundan kurtaracak olan, yine AKP’lilerdir. Tabii, korkularını yenebilirlerse.. Taksim’deki, ülkenin her köşesindeki milyonlarca genç gibi, hayatları pahasına konuşmayı göze alabilirlerse..

KİNDAR.. DİNDAR.. İFFETLİ NESİL!

Nagehan Alçı yazdı. İkiz bebek beklediğini bilen Başbakan, Afrika gezisi sırasında “isimlerine karar verdiniz mi” diye sormuş. Nagehan “henüz karar vermedik” deyince de, bir kız ismi önermiş: “Ayşe Betül adı koyun, ben çok severim” demiş. Son derece normal bir sohbet. Ama Erdoğan cümlesini, Betül ismi için “çok da anlamlıdır” diye bitirince “anlamını keşfetmek” şart oluyor. Bakıyoruz sözlüklere.. Betül: Temiz, iffetli, el değmemiş, erkekten uzak yaşayan kadın..

Daha önceki sayısız açıklamasına, eleştirisine de bakınca, Erdoğan’ın “iffet” konusunda bir saplantısı olduğu söylenebilir. Malum, Fatih Altaylı’nın TekeTek programında bir park sırasında yan yana oturmaktan bile neredeyse “aşüftelik” çıkartmıştı. “Benim değerlerime sığmaz” demişti.

Artık adım adım öğreniyoruz Başbakan’ın değerlerini.. Kindar ve dindar olacaksınız.. Kadın erkek (evli değilseniz eğer) bir sırada, bir masada yan yana oturmayacaksınız.. İffetinize söz-göz değdirmeyeceksiniz.. Kızınız Betül, oğlunuz Bilal olacak. Üçüncüsü için de kayınvalide veya kayınpederin ismi rezerve edilecek.

Ama kusura bakmayın sayın Başbakan. Bugünlerde başka isimler moda: Gezican.. Tomasu.. Dirence..

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget