Önce insan mı dedin!?...
Yaratılanı, yaratandan ötürü mü sevdin!?..
Hani Mevlana demiş ya… “Önce söze bakarım söz mü diye… sonra adama bakarım adam mı diye..” Söz; söz de; ikincisi şüpheli…
Ninem Mevlana’yı bilmezdi… ama, kendine göre; o da bir adamlık kalıbı çizmişti kafasında. “Söze bakıp aldanma.. ya (sözün) arkasında adam yoksa…”
Demek oluyor ki; söz adamdan önemli değil!... “Şaşı bakan adamın yol tarifine aldanma..” derdi, bir de ninem!...
İnadın ve ihtirasın adı “dik durmak” önceki söylenenleri unutup, (ya da halkı aptal yerine koyup unuttuğunu sanarak) tersini söylemek ise “diklenmemek”… Bu ölçüt kimin adamlığı…?
“Yalandan harman… yalancıdan adam olmaz…” da derdi ninem!..
*
Doğru teşhistir her işin başı…Ve her karar; bir teşhisin uygulamasıdır özünde.
Yanlış teşhisin; felaketle sonuçlanması kaçınılmazdır…
Yanlış teşhisle, ne sağlığına kavuşmuş bir hasta vardır, ne de mutlu biten bir son..
Yanlış teşhisin; asli faili bilgisizliktir.. cehalettir yani!... değilse … kasıttır…
Her ikisi de rezalettir!... Birisi ötekine tercih edilemez!..
Tıp’da hukuk’da, sosyoloji’de,,, siyaset’de… ekonomide; fizikte, kimyada… dogmayı reddeden, düşünceyi, bilgiyi önemseyen tüm bilimlerde… önemi büyüktür doğru teşhisin…
Uzun yılların gözlem ve deneyimleriyle ortaya çıkmış, aklın iradesiyle sentezlenmiş doğru teşhislere bilimsel ortak bir ad konmuştur… Doğa kanunlarıdır bunlar…
Aynı koşullarda aynı olayların, değişmez sonuçlar vermesi bundandır!.. Bilimsellik budur. Her türlü dogmaya sırtı dönüktür …
İşte bazı beyinlerin algılayamadığı budur…
Ya da algılansın istemediği... Zira algılama sorgulatır.
Diktatorya’nın doğuş kaynağı da bu sorgulatmama ve dayatmalarda aranmalıdır!..
Ne var ki; hiçbir dogma, hiçbir dayatma; hiçbir karşı duruş, doğa kanunlarının verilerle ortaya koyduğu sonuçları değiştiremez…Ateş yakar...su boğar…beyin düşünür…
İtaate zorlamaktır diktatoryanın nihai ve asli görevi!...İşinın doğasıdır o!.. Kanunudur!...
Bilgi sorgulatır.. Kişiyi hem özgün, hem de özgür kılar.. Bu da; doğanın kanunudur!..
Baskıyı da bilimsel olarak anlatır doğa kanunu…Patlamayı da... Etki-tepki der adına…
Şartlar zorladığında isyan kaçınılmazdır da der... Kedi yaparsa bu işi; insan da yapar!...
Şartlar; yalan, iftira ve aldatma ile, mutlak hükümran olunamayacağını da en paslı, en kalın kafalara bile çaka çaka belletir!... Öğretir hükmünü!..
Engizisyon gücü, dünyanın küresel yapısını değiştirememiştir. Fermanların gücü; dünyayı, sarı öküzün boynuzları üstünde, tutmaya yetmemiştir!...
Yalanın ve karanlıkların fendi; gerçeklerin ve aydınlığın efendisine mağlup olmuştur hep.
Doğaldır ki; her kayıp acıdır… da; sınırlıdır ne de olsa bireysel teşhis hatalarının arkada bıraktığı acı...Toplumsal travmaya dönüşmeden unutulur… zamanla silinir gider bireysel acı.
Ya; ihtiras ve öfkesini kontrolden aciz muhterislerin; bireysel tatmin uğruna; inatçı bir kararlılıkla, toplumları sürükledikleri acıların hesabını kimden sormalı…!?..
İhtiras, öfke ve kinin, aklın önüne geçmesiyle, toplumları ne büyük tehlikelerin beklediğini nasıl göremez insanoğulları(!)...!!??...
Meydan meydan gezerek; kin ekenlerin, nefret biçmeyi göze aldıklarını nasıl görmezden gelirler de, kula kulluk etmeyi ibadetten sayarlar(!)…!?..
Tarihler, liderlerin yanlış ya da kasıtlı teşhisleri üzerine kurgulanmış, kararları üzerinden kayda geçerek verir topyekün-toplumsal hükmünü.
Ve ne acıdır ki;; acı çekenlerin, karar verenlerden çok daha ağır bedeller ödediklerini yazar,!..
Aç kalanlar onlardır… Savaşanlar ve savaşta ölenler de onlardır… esir olanlar da, esaretten kaçanlar da… göç yollarına düşenler de onlardır… Her yerde halk’tır onların adı…
Baş olmayı akıllarının ucundan bile geçiremeyen ayak takımı kalmayı peşinen kabul etmiş halk gereklidir yönetenlere…Karar verme konumundaki efendilere… öl deyince ölecek, kalk deyince kalkacak, oy verecek…Alkış tutacak… hatta beraber ıslanacak!..
Ne var ki; onlar tedbirlidirler ıslanmazlar!... Savaşlarda ölenleri olmaz onların… askerlikten bile yırtmanın yolları onların mahdumları içindir!... Ana kucağından uzak 20 günlerinin acıklı(!) öykülerini yazar besleme kalemler…yağdanlıklara daldıra çıkara!...
Kendilerini çoban, halkı da sürü bilirler, verdikleriyle yetinen… ses etmeyen boyun eğen!..
Gün olurda bir gün, dikleniverirse sürüden birileri…”İsyan” koyarlar eylemin adını…
Nazi komiseri kesilir meydanlarda herbiri… çapulcu, vandal, çete, başıbozuk, azınlık, marjinal, terörist, edepsiz, ahlaksız, ayyaş, kafa kıyak… oluverir ‘isyancıların’ adları!...
“Etkin İbret” olsun diye de; fermandır, kanundur, nizamdır… diyerek anında sokuluverir devreye.‘toplama-bastırma-kodesleme’ tedbirleri.
Giriverir devreye; kolluk kuvvetleri… Üç kişnin üstüne beş, beşin üstüne onbeş.
Emirler yağar gökten!... Ferman olur dalga dalga… gaz, cop, su, tekme, tokat kurşun!.
Canlar ölür, gözler çıkar… Ve “destan(!?) yazar” saldırılardan galip çıkanlar!…
Tarihte ilk destandır bu… yeryüzünde, kendi halkına karşı yazılan!...
Ve sorar “çapulcu” dönüp kendine; bu destanın ‘düşmanı’ ben miyim!?
Ve…emirler gider mahkemelere…İcabına bakıla!... bir cadı avıdır başlar!... Köşe bucak...
***
Toplumsal felaketin alametleridir bunlar.. Kıyametinkinden çok daha açık… net… anlaşılır!.. Kör gözlere fer gele’ de göre!!!...
*Kendisini, iktidardan öte; egemen görmekse, sergilenenlerin özü.
*Ulusun egemenliğini kendisine oy verenlerden ibaret saymakta ise…
*Yalanlarla ve iftiralarla beslenip kirlenmekteyse siyaset!..,Ve adı da ‘ileri’ demokrasi(!) ise,
*Meydanlarda, sokaklarda, basında, medyada… Tellallar yalan ve iftiralarla halk kışkırtılıp aldatılmaktaysa…
*Resmi ağızlarda; isyancılar yeniçeri olmuşken; ‘Ya ötesi!?.. Sultan mı!?.. sorulmuyorsa,
*Konuşması gerekenler susuyor ya da susturuluyorsa!... Suskunlar da ‘memnunlardan’ sayılıyorsa!.. Medrese..külliye..müderris…bilime hakim olmuşsa...
*İlahi divanda 72 büyük günahtan 67.si: (67- Ülülemre; (devletin yönetimine, kanunlarına) itaat etmemek; devlete, amirlere isyan etmek) ‘affı çok zor günah’ diye ilan ediliyorsa…
*İnançlar siyasete, fütursuzca malzeme yapılmaktaysa!...Siyaset adına kutsallar kirletiliyorsa, Bu kirletilmişliğin doğuracağı toplumsal bölünme-dışlanma v.b travmalar hiçe sayılıyorsa.. *Temsil ettiğini iddia ettiği kesimi, direniş gösteren kesime tehdit olarak göstermekteyse...
*Ülkeyi yönetenler dillerine sahip değilse!..Dili hançer olanın; yüreğinde merhamet yoksa!
Dileriz;,"Çapulcu, vandal, çete, başıbozuk, azınlık, marjinal, terörist, edepsiz, ahlaksız" gibi sıfatlarla aşağılananların öfkesi, kendi halkına bu sıfatları layık görenlerinki gibi, akıllarının önüne geçmez!...
Toplumsal barış diye diye, toplumsal çatışmaya sürüklenmekte olduğunu göremeyen toplumlar, gereğini zamanında yapmazlarsa, göz göre göre gelen vehametin vebalini kimseye yükleyemezler!...*** Ne mi yapmalı…? II. Fasılda da ona bakalım!...***
Emekli eğitimci – DENİZLİ
mehmethalilarik@gmail.com
Yorum Gönder