Günlerdir süren büyük halk direnişindeki ‘kitlelerin öfkesi’ni görüyorum
ama ben bu yazıları öfkeyle yazmıyorum. Çünkü ben bu yazıları bir
siyasetçi olarak yazmıyorum, bir ilim ve fikir adamı olarak yazıyorum.
Aktif siyasetle işimi bitireli yaklaşık dört yıl oldu. Siyaseti bıraktım
ama insanlığın ve ülkemin meseleleriyle ilgilenmeyi asla bırakmadım. Bu
ve benzeri yazılarımı, işte bu haysiyeti taşıyan bir ilim ve fikir
adamının vakar ve sorumluluğu ile yazıyorum. Herkesin ama herkesin
yararlanmasını temenni ederek yazıyorum.
Yakın tarihin en anlamlı, en vakur ve en görkemli halk direnişini
izliyoruz. Direnişe, şu an itibariyle, on milyonu aşkın insan
katılmıştır. Direnişin omurga mekânı olan Taksim’den yayınlanan
görüntülere bakıyorum, direnişçi gençler yerlere çökmüş kitap okuyorlar.
Hareket, Taksim Parkı’ veya ‘polisin şiddet kullanmasına tepki’ ile izah
edilemeyecek bir anlam ve çaptadır. Belli ki halkın zihninde, ruhunda
çok ama çok büyük bir birikim var, sitem var, öfke var. Direnişçi
kitlelere bakın, başı türbanlı hanımlar dikkat çekecek kadar çoktur.
İktidarın öncelikle ve ivedilikle bunu görmesi gerekirdi.
MODERN FÜTÜVVET TABLOLARI
Ben bu direnişteki bilinç ve samimiyete hayran oldum. Hem hayran oldum
hem bu bilinci görerek içimde coşan ümitlerle âdeta kanatlandım. Kargaşa
ve karmaşanın üniversiteleri allak bullak ettiği bir dönemde İstanbul
gibi bir kentte, biri Hukuk Fakültesi olmak üzere iki fakülte okumuş bir
insan olarak söylüyorum: Ben böyle anlamlı, böyle ruhlu, böyle ufuklu
ve böyle imanlı bir direnişe ilk kez tanık oluyorum. Katılımcıların bir
kısmı namaz kılıyor, öteki bazıları, namaz kılanların çevresinde duvar
oluşturarak onları biber gazına karşı korumaya alıyor. Bu insanların
siyasal yelpazedeki yerleri tamamen farklı ama bu direnişteki imanları
bir ve aynı. Tasavvufta bu ruha, bu bilince fütüvvet denir. Fütüvvet;
mert, yiğit, fedakâr gençlerin paylaşım ve dayanışma ahlakı demek.
Direniş, gösteriye katılmanın ötesinde bir ‘suçu’ olmayan bazı gençlerin ölümleriyle de
tarihselleşmiştir. Direniş sırasında sopa darbeleri altında ölen bir
genç, Abdullah Cömert “Bu yolda öleceğiz” diyerek can vermiştir. Sıradan
bir işçiydi bu genç. İnançlı bir cumhuriyetçi, samimi bir Atatürk
çocuğuydu. Cebinde Atatürk resmi taşıyordu.
Uğruna can verdiği değerlere bakarak Abdullah Cömert’in ‘hükmen şehit’
olduğunu söyleyenler görmekteyim. Tarihin diyalektiği, bu tür söylemlere
asla ilgisiz kalmaz.
İnternette milyonların okumakta olduğu şu satırlara, direnişi
gerçekleştiren kitlelerin sesi olarak kulak verilmelidir kanısındayım:
“Bu direniş, bu halkın isyanı sadece Gezi Parkı için değil, şunlar
içindir: 1. Kutlayamadığımız millî bayramlar için, 2. Hapisteki
aydınlarımız, gazetecilerimiz için, 3. Yurdumuzu ‘açılım’ adı altında
böldüğünüz için, 4. Laikliği yok ettiğiniz için, 5. Halk açlık sınırında
yaşarken, sizlerin milyar dolarlarla dünyanın en zengin listelerinde
olduğunuz için, 6. Atatürk’e dil uzattığınız için, 7. Size oy verenlere
‘Müslüman’, vermeyenlere ‘gâvur İzmir’li dediğiniz için, 8.
Şehitlerimize ‘kelle’, terörist başına ‘sayın’ dediğiniz için, 9. Komşu
Müslüman ülkeleri yok etmek için kâfirlerle el ele olduğunuz için, 10.
Irak’ta binlerce Müslüman katledilirken sessiz kaldığınız için, 11.
Birkaç torba makarna ve kömürle hayatları satın aldığınız için, 12.
Gençlerimizi ‘dindar’ ve ‘kindar’ diye ayırdığınız için, 13. En
önemlisi, artık sizin kulunuz olmak istemediğimiz içindir.”
Olup bitenler ve olmaya devam edenler, iktidar için bir siyasal
bozgundur. İktidar sarhoşluğuna tutulduğu ortaklaşa ifade edilen hükûmet
de şu ana kadar muhalefet yerine ‘muvafakat’ partisi gibi çalışan
partiler de bu bozgunda paydaştır. Siyaseti ‘parti içi kavga sanatı’
haline getiren CHP de paydaştır, ‘vefalı stepne’ gibi köşede bekleyip
her sıkışma noktasında iktidarın imdadına koşan MHP de paydaştır.
Beğenirsiniz veya beğenmezsiniz ama modern fütüvvet tabloları sergileyen
direniş kitlesi böyle düşünüyor…
Yorum Gönder