Görev emrini, sadece vicdanlarınızdan ve kendi özgüvenlerinizden aldınız!..
1919’da yazılmıştı böylesi bir tarih!... Hiçbir yerden emir ve komuta alınmadan…
O tarihi yazanların, torunları olduğunuzu kanıtladınız…
Vatanı sahiplenmenin, dağdan, ovadan, sudan…ağacından başlaması gerektiğini gösterdiniz.
“Benim Valim, Benim Bakanım...ve benzeri “ben”lerle; ihtiraslı sahiplenmelerin hiç kıymet-i harbiyesinin olmadığını, “Biz” kavramını beyinlere çakarak, direnerek kanıtladınız!..
Kirlenmiş siyasete sırt çevirerek bir araya geldiniz… Direndiniz!.. Şaşırttınız!... Başardınız…
*
Bizleri affedebilecek misiniz gençler!... Kurtuluşu teslimiyette görmeye başlamış ve sizlerden neredeyse umudu kesmiş, biz içi geçmişleri… affedebilecek misiniz!?..
Büyük haksızlıklar yaptık size… Sizleri tanıyamamış olmanın ayıbı, boynumuzda bir vebal yaftası olarak asılı kalacak!..
Sizleri ya azarladık… ya dışladık…Ciddiye almadık… Fikrinizi sormadık!.. Yok saydık!..
Değirmen damında ağarmış saçlarımızı, bilgi-kültür ve deneyim birikimiymiş gibi, tafralar satarak, vatanı yalnızca kendimizin kurtaracağını sandık!..
Ahkam kestik; hükümler verdik, hep suçlayıp durduk sizleri!...
Affedin bizi!... Bakar körmüşüz… Ağaçları görmüşüz de ormanı es geçmişiz!..
Ve daha beteri; Atatürk’ün, vatanı, niçin gençliğe emanet ettiğinin bile bilincinde olamadan sürdüre gelmişiz gafletimizi!..
Çağın gerisinde kalanlar bizlermişiz de, anlayamamışız…
Kendimizden de umutlarımız kesilince; köşelerimizde, sessizce bir kurtarıcı bekler olmuştuk. Dönüp gençliği suçlamakla da, kendimize yüklediğimiz payenin üzerine kurulup oturmuştuk! Yakın geçmişimizin gençlik olaylarına övgüler düzüp avunur olmuştuk. Yenilgilerimizi ise unutmuştuk..Oysa; 68 ve 78’lerde, faşizmle girdiğimiz mücadeleleri hep kaybetmiştik...
Onca yürekli can dostlarımızı, işkencecilerin ve cellatların ellerinden kurtaramamıştık!..
Ve onbinlerce mağdurların haklarını aramada, işkencecilerden hesap soramadık!..
Bunca mağlubiyetin ardından; sanki her birimiz, kurtuluş ve tam bağımsızlık adına, faşizme karşı, görevlerimizi eksiksiz yapmışız gibi.. sizleri.. suçlayıp durduk hep!...
Okey masalarında, içki sohbetlerinde, dost muhabbetlerinde..ne olacak bu memleketin hali sorularına önerilen saçma sapan çareleri sizsiz aradık…Yok saydık sizleri..
Yeni nesil, bitik!... Yeni nesil duyarsız dedik!..
İki twit, bir bir kısa mesajdan öte dünyaları yok dedik.
Ata’nın gençliğe hitabesinden haberdar olaydılar… bari; dedik…
Hatta çok daha ileri gittik!... Bunlardan adam olmaz dedik!...
Çok suçladık sizleri çoooK!..Affedin bizi!..…
İşte itiraf ediyorum…U t a n ı y o r u m!..
Ama; ben; bu utancın kıpkırmızı suratını gururla taşımaktan mutluyum…
Meğer, yanılmışlığın utancı da mutlu edermiş insanı…
Haykırmak geliyor içimden!...
“Mutluluğun Resmi Çizildi Abidin!”
“Çok Şükür!.. Çok Şükür… Bu günleri de Ördüm’ün Resmi!.” bu çizilen!...
Yurdun dört bir yanında, duyarlı…eğitimli…bilgili..biri
Hem de Atatürk’ün Bursa Nutku’nda söylediklerinin başınıza geleceğini bile bile!..!...
Elde bayrak… sırtında okul çantası… gaz ve kimyasallarla zenginleştirilmiş yeni saldırı silahlarının önüne çıkıp bir zafer abidesi gibi, erdem ve insanlık dersi verircesine yaptınız bu işi!.. TOMA’nın önüne dimdik dikilen delikanlılarımız, genç kızlarımız..
Kurtuluş savaşında; cepheye kucaklarında mermi taşıyan anaların torunları olduklarını kanıtlar gibiydiniz, her biriniz!...
Meğer böyle olurmuş 2013 gençliği!..
Meğer, 2013’lerde böyle ulaşırmış gençler olgunluğa!...
Değişimleri kadar gelişimleri de hızlı olurmuş gençliğin bu çağda!.. Dün’kü çocuk; bir bakmışsınız ki…demokrasi ve özgürlük dersi verir olmuş babalarına..
Bir bakmışsınız ki; “demokrasilerin, haklı dirençlerle yeterince beslenmemesi ve korunmaması durumunda, muhteris ve yetersiz ellerde erozyona uğrayıp şekil değiştireceğini; zorbalıklara karşı hangi yöntemlerle direnilmesi gerektiğini” öğretir olmuşlardır topluma!... Yanılmışlığımın utancı; engel değil, genliğe alkış tutmada… Aksine binlerce teşekkürler… öğrettiklerine.. T e ş e k k ü r l e r!...
Sabretmenin erdemini öğrettiniz.…
İradeyi… İradeyle direnmeyi…
Direnmeyle üretmeyi… Bir şey demeden çok şey söylemeyi…
Meğer buymuş; “Bir Ağaç Gibi Tek Ve Hür… // Ve Bir Orman Gibi Kardeşçesine” olmanın anlamı ve gereği!..
Anlamına ve gereğine yeterince vakıf olamadan hamallığını yapmışız o güzelim mısraların!..
“Ben Yanmasam… Sen Yanmasan”’ın anlamı buymuş demek!..,
Karanlıklardan nasıl çıkılacağının; erdemli güç birliği yolunu öğrettiniz…Teşekkürler!...
Şirazesinden çıkmış öfkenin karşısına mizahla çıkarak; mizahın, faşizmle mücadelede en kuvvetli araç olduğunu öğrettiğiniz için teşekkürler…
işkencecilerle alay edebilmenin, zulme, gülerek karşı durabilmenin ne yüce bir erdem olduğunun örneklerini sergilediniz!...
Yalan ve iftiraların, siyaseti kirleten o çirkin yüzünü, sizlere atılan iftiralarla hangi boyutlara kadar gidebileceğinin kanıtlarına vesile oldunuz!..…
Dileğimiz o ki;
O kirli, o sahte, o erdemsiz ve ışıksız suratların arkasına saklanmış, yalan ve iftiralardan beslenen kokuşmuş siyasetin sahiplerini, “bilmem ne kılı” olmaya razı kişilerin de bir an önce görmesi!.. Vatanın Kurtuluşu adına yeni 19 Mayıs’larlara gerek kalmaması!..
Siz gençler; yangına körükle gidenlerin karşısına… “duran adamlar” heykeli olup dikildiniz!..
Basit ama anlamlı; sessiz ama kararlı, öfkeli ama sabırlı, iradeli, dirayetli, duyarlı… direnişin, coptan, gazdan ve “ilaçlı” sudan daha güçlü olduğunu öğrettiniz..
Korku çemberinin esaret halkası kırıldı... sayenizde!...
Ve artık herkes biliyor ki; yarın artık dün değil!...
*
Yüreğim özür diliyor; ellerim alkışlıyor!...
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci- DENİZLİ
mehmethalilarik@gmail.com
Yorum Gönder