Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün tespiti şuydu:
“Biz
Balkanları niçin kaybettik biliyor musunuz? Bunun tek bir sebebi
vardır, bu da İslav araştırma cemiyetlerinin kurduğu dil kurumlarıdır.
Bizim içimizdeki insanların milli bilinçlerini uyandırdığı zaman biz
Balkanlar’da Trakya sınırlarına çekildik...”
Çünkü dil millet, millet de egemenlik ve bağımsızlık demektir.
Yıllardır ABD-AB-PKK ittifakının “Kürt sorununun çözümü” için dayattığı olmazsa olmaz şartlarından birisi ana dilde, yani Kürtçe eğitime geçilmesiydi.
AB 2002 yılında Türkiye’den bunu istediğinde, çiçeği burnunda AKP’nin Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan şu görüşteydi:
“Burada
hassasiyet gerektiren konu, eğitim ve öğretim meselesidir. Biz AK Parti
olarak özel kurslar, vakıf ve dernekler yoluyla insanların anadillerini
öğrenmelerini bir hak olarak görüyoruz. Bize göre, devlet tüm bu
süreçte denetleyici olmalıdır. Devletin başka dillerin öğretilmesine
soyunmasına ya da başka dillerde tv-radyo yayını yapmasına gerek yoktur.
Fakat devlet tüm bu faaliyetleri en sıkı biçimde denetlemelidir.
Devleti, denetleme fonksiyonu dışında işlere sokmak doğru değildir ve
uzun vadede üniter yapımızı sıkıntıya sokan gelişmelere yol açar... Biz
devlet eliyle olmamak kaydıyla, ana dil öğrenilmesi ve öğretilmesinin
serbest olmasını destekliyoruz. Şüphesiz ki, resmi dil ve eğitim dilimiz
Türkçe’dir ve Türkçe bütün vatandaşlarımıza en iyi şekilde
öğretilmelidir. Ayrıca hepimiz için üniter devlet yapımız ve
devletimizin milletiyle bölünmez bütünlüğü çok önemlidir. Yapılacak
uygulamalarda buna dikkat edilmelidir.”
AKP iktidar olduğunda dönemin Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül devlet eliyle Kürtçe yayın yapılmasına dahi karşı çıkarak, “Türkiye’nin
resmi dili Türkçe’dir. Biz herkese Türkçe öğretecek ve dilimizi
zenginleştireceğiz. Devletin televizyonu ikinci bir dille yayın
yaparsa, o dilin ikinci resmi dil gibi algılanması tehlikesi var” diyordu.
ABD,
AB, PKK bastırdı, AKP iktidarında dil konusunda adım adım mesafe
alındı. Resmi Kürtçe yayınlara da geçildi, kurslar da açıldı.
Üniversitelerde Kürt dili bölümleri de kuruldu, Kürtçe ortaokullarda
seçmeli ders de oldu.
Başbakan Erdoğan Kürtçe eğitim konusunda 2011 seçimleri öncesinde şu noktadaydı:
“Biz
üniversitede Kürtçe seçmeli dersin önünü açtık; ama orta ve lisede şu
anda sözkonusu değil. Seçimden sonra demiyorum, ama gelecekte bu konu
tartışılabilir, konuşulabilir."
Sonradan öğrendik, Oslo masasında Erdoğan’ın özel temsilcisi Hakan Fidan’ın PKK’ya şu sözü verdiğini:
“Yerel yönetimlere yetki işi tamamlanınca, eğitim konusu da kendiliğinden hallolacak...”
Başbakan, tüm mesaisini Gezi eylemcilerine hakarete ayırıp, nihayet onları “işgâl kuvvetleri” ilân ederken, İmralı-BDP-PKK iktidarla resmi temaslarını sürdürüyordu. Yeni bir “demokratikleşme paketinde” anlaşmışlardı. Nitekim Erdoğan dün Erzurum’da, “Bundan sonra çok daha fazla demokratik reform yapma imkânımız olacak” müjdesini verdi.
Müjdenin
kapsamını Erdoğan’ı kayıtsız-şartsız destekleyen Yeni Şafak
Gazetesi’nin Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi’nin bugünkü yazısından
öğrenelim. Selvi diyor ki;
“Bugünkü Bakanlar
Kurulu'nda çözüm sürecinin ikinci aşaması için hazırlanan çözüm paketi
görüşülecek. Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan, 'Çözüm paketi' bir
dizi reformu öngörüyor. Görün bakalım, ana dilde eğitim dahil olmak
üzere, sizin 'diktatör' diye göstermeye çalıştığınız adam neler
getiriyor.”
Meydanlarda millete, “Tek devlet, tek millet, tek vatan, tek bayrak” diye bağırttıran “adam” neler mi getiriyor?
Kendi ifadesiyle, “Üniter yapımızın, devletimizin ve milletimizin bölünmez bütünlüğünün” altına bir dinamit daha koyuyor!..
PKK söz konusu olunca, geçmişte savundukları, söyledikleri ne varsa bir bir vazgeçiyorlar. İnsanın bir tane mi dahi “kırmızı çizgisi” kalmaz?
Diklenmeden dik durmak buysa, vay halimize, vay daha başımıza geleceklere!..
Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak ve Şirinyer’e kucak dolusu sevgiler
Müyesser YILDIZ
24 Haziran 2013
Yorum Gönder